25 Eylül 2009

House MD Season 6




Bircok diziyle beraber, kisisel favorum House MD'nin yeni sezonu da bu hafta basladi. 2-3 sezon icinde havasi kacmayan, ve ilk gunku havasini koruyabilen ender dizilerden bir tanesi House ve 6. sezon da futbol tabiriyle firtina gibi basladi. Yukaridaki resimler 2 saatlik ilk bolumden.

Turkiye'de yayin durumu nedir tam olarak bilemiyorum ancak her bolumu, burada yayinlandiktan 8 gun sonra Fox'un internet sitesinden izlemek mumkun:

22 Eylül 2009

Besiktas - Kayserispor: 0-1

Gunlerdir yazacagim ama elim klavyeye gitmiyor. Bir haftada alinan 3 maglubiyet bunyeye biraz fazla geldi herhalde. Kayserispor maci da serbest dususun son noktasi oldu. Cevaplanmasi gereken sorular var ve durum gorundugu gibi, hic de ic acici degil.

Yer: Inonu Stadyumu
Tarih: 19 Eylul 2009
Besiktas: Hakan, Ibrahim Kas, Sivok, Ferrari, Ekrem, Ernst, Tabata (55' Fink), Tello (80' Yusuf), Serdar (55' Nihat), Bobo, Nobre
Kayserispor: Souleymanou, Durmus, Ali, Aydin, Toledo, Mehmet Eren, Saidou (75' Bilal Aziz), Furkan (85' Serdar), Olembe, Makukula, Cangele (89' Troisi)

Macin teknik taktik analizi cok keyifli degil. Sadece iki noktaya deginecegim:

1. Bu mac itibariyle Ernst'in, Cisse'ye evrimi tamamlandi. Ernst, Cisse'nin gecen sene yaptigi isi yapar da, O'nun gecen seneki gorevini kim ustlenecek, bunun henuz cevabi yok ortada. Besiktas'in bu sistemde bir tane savunmanin onunu parselleyecek, bir tane de savunma ile hucum arasindaki baglantiyi saglayacak ancak ayni zamanda takima direnc katacak ortasaha oyuncusuna ihtiyaci var. Eger Fink bu iki pozisyon icin de ideal isim degilse ve fiziksel acidan hazir olmasina ragmen rotasyonda sakatliktan yeni cikmis olan Ekrem'in gerisinde kaliyorsa o zaman Cisse'nin neden elden kacirildiginin hesabinin verilmesi lazim. Cisse'yi 1.5 sene boyunca (ya da yanina Ernst gelene kadar) yeteri kadar ofansif oynamamakla elestirenler de Kayserispor'un attigi golu gordukten sonra, ortasahanin tek defansif oyuncusu yerini kaybettiginde takimin basina neler gelebilecegini ogrenmistir umarim. Yedigimiz 2 dakikalik kontraatak icler acisiydi. Ernst'in sucu da degil bu kesinlikle, takimin ileride kaybedilen toplar icin bir B Plani olmasi lazim. Ancak Tabata ve Tello'nun bu form durumuyla olacak is degil bu.

2. Yonetimin ve Denizli'nin Nobre, Nihat, ve Delgado tasarruflari sebebiyle bugun sirasiyla Bobo, Holosko, ve Tello'yu kaybetme noktasina gelmis durumdayiz. Bunu zamaninda buradan yeteri kadar anlatmaya calistigimizi dusunuyorum. Ancak ortada sampiyonlukta buyuk emegi gecmis oyunculara yapilmakta olan cok buyuk bir haksizlik var. Tahribatin hangi noktada oldugunu bilemiyorum, ancak yonetim onceliklerini ortaya dogru koyup, ucretler konusunda adaletli davranmadigi surece herhangi bir cozum uretilebilecegini dusunmuyorum. Herkesin kontrati kendine diyerek isin icinden cikmaya calismak da kolaya kacmaktan baska birsey degil. Calistigim sirkette benim yarim kadar is yapmayan adama benim iki katim maas onerseler benim de verimim duser. 

Son sozum de Kayserispor'a. Uzun zamandir onlar kadar sozde delikanli bir camia gormedim herhalde. Mehmet Topuz olayina girmeyecegim, keza buradan aslinda hakki yenen takimin Kayserispor oldugunu ve bu durumun Besiktas-Fenerbahce arasindaki sidik yarisi sirasinda gozden kactigini yazmistim. Ancak 30. dakikada yere yatmaya baslayan bir takimin yoneticisi olsam, birakin erkeklik, delikanlilik konusunda racon kesmeyi, televizyona cikmaya yuzum olmaz. Baska takima yenilsek bu kadar sinirim bozulmazdi herhalde, ancak Kayserispor'un sergiledigi sark kurnazligina yenilmis olmayi icime sindiremiyorum. Hakem Bunyamin Gezer de umarim bu mactan birseyler ogrenmistir. Ilk yariyi tek bir sari kart cikarmadan sadece 2 dakika uzattiginda 90 dakikanin sonunun nereye gidecegi belli olmustu. Memleketin parmakla gosterilen hakeminin oyunculara kabadayilik taslayacagina otoritesini boyle maclarda gostermesini bekliyorsunuz ancak nafile. Kazansaydik cok daha baska seyler de yazardim ancak yenilgiye bahane uydurdugum dusunulmesin diye burada kesiyorum.

Takimin geldigi nokta malum, ust uste alinan yenilgilerden sonra moraller sifirlanmis durumda. Teknik/taktikten ziyade mental degerler one cikacak. Buradan itibaren, takimin havasi duzelene kadar detayli mac yazilarina bir sureligine ara verebilirim - is/guc telasina bir de okul eklendi bu aralar ve yazmaya ayirabildigim kisa zamani keyifli seyler yazarak gecirmek daha cekici geliyor acikcasi.

Besiktas - Kayserispor: 0-1
53' Makukula (0-1)

21 Eylül 2009

EuroBasket 2009'un Ardindan


Yillardir icimdeki en buyuk uktedir belki de, milli takimlar duzeyinde Vatan-Millet-Sakarya ekseninin disinda birseyler uretemeyisimiz. Motivasyon ve cosku ile, iyi niyetle birseyler yapmaya calisip, isin duzen, akil, planlama kisimlarinda hep sinifta kalmisizdir. 2001 Avrupa Basketbol Sampiyonasi boyleydi, 2002 Dunya Kupasi da, 2006 Dunya Basketbol Sampiyonasi da, 2008 Avrupa Sampiyonasi da.. Atletizm ve voleybol yarismalarini da bu listeye eklemek mumkun. Iste bu turnuvayla, belki de ilk defa duzgun bir planlamanin eseri, sahada ne yapmaya calistigi belli olan, tanimli bir oyun karakterine sahip bir Turk takimi seyrettik. Ne kadar keyif aldigimi ve gurur duydugumu anlatmam gercekten cok zor. Gunun sonunda 8. bitirmis olabiliriz turnuvayi, ancak bu yari finali bir basketle kacirdigimiz gercegini golgeleyemez. 2010 Dunya Sampiyonasi'na ev sahipligi yapacagimiz icin 5.'lik ile 8.'lik arasinda prestij disinda cok da bir fark olmadigini ekleyeyim. Neticede gercek hedef olan 2010'a dair cok onemli artilar ortaya cikaran bir turnuva oldu, ve bence bu sene icin asil amac da zaten buydu. 

Peki neydi bu artilar?

Ersan Ilyasova

Turnuvanin bizim adimiza parlayan yildizi, tartismasiz, Ersan Ilyasova'ydi. 1987 dogumlu forvet, pozisyonunda Avrupa'nin en iyilerinden birisi oldugunu ispat etti. 16.1 sayi ve 7.3 ribaunt ortalamalarindan cok istikrarli ve yuzdeli oyunu cok etkileyiciydi. Umarim NBA'de Milwaukee ile gecirecegi sezon Ersan'da, bircok Avrupali oyuncuda gordugumuz tur bir dususe yol acmaz. Isler yolunda giderse 2010'da takimimizin en onemli silahi olacaktir. 

Omer Asik

2009 Polonya, belki de bundan 10 sene sonra Omer Asik'in Avrupa sahnesinde kendini kabul ettirdigi turnuva olarak hatirlanacak. Omer'in, mukemmel bir savunmaci olmak icin gereken butun fiziki ozelliklere -boy, kol boyu, cabukluk- sahip oldugu zaten biliniyordu. Ancak acikcasi bu seviyede ciddi bir hucum tehdidi olmasini, en azindan bunu bu kadar erken basarmasini, beklemiyordum. Onumuzdeki sezon Tanjevic'in antrenorlugunde gelisimini surdururse o da 2010'da takimin degismezlerinden olacaktir. 

Guard Oyunu


Takimin oyunkuruculari Ender ve Kerem gercekten mukemmel bir turnuva cikardilar. Hem birbirlerini yedeklediklerinde hem de yan yana oynadiklarinda son derece basariliydilar ve bu tandem neredeyse kazandigimiz her maca bir sekilde damgasini vurdu. Bu ikilinin kaybettiklerinden fazla top calmis olmalari da onemli bir istatistik. Takimin ne kadar akilli ve dengeli yonetildiginin de kaniti ayni zamanda. Kerem'in uzunlara yaptigi servis, Ender'in de deliciligi ve kritik anlardaki cesareti bir kenara yazilmali. Oyunkurucu pozisyonunda rakibe ezildigimiz bir mac olmadi turnuva boyunca (bunu soylerken Ender'in oynamadigi Fransa macini hesasba katmiyorum tabii ki) ve bu, yillarca yumusak karnimiz olmus olan bu pozisyon icin gelecege donuk gercekten umut verici bir durum. 

Takim Savunmasi

Turnuva boyunca her kademede oyunun savunma yonune yapilan vurgu bence cok onemliydi. Cerek finalde elenene kadar son derece sert savunma yapan ve iyi ribaunt alan bir takim goruntusu cizdik. Bunda takimin rol oyuncularinin gosterdigi ozverinin onemi buyuktu. Omer Onan, Semih, Sinan Guler, Engin Atsur oynadiklari kisa surelerde dahi savunmaya onemli katkilar yaptilar. Eger 2010'da madalya kazanmak gibi bir hedefimiz varsa, birinci oncelik olarak belirledigimiz savunmaya verdigimiz onemi ayni yogunlukta surdurmeliyiz. 

Dedigim gibi gercekten cok ozel bir turnuvaydi benim icin. Tum sporlarda, belki de ilk defa "Baskasinin takimi olsa kiskanirdim" diyecegim bir milli takim seyrettim sahada ve bu bana inanilmaz derecede keyif verdi. 2010'da, Turkiye'de nereye kadar gideriz, henuz kestirmek cok guc. Ancak Tanjevic ve takimi boyle devam ettikleri surece sahada elimizden gelenin en iyisini yapip, kimseye kolay kolay boyun egmeyecegimizden eminim.

Emegi gecenlere tekrar tesekkurler...

20 Eylül 2009

Kismet Degilmis Hocam

 Gecen sezon bizim blogda cifte kupaya uzanma yolunda yazdiklarimdan birkac alinti:

"Eger yildizlar ayni hizaya gelip de olusan kozmik enerjiyle (bu Ninja Kaplumbagalar’da hep oluyordu) sampiyon olursak Demiroren Denizli’yi de alip zirvede biraksin. CM oynamak istiyorsa bunu 3. ligden takim alarak yapsin, Besiktas’la degil. Yonetim istifa demek icin illa Liverpool’dan 8 yememize gerek yok. Nasil kotu zamanda isik gorunce takimi destekliyorsak iyi zamanda da yanlisa kayitsiz kalmamamiz lazim."

"Korkak Ertugrul diye diye kovdurdugunuz adam gelecek sene ligi Besiktas'in ustune bitirir Denizli bir sezon daha kalirsa."

"Sampiyon olsak bile buna degdi mi? Gelecek sezonlarda kendini gelistirebilecek ve satarak sermaye arttirimi yapabilecegimiz kac oyuncu var? Meymenetsiz zengin cocugunun cebine bakmak zorunda mi koskoca camia?"

"Mustafa Denizli balli degil, zeki adam. Kendisini sevmem ve hocaligini begenmem, o ayri.

Denizli sampiyon olmasi muhtemel olan bir takima gelerek hayatinin alisverisini yapmistir. Isin acikli yonu takim sampiyon olsa bile ertesi sezon yas ortalamasi yuksek ve yabanci oyuncu sayisi gereginden fazla bir kadroyla mucadele etmek zorunda. Aynen zamaninda FB’de oldugu gibi kendi kendine enkaz devralip CL’de serefli 4.’luk almasi cok olasi. Kennet Anderson, Rapaic, Revivo, Ogun, Lazetic, Ali Gunes, Yusuf Simsek’li kadroyla sampiyon olmanin bedeli $80m + 2 sene kaybi olmustu. Boylesine bir Pyrric Victory kazanmaktansa genc oyuncularin (Holosko, Kurtulus, Aydin, Batuhan, Necip) ustunde durularak 2. olunmasini tercih ederim.

Denizli istifa nitekim; ne kadar erken, o kadar iyi. Takimi Mufit Erkasap yonetse en az bu puanda olurduk zaten. "


Bu sene artik direncli orta sahali, kontrayla ataga cabuk cikan, CL'de ummadik takimlarin basini yarabilecegimiz sablonu oturtmaya calistigi icin Denizli'ye destek vermistim. Vermez olaydim, Fink'i keserek ve tavsan ustune tavsan cikarmaya calisarak (kaval kemigiyle topu kontrol etmeye calisan Ekrem'in orta sahanin gobeginde oynamasi???), kendisiyle celiserek takimin altindaki haliyi cekti. Stabil geri 4'luyu bozdu, forvetleri rotasyonla tek tek kusturdu. Tahribati bu formatta duzeltmesine pek imkan vermiyorum. Gecen sene susturdugu yonetim ekrana cikip baskan ve hoca istifa etmelidir diyebiliyorsa zamani gelmistir artik.

Keske zirvede biraksaydin hocam. Tahribati toparlayacak isik goremiyorum. Hersey icin tesekkurler, aldigin para helal olsun.

14 Eylül 2009

Galatasaray - Besiktas: 3-0

Macin ustune 1 gunden fazla dusundukten sonra oturuyorum klavye basina. Maci kisaca ozetleyecek olursam 3-0'in kesinlikle sahadaki oyunu yansitmadigini, ayrica Besiktas adina Mustafa Denizli'nin surpriz merakinin, Serdar'in kacirdigi gollerle birlikte skora etki ettigini soyleyebilirim.

Yer: Ali Sami Yen Stadyumu
Tarih: 12 Eylul 2009
Galatasaray: Leo Franco, Sabri, Emre Asik, Servet, Hakan (81' Caner), Mustafa, Mehmet, Arda (59' Elano), Keita (70' Baris), Kewell, Baros
Besiktas: Rustu, Ibrahim Kas (68' Holosko), Sivok, Ferrari, Ismail, Ekrem, Ernst, Tabata (46' Fink), Serdar, Yusuf, Nihat (46' Bobo)

Bundan sonra Besiktas maclarindan once buradan takimin -bence- ideal kadrosunu yazacagim, sezon sonuna kadar Mustafa Denizli'nin sahaya surdugu 11'i iki-uc kere tutturursam cok iyi. Su ana kadar 0/6 gidiyoruz... Dunun surprizleri de ortasahanin ortasinda Fink'in yerine Ekrem'in baslamasi ve Bobo ile Holosko kenarda otururken Nihat'in on tarafta tek basina sahaya surulmesiydi. Ortasahada Ekrem tercihine karsi degilim temel olarak, buradan da daha once yazmis, Ekrem'in gerektiginde o bolgeyi kotarabilecek ozelliklere sahip oldugunu soylemistim. Ancak Galatasaray deplasmaninda, yabanci sinirlamasi sorun degilken, Fink iki hafta dinlenmis ve Ekrem daha sakatliktan yeni cikmisken bu degisiklik nereden icap etti, anlamak mumkun degil. Maci tribunden seyretmedigim icin Arda'ya yakin oynadiysa da adam adama oynayip oynamadigini bilemiyorum. Nihat israri konusunda da daha once yazmistim, temel olarak bir idari tercih oldugunu ve Mustafa Denizli'nin bu konuda kendi icinde tutarli oldugunu dusunuyorum. Ancak bunun firsat bedeli Holosko ve Bobo'yu ayni anda kenarda oturtmak ise, Mustafa Denizli'ye daha fazla destek veremeyecegim. Eminim ki Servet'e bugun sorulsa, Turkiye'de karsi karsiya oynamak istemedigi ilk oyuncunun Holosko oldugunu soyleyecektir. Ozellikle bu tarz bir deplasmanda kenarda oturtulmasinin benim nezdimde tutar bir tarafi yok. Galatasaray'in Arda ya da Baros'u yedek birakmasi kadar buyuk bir gaflettir benim gozumde. Kaldi ki, ligin duran toplardan en cok gol atan takimina karsi, baski yiyeceginiz bir deplasmana bu kadar kisa boylu bir takim cikmak da ayri bir hata. Gol bu yuzden yendi demiyorum, ancak takimin hava toplarindaki 4. savunma opsiyonu Yusuf Simsek oluyorsa Fink ve Bobo gibi iki oyuncunun yerine Ekrem ve Nihat gibi 5 macta bir kafa topu alan oyuncularin oynatilmasini da sorgulamak lazim. "Rustu hata yapti" diyerek isin icinden cikmak mumkun degil o yuzden. Rustu demisken, kotu bir mac oynadi, ancak yine de Hakan'in kenarda oturtulmasini elestirenlere katilmadigimi belirtmeliyim. Bir takimin 1. kalecisi bellidir ve hazirsa oynar. Eger Rustu'yu kalici bir sekilde 2 numaraya kaydirmayi planlamiyorsaniz, bir diger deyisle Manchester United veya Wolfsburg deplasmanlarina Hakan ile cikmayi gozunuz yemeyecekse Denizli'nin yaptigi tercihi elestirmemelisiniz bence. Savunma yonu zayif olan Ismail'in onune Yusuf'un konmasi da soru isareti yaratan bir baska konuydu. Bence Serdar solda, Yusuf sagda oynasa, ya da Ibrahim Uzulmez tercih edilse defansif anlamda daha dengeli bir goruntu ortaya cikardi. 

Oyuncu tercihlerine dair dusuncelerim boyle, maca gecelim. Adeta 1-0 geride basladi Besiktas ve 10. dakikaya kadar da kendine gelemedi. Ancak ondan sonra son derece dengeli, hatta Besiktas'in biraz daha aktif gozuktugu bir oyun oldu ilk devre boyunca. Tabata'yi bekledigimden daha iyi buldum, ortasahanin ortasinda hem dikine oynadi hem de top Galatasarasay'dayken direnc gosterdi. Gun gectikce Besiktas'in 4-2-3-1'e daha yakin bir goruntu cizdigini de ekleyeyim. Savunma onunde pozisyon bilgisi yuksek bir ismin eksikligi Ernst'i daha geride oynamaya mecbur ediyor ve bu da Besiktas'in gectigimiz sezona kiyasla sistematik acidan en onemli eksilerinden birisini olusturuyor benim gozumde. Besiktas daha hareketli gozukurken, skor avantajiyla isleri biraz daha rolantiye alan Galatasaray ise sagdan Keita ve Sabri'nin getirdigi toplarla ters tarafta Kewell'i bulusturarak etkili oluyordu. Burada Ibrahim Kas ve Serdar'in ters kademelerdeki yetersizligi kadar sol kanattaki defansif arizanin da payi buyuktu.

Denizli bu sezon aliskanlik haline getirdigi sekilde ikinci devreye cift degisiklikle basladi. Girenler Fink ve Bobo olurken, sahada hic gozukmeyen Nihat ile bence son derece iyi oynayan Tabata cikiyor, Holosko yine kulubede kaliyordu. Denizli'nin ortasahanin mucadele gucunu arttirmak istemesini anlayabiliyorum. Ancak Yusuf'un kondusyon sorunu ortadayken ve sol kanat savunmasi ariza verirken Tabata'nin cikmasini cok da mantikli bulmadim acikcasi. Degisikliklerden sonra 20 dakika boyunca gayet tehlikeli gozuktu Besiktas. Oyle ki, soyunma odasindaki tahtaya cizildigi belli olan, Serdar'i savunmanin arkasina kacirma taktigi 3 kere basarili oldu. Ancak ilk yaridaki pozisyonla beraber, kacirdigi net gol pozisyonu sayisi 4'u bulan genc oyuncu, mactan sonra kendisinin de itiraf edecegi sekilde "beceriksizdi". Sonrasinda da korktugum basimiza geldi ve futbolda gecerliligi olduguna inandigim sayili batil inanctan birisi olan "atamayana atarlar" prensibi yine calisti. Ibrahim Kas sakatlanmis ve Holosko kenarda beklerken gelen kontraatakta Rustu topu sektirdi ve skor 2-0 oldu. Mac da orada bitti zaten. 

Mac sirasinda sinirimi bozan iki kisiye deginerek yaziyi sonlandiracagim. Ilki Melih Gumusbicak. Son zamanlarda bu kadar kotu mac anlatan birisine rastlamadim acikcasi. "Maglup olan dunyanin en kotu takimi, kazanan Sampiyonlar Ligi sampiyonu" psikolojisinde anlatti maci. Rustu'ye neden bu kadar saydirdi, anlamak guc. Mustafa Denizli'nin sikilan dislerinden, cakmak cakmak gozlerine kadar gereksiz yorumlari da son derece sinir bozucuydu. Benim genel olarak cok begendigim, ancak bu mac adeta koridor olan Hakan Balta'yi, oyundan cikarken, sahanin yildizlarindan birisi olarak ilan etmesi de sacmalikta son noktaydi. Ikinci bir Ilker Yasin kazanmis olabiliriz anlayacaginiz. Sinirimi bozan diger adam da Bulent Yildirim'di. Bu ulkenin en kotu hakemlerinden biriyken, nasil oldu da derbi maci verildi kendisine anlamakta gucluk cekiyorum. Yonettigi her mac sonrasinda Sampi ile telefonda birbirimize "Adam takim tutmuyor, sadece cok cok kotu bir hakem" diyoruz, bu sefer mactan one de konustuk, sag olsun haksiz cikarmadi bizi. Tabata ile Mustafa Sarp'in pozisyonunda nasil olup da herkese sari kart gosterdikten sonra maci hakem atisiyla baslattigini birisinin bana anlatmasi lazim. Tabata, Mustafa Sarp'a kasti olarak bastiysa kirmizi kart gormeli ve mac Galatasaray'in faul atisiyla baslamaliydi. Pozisyondan sonra sadece yerde yattigi icin sari kart gorecek ne yapti anlamak guc. Faul yaptigi icin sari kart gorduyse, dedigim gibi, mac Galatasaray'in faul atisiyla baslamaliydi. Mustafa Sarp bence atilmaliydi, ancak yine de derbilerde bu tarz seylerin hos gorulmesini anlayabilirim. Fakat o zaman da Ferrari'ye gosterilen karti aciklamak mumkun degil. Mustafa'yi itmis olsa da daha sonraki hal ve tavriyla kavgayi ayirmak icin araya girdigi her halinden belli oldu. Tabata'ya kafa atip, yumrugunu sikan Mustafa'yi sakinlestiren de kendisi oldu sonucta. Neyse, umarim bir daha bizim macimiza denk gelmez deyip sozu fazla uzatmayayim.

Neticede cok onemli bir mactan kotu bir maglubiyetle ayrildi Besiktas. Acikcasi buradan kalkip sampiyon olacagimizi soylemek icin Yildirim Demiroren olmak gerekir. Manchester United maci bu anlamda sans mi, sanssizlik mi, bilemiyorum. Yenilmezsek Sampiyonlar Ligi ciddi bir hedefe donusur, olur da kaybedersek ise kelle istenir, kabahat de 99% Mustafa Denizli'nin basina patlar. 

Galatasaray - Besiktas: 3-0
4' Mustafa (1-0)
65' Baros (2-0)
82' Baros (3-0)

13 Eylül 2009

Risk Nedir? Risk Budur. Otur yerine 0 puan.


Once rakibin hakkini teslim edelim. Duran toptan gol. Az kosup ilerideki yaratici ayaklarla cok is yapmak. Kontraya adam eksilterek cikmak. Oyunu kaleci-stoper paslariyla sogutmak. Yuksek gol/pozisyon orani. Bunlar hep buyuk veya buyuk olma yolundaki takimlar yapar, ki biz en son Lucescu zamaninda becerirdik boyle isleri. Ozellikle golgesiyle kavga etmeyen Sabri'yi, top surerek takimini ileri tasiyip farklilik yaratan Keita'yi ve sogukkanli Leo Franco'yu cok begendim.

Sonra temiz bir hakeme giydirelim. Bulent Yildirim tarafsiz, iyi niyetli, ancak berbat bir hakemdir. Yine sacma kartlar (Tabata/Mustafa Sarp dalasmasi gibi) ve es gecilen bariz elle oynamalar (once Ersnt sonra Leo Franco) ile dandik yonettigi bir mac seyrettik. Hakemlik profesyonel bir meslek olmali. Suc Bulent Yildirim'da degil, o ve esitlerini $1 milyar'lik senelik futbol pastasinin hakimