27 Ocak 2010

GS ve Leeds United Modeli

Galatasaray bu sene kasada olmayan parayla yuksek oranda risk aliyor. Maliyeti ve profili yuksek oyuncular, kariyeri onlardan da cafcafli hocayla kisa vadede de meyve verecek bir yol haritasi izleniyor. Bir an evvel 3 sene gecse de sonucunu gorsem, cunku gercekten neticeyi cok merak ediyorum. Inanilmaz basarilar da elde edilebilir, husranla takim dagitilip cevrilemez borca da girilebilir.

Benim idealimdeki yonetim, ki BJK keske boyle bir anlayisla yonetilse, camia kulturuyle yogrulmus genc oyunculari (Necip gibi ozkaynak da olur, Ridvan gibi genc yasta yapilan transfer de) parlatip onlari bir sonraki jenerasyon icin sermaye olarak kullanmaktan ibarettir. Boylelikle sureklilik saglanir ve kisi/kurumlar tarafindan yonlendirilemezsiniz. Ornegin flas Delgado transferini Ulker ustlendikten sonra, sponsorluk karsiligi BJK'ya bonservisi kakalamis olabilir (YD nedeniyle emin degilim, kazik yemege meyilli kendisi). Ayni sekilde tribunun altina BJK harici amblem dosenebilir. Uzun vadede oyuncularin gelisimine yardimci olacak bir egitim grubu olmalidir. Ornegin Tigana futbol sube sorumlusu, Metin Tekin hoca olsa tadindan yenmez. Bu bir modeldir, artisi/eksisi vardir. Porto, Lyon, Everton uygulamaktadir cesitli basari oranlariyla.

Diger bir yontem de takim kalitesini kisa vadede yukseltmektir. Capello'nun Roma'sinda sampiyonluk hedefine kilitlenildiginde cuvalla bonservis bedeli odenmisti. Batistuta'ya 32 yasinda $ 30m verecek kadar gozleri kararmisti. Ancak sittin sene sonra sampiyon olduklarinda tatmin duygusu, CL geliri, artan yayin payi, vs. ile karsiligi alinmis olabilir.

Sermaye arttirdiginizda karlilik oranini sabit tutarsaniz nominal olarak buyuk deger yaratirsiniz (gavurlarin leverage dedigi mevzu). Basit bir mantikla yaptiginiz yatirimi misliyle carparsiniz. Sayet sonuc pozitifse, getiri de misliyle olur. Haliyle tersi olup batabilirsiniz de. Kendi icinde tutarli olduktan sonra gayet gecerli bir modeldir. Istikrarli yonetimle yatirimin arkasinda duracaksaniz, parayi da ehil bir sorumluya teslim edecekseniz sonuca gidebilirsiniz. $ 50m verip Ortega'nin dahil oldugu yildizlar toplulugunu Lorant'a teslim ederseniz ise yarayamayabilir. Ayni sekilde kaotik Real Madrid defalarca bu modeli deneyip kimi zaman basarili olmustur. Capello zamaninda uygulaninca sampiyonluk gelmis, cap dusmani Camacho doneminde bir taraflarina kacmistir.

GS cok buyuk bir is basararak oyun kuruculugu Rijkaard'a teslim etti. Eger parami transfere koyacaksam operasyonu Mustafa Denizli, Vernel Lorant, Phil Brown gibi cahillerin degil Rijkaard gibi toptan anlayan adamin yonetmesini isterim. Rijkaard'in GS markasina katkisiyla belki Elano, Jo, Dos Santos gibi yildizlarin makbul yaslarda (biri olgun ama yasli degil, ikisi genc) TSL'ye tesrif etmesi saglanmistir. Kurulan kadronun kaptanligi camianin icinden gelen Arda'ya verilmistir. Sag bek Ugur Ucar, sol bek genc transfer Caner, gobekte 45 kg iken alinan Mehmet Topal'la gelisim gosterme sansi yakalanmistir. Ornegin 100. yil BJK'si o takimin oynayabilecegi en iyi oyunu oynamistir. Daha ileri gitmek taslarin degistirilmesiyle mumkundu. Oysa bugunun "yildizlar toplulugu" GS'sinde ustune koyacak oyuncu sayisi fazladir. En onemlisi de Jo gibi, Dos Santos (kendisine surda esmer Serdar Ozkan demistim) gibi transferlerin de katedebilecegi bir mesafe bulunmaktadir.

GS su an bir futbolsever olarak heyecanla takip ettigim bir proje. Kendi paramla bu kadar risk almazdim, ama alabileni takdirle karsilamak lazim. Su an bu projenin darbe almamasi icin gerekli birkac sart goruyorum. Oncelikle Adnan Polat'in secim histerisine kapilmamasi lazim. Bu transferleri kisisel cikarlari icin reklam olaraktansa GS'nin hayri icin yapilmis yatirim olarak sunmali camiaya.

Ikinci sart Rijkaard'in rotasyonu herkesi memnun edecek sekilde yapabilmesidir. Ne hikmetse herkes GS'ye Dunya Kupasi'nda oynamak icin geliyor. Elano, Jo, Dos Santos, Arda, Keita ayni anda sahada olursa de fakto olarak Gerets donemindeki 4-1-5'e donus yasanabilir tahtada ne kadar 4-3-3 yazarsa yazsin. Onun icin bu 5 oyuncudan en az birinin, mumkunse ikisinin evrilerek az seyi cok iyi yapan adamdan, fazla seyi iyi yapan adam haline gelmesi gerektigini ongoruyorum. Eger Dos Santos Manisaspor deplasmaninda kanadini kapatacak kadar direnc gosterecekse bunu ancak ona guvendigini bildigi Rijkaard tarafindan motive edilerek yapar.

Ucuncu sart transferlerin takim tarafindan sindirilmesidir. Oyuncu devinimi cok fazla olunca (ornegin aidiyet hisseden Kewell veya Nonda'nin gonderilme ihtimali) takimin kimyasi bozulabiliyor. Onun icin transfer yaptik cuk oturdu, uc transfer daha yapalim cukcukcuk otursun demek yerine takim iskeletinin muhafaza edilerek beraber oynama aliskanligi kazanilmali.

Dorduncu sart ise bir dis etken. Medya (ozellikle Aziz Yildirim etkisi altindaki kisim) ve kamuoyunun yipratici etkisine karsi bir dalgakiran gerekiyor. Bu projenin GS'nin elinde patlamasini isteyen cok fazla insan var. Kardan dolayi cizgilerin gozukmedigi, topun sahada yuvarlanamadigi bir mactan sonra "Rijkaard'a ragmen galibiyet" temali yazilar yazilabiliyor memlekette. Oynanamayan futbolun taktik elestirisini gordukten sonra Dos Santos'un bos kaleye gol kacirinca alacagi tepkiyi tahmin edebiliyorum. Saracoglu'nda 11. kez yenilme durumunda Ibra'yi da alin gelin dendiginde camia sinirine hakim olabilmeli.

Felaket senaryosunda DK icin kendini kanitlamak isteyen oyuncularin bencil oynamasi, asi tutmamasi, Adnan Polat'in secim kaybetmesiyle yeni yonetimin Polat'in ak dedigine kara demesi (mesela onun yaptigi hoca dahil butun transferleri gondermesi), kaotik ortamda finansal buhrana suruklenilmesi gibi hikayeler olabilir. Cok hirsli ve vizyon sahibi bir yonetimle, David O'leary gibi parlak bir hocayla, Kewell'li, Viduka'li kadroyla Leeds Utd'in sanssiz bir sekilde CL disinda kalmasiyla nasil ucurumdan yuvarlandigini gorduk. Bu Leeds konseptinin yanlis oldugunu gostermez. Sadece uygulamanin zorlugunu ve alinan riskin buyuklugunu kanitlar.

Turkiye'nin sartlari nedeniyle finansal suc cezasiz kaldigi icin belki devlet/vergi affi cercevesinde Leeds kadar agir bir dusus yasanmaz. Ama basit bir transfer yasagi bile GS'nin marka degerini cok dusurebilir.

GS taraftarina kendilerine sunulan pakete heyecanla sarilmalarini tavsiye ederim. Herseyden onemlisi de olasi basarisizlikta (mesela top direkten dondu, sakatlik oldu, zemin kotuydu, hasbelkader 3. olundu) projeye sahip cikmaya devam etmelisiniz. Yeterince Hiddink, Del Bosque, Tigana, Daum kovuldu memleketten. Listeyi gereksiz uzatmayalim.

26 Ocak 2010

Yatmadan Once 5 Firca Darbesi, Belki de 6

Bob Marley - '79 Santa Barbara County Bowl - Concrete Jungle

Sarkinin muhimmiyatini hatirlattigi icin referansa tesekkur ediyoruz.


Bob Marley -concrete jungle-(live)
by Lolodubronx


Bob Marley - '77 Rainbow Theatre - I Shot The Sheriff

Intro dansina dikkat.


Bob Marley - I Shot The Sheriff (Live)
by hushhush112


Thin Lizzy - Don't Believe a Word

Gitarist "Still Got The Blues" ile populerligine populerlik katan Gary Moore. Santor Phil Lynott, saclari ve biyiklari. Bas ritm efsane.


Thin Lizzy & Gary Moore :Don't Believe A
by IRONMADMAN



Deep Purple - Child In Time

Ian Gillan'in varamadigi, Ritchie Blackmore'un calamadigi nota yok. Orgist Lord'a dikkat.



Pearl Jam - '92 Pink Pop Fest - Alive


Pearl.Jam.-.Alive
by burton51

Bonus: Fiva.

24 Ocak 2010

Legally Blond Beckham ve Ekurisi Zafer Borriello Biryol


Inter'in Milan'i doverek basladigi mucadelede siklet farki acikca ortaya cikti. Kanatlara acilan hareketli Inter forvetleri kenardan Maicon, ortadan da Sneijder tarafindan desteklenerek surekli pozisyona girdi.


Bebeto bekler, Lazio'nun 10 sene onceki rotasyon sol bekinden devsirme stoper ve birkac firin daha ekmek yemesi gereken Silva'yla titrek bir defans hattina sahipti Milan. Personel bakimindan cok ciddi eksiklikleri var. Kaka'dan gelen paranin dengeli ve akillica kullanilmamasi nedeniyle asimetrik bir kadro kalitesine sahipler. Yedek forvetleri Huntelaar ve legally blond David Beckham'dan elde edecekleri performansin maliyetlerinden daha az olacagindan eminim. Hos Huntelaar'i kesen adam Zafer Borriello Biryol oldugundan dolayi bir ihtimal Klaascan Pato gelene kadar forma bulabilir, o surecte denk gelirse birkac centik atabilir. Ancak Seria A'nin gidisatini etkileyecek sertlikte ve kalitede degil.

Inter, mantikla kurulabilecek en iyi takim bence yeryuzundeki. Bu kadar fiziksel olarak dominant adamdan kurulup teknik/taktik ve bireysel yetenek fazlasi veren takim yoktur. Su anki en iyi 50 futbolcudan 10'una sahipler diyebilirim. Barcelona'yi ayri tutmak lazim tabii cunku onlar mantikla aciklanamayacak seyler yapiyor ve oynadiklari futbol nasil oluyorsa futbolcularin kapasiteleriyle degil Allah'in takdiriyle limitli. Cebrail Pep'in kulagina mi ufluyor nedir mistik olaylar donuyor. Sevilla macinda Xavi Pedro'ya resmen kun dedi 7 kisiyi oyundan dusuren arapasiyla.
Dusunun ki Inter'in stoperlerinin bitiriciligi ZBB'den daha ustun. Yavsaklik ve ulkesinden gec donmekle unlu 10 numara pozisyonunda orta sahayi tavuk gibi keken Sneijder var. 26 yasinda neyse o kadar oynayan 1926 sac modelli Zanetti (bir zamanlar blog yazan Redman'in anlatimiyla Ibrahim Uzulmez'in olamadigi hersey), seyrettigim en cok yonlu 5 oyuncudan biri Cambiasso, 7 cigerli Maicon gibi insan ustu oyunculari var. Takimin hem defansif hem de ofansif yuku cok demokratik (belki de cok sosyalist?) dagiliyor. 60 dk 10 kisi, 5 dk 9 kisi oynayan takim Milan derbisinden sonra bu kadar sevinmeye enerji bulamamali.


Bulent Yildirim'dan hallice hakemin maci katletmek icin herseyi yapmasina ragmen Inter oyun disiplininden kopmadi ve sinirlerine hakim oldu. Abes kart kararlari verdi ve terazisi kesinlikle gelgitliydi. Inter adam eksikligini alan parselleyerek geriye cekilmek suretiyle kompanse etti. Oyle ki Milan'in orta yapabilmesi icin bile Ronaldinho'nun milimetrik pas atmasi gerekti. Uzaktan sut ve doldur bosaltla yarim pozisyon elde ettiklerinde (kolpa penaltiyi da ekleyebiliriz) bu sefer dunyanin en iyi 5 kalecisinden birine takildilar.


Leonardo'nun tipi 15 senedir nasil degismemis anlamiyorum ama sene sonuna dogru sacinin beyazlayacagini tahmin ediyorum. Bu kadar yama isteyen bir kadroyla ortaya koyabilecekleri cok sinirli. Pato, Ronaldinho, Seedorf, Gattuso, Nesta ve Pirlo'nun saglikli olarak senede 30 mac oynamamasi halinde lig 2.'ligi bile basari sayilmalidir. Yapmasi gereken ilk is Beckham'la Erhan Guven'i takas etmek, sonra da Erhan'i Bursaspor'a ucretini vererek kiralamaktir (YD metodlarinin bile ise yarayabilecegi durum varmis demek ki).

15 Ocak 2010

Hey Bobi Marley, Sing Something Good To Me


bobbie emmie kicking balls
by packupmands


Bugun isten iki tane orta yasli kankam kovuldu. Santiyedeki yoldaslarin yas ortalamasi 40'in ustu olmasina ragmen muhabbet asla eksik olmaz. Sabah 6:30'ta mutlaka iste ol liste yapmamiz lazim deyip gec kalinca kusura bakma hanim uyaninca yesil isik yakti, ayda bir gelen bu firsati degerlendirmezsem icimde kalirdi diyecek kadar lacka apaciler hatta. Neyse, ortalama capta olduklari icin resesyonla beraber gume gittiler.

Santiyenin onlarin gidisinden etkilenecegini sanmiyorum, yerlerine Ernst ve Holosko gibi iki kisi geldi. Ama onlar icin uzuldum acikcasi. Delgado gibi adamlardi, bir turlu randiman vermemelerine ragmen kizmaya dilim varmazdi.



Moral bozuklugu durumlarinda kiblem tabii ki Bobi Marley. Keyifli adam, ancak ayni zamanda mucadele insani. Daha once de bir post cakmistim onunla ilgili. Kackar Dagi'ndan cikamasaydim kefenimde resmi olacakti. Genetik olarak Ferrari'ye benzedigi icin iyi topcu olma ihtimali hayli yuksek. Afrikali fizik, somurgeci akliyla birlesmis ne de olsa.

Iron Lion Zion.

11 Ocak 2010

Juve-Milan: Organize Mahalle Kavgasi


Ciro Ferrara ve Leonardo'ya "ben olsam sunu yapardim" diyebilecegim cok az sey var bu macla ilgili. Iki takim da cok rijit taktiksel organizasyonla birbirini oynatmadi. Futbolun dogrulari (yer tutma, alan daraltma, bosa kacma) oyuncularin kapasiteleri yettigince uygulandi. Ozellikle Juventus sahaya inanilmaz bir istah yansitti. Topu alan Milan'lilar bazen tekbir sesleriyla formalarina ayet baglayarak depar atan 4 Juventus'luya maruz kaldi. Chiellini izbandutundan feyz alinarak yapilan faulle karisik sert mudehalelerle Milan'a topla oynama sansi pek taninmadi. Yaklasik 30 tane acik sarilik faul seyretmisimdir herhalde.

Serie A 2000'lerin skandallariyla piyasa degerini cok kaybetti. Disardan sinirli sayida yetenek getirebiliyorlar (Diego, Ronaldinho). Joga Bonito'su zaten sinirli olan lig ancak yildiz bolluguyla seyredilebilir kiliniyor ve su anda ciddi bir acik var. Tek forveti Boriello, bekleri comez olan bir Milan fazla guzellik sunamadi. Ayni sekilde Diego harici Ziya Dogan takimini andiran Juventus da hucumda farklilik yaratamadi. Zidane'in bu ligin zirve noktasinda tutunup puan tablosuna ciddi etki yapmasini daha da takdir ettim. Top oynama sansi yok, arada denk gelirse tek pas yapabiliyorsunuz o kadar, onda da top ayaktan ciktiktan sonra tekme yemegi goze alirsaniz. Barca'da leblebi gibi atan ciroz Pedro Serie A'da 3 macta bir sakatlanir.


Mac organize mahelle kavgasi seklinde gelisti. Hirs, fiziksel kalite ve direnc sahanin her yerinde vardi. Topu kendi yari alaninda 5 m ileri goturebilmek icin Pirlo'nun 3 kisi arasindan topuk pasi vermesi gerekti ornegin. Amerikan spor organizasyonlarinda mantikli/mantiksiz binlerce istatistik verilir. Keske Italyan rejisine ben de boyle sacma isteklerde bulunabilsem. Top mac icinde 10 m dikine kac kere surulmustur acaba? Tahminim 10 defayi zor gectigidir kaleci degajlari haric. Bir de bunu Manisa-GS, BJK-FB maclariyla kiyaslamak isterim. Zannediyorum ligler arasindaki karakter farkini aciklayabilir bu istatistik.

Antrenorlerin kariyerlerinin basinda olmasina ragmen Ranieri'den, Hector Cuper'den asagi kalir yanlari oldugunu dusunmuyorum. Buyuk Italyan takimlarinin oyun karakteri hocaya bakmaksizin sahaya yansitilani belirliyor. Zaten Gattuso'ya dur desen durmaz, veya Ambrosini'ye sakin ol evlat desen deget isine bak der. Mustafa Denizli gibi olur olmaz fantezilere de kacmiyorlar, onun icin ahkam kesmek icin kasmak gerekiyor. Belki 35. dakikada dili disari cikan Beckham'i disari alirdim. Gerci birsey farketmezdi cunku yerine girecek adam yoktu. Milan'li bir yedek oyuncunun Mehmet Sedef'ten fazlasi olmasi gerekir ve net bir sekilde Arsene hocanin attigi en buyuk kazik olan Flamini'de bu yok.


Leonardo'nun "bu takimin ilaci Beckham, alirsak bizi kimse tutamaz" demediginden eminim. Artik pazarlama stratejisi mi, isim yapma araci midir nedir bilemem ama ust duzey bir takimda isi yok bu adamin. 1990'daki Riza Calimbay'in 2010'daki Beckham'dan tip harici eksigi varsa soyleyin. Karisi muhtemelen daha iyi yemek yapiyordur, onun icin fazlasi bile var diyebilirim.

Neticede 3 gol olma olasiliginin can egrisinde 6 sigmanin otesinde oldugu macta dandik yollardan da olsa topun cizgiyi gectigine sahit olduk. Ileri bolgede oyunu domine edecek yetenek/fizik kombinasyonuna sahip tek oyuncusu Seedorf'un oynamamasina ragmen atilan 3 centik ancak balla aciklanir. Makine duzenindeki Juve savunmasi, duran toplarda orta saha oyuncularinin bidonluklarina maruz kalmasa 900 dakika gol yemeyecek gibiydi. Deplasmanda alinan farkli galibiyeti surdurulebilir bir oyunun meyvesi degil, istatiksel bir anormallik olarak algiladim. Sahsi gozlemim kadro ve hoca sabit kalirsa Juve'nin ligi Milan'in ustunde bitirecegidir.

Macin en guzel hareketi Dida'nin eliyle takim arkadasinin kucuk diline attigi 50 m'lik toptu. Diger 89 dakika 57 sn'den aklimda sadece kan, ter ve Ronaldinho'nun disleri kaldi.

7 Ocak 2010

Rabbime Sordum New Orleans Dedi


Santiyenin bitse de gitsek moduna girmesinden faydalanarak 30 Aralik aksami New Orleans'a dogru yola ciktik. 900+ mil, 3 sofor, 1 arac. ABD'deki gezip gordugum en guzel sehir olmasindan mutevellit 4. gidisim oldu bu. Ekimde temelli donmeyi planladigimdan bu son New Orleans ziyaretimdi muhtemelen. Katrina'dan okkali tokat yemesine ragmen turistik yerlerini duzeltmeleri pek zaman almadi. Sehir Sugar Bowl maci icin gelen Florida ve Cincinnati'li taraftarla tasmisti. Ozellikle yilbasi gecesi kalabaliktan sokakta yurunemiyordu.



New Orleans'a once Ispanyollar, sonra da Fransizlar yerlesmis. 300 yillik kiliseler etrafa serpistirilmis. French Quarter bolumu sirin evler, sayisiz kafe/restoranlar ve kendine has magazalarla dolu. Alisveristen tiksinsem de tahta hediyelik esya satan mekan gibi yerler hosuma gidiyor. Anlamadigim modern sanatlari icra eden atolyeleri, falcilar, sokak gostericileri, muzisyenler, hepsinden cok da Bourbon St. surekli hareket halinde. Oraya gidip baymanin imkani yok, daha da onemlisi eglencenin yas spektrumu cok genis. Ornegin bar/pavyon sokagi Bourbon St.'te oglen 2'de alkolden kusan 20'li yaslarinda sapsal da mevcut, coluk cocukla Cafe Du Monde'da Beignet yiyen aile babasi da. 1700'lerde insa edilmis St. Louis Katedrali oldukca ihtisamli, bahcesinde dolasmak da ayri bir keyif. Arada bu bloga yorumda bulunan "Cahil" kod adli cahil Amerika'daki kiliselerde mum yakma adeti olmadigindan dem vurur hep. Kendisi kiliseye sirf cemaatten kiz kesmek icin gitmese icim yanmayacak. Velhasil, mum bolumu bile var.


New Orleans'a ilk gidisimde dunyanin en delikanli insani olan arkadasimla yuruyorum bir gece. Abi dedi, kizlar Turk oldugum icin yuz vermiyor, bundan sonra ben Rus'um. Sen Dinamo ol ben Kiev. Kiev Ukrayna'da diyerek lafi uzatabilirdim elbet, ama kisa yoldan Ruslar'in sevimsiz oldugunu, kimlik degisiminden medet umuyorsa ancak Italyanlik'tan ekmek yiyecegini soyledim. Derken bir baktim bir kizla konusmaya basladi. Merhaba-merhaba, naber-iyidir faslindan sonra I'm Italian dedi alakasiz bir sekilde. Biraz zorlama oldu ama iyi gidiyor diye dusunmustum. Biraz erken davranmisim cunku kiz ismini sorunca Kiev dedi. Kisa bir sure sonra kiz uzadi gitti tabii. Oglum dedim hani Italyan'din ne Kiev'i. Gecenin geri kalanini kah Kiev, kah Baggio olarak sayisiz kizla tanisarak gecirdi. Resmen Kiev Baggio kadar kendine guvenen bir erkek yoktu dunyada, cok buyuk bir karakter yaratilmisti o gece.


Neyse, son ziyarete donelim. Robcan'in kiz arkadasi Hristiyan bir molla versiyonu. Pazar gunu seferi olacagimizdan Cumartesi aksami kiliseye gitti. Firsattan istifade kumarhaneye kactik ve rulet oynadik. Dunyanin en cingene kumarbazlari olarak $6 artiya gecince masayi terketmeye calismamiz isletmecileri ifrit etmis olabilir biraz. Hayattaki amacimiz masadan pozitif degerde kalkmakti. Neyse dedik madem geldik kardan zarar edelim hic degilse. Bu sefer neye koyduysam geldi, +$43'e kadar ciktim. Masadan da cebimde fazladan $30 dolarla kalktim. Kisa gunun kari, enayi dolari. Fiyat performans kistasi kuvvetli olan bir diger alan da beles canli muzik. Barlara para vermeden girip cikabiliyorsunuz. Blues, jazz, populer rock, seytan muzigi hip-hop dahil olmak uzere hersey mevcut. Bira sisesiyle slide gitar calan keyif amcasini seyretmek eglenceliydi. Gerci adam belki 28 yasindadir da kullandigi maddelerden 45 gosteriyordur, bilemiyorum.


Haydan gelen mideme gitti nitekim. New Orleans'in mutfagi sahane. Cajun ve Creole lezzetlerini en siradan restoranda bile cuzi bir meblag karsiliginda tadabilirsiniz. Son gece simariklik yapip TV yildizligina soyunan sef Emeril'in restoranina gittik. Yanimda fotograf makinesi olmasina ragmen kuzu pirzola ve cikolatali suflenin cazibesini cekmemisim heyecandan. Robcan'in ismarladigi scallop (tarak, deniz kabugu hayvani) efsaneydi. Asagidaki yemek resimleriyle idare ederiz artik - Gumbo, Creole Shrimp, garip linguini. Zaten Sultans played Creole.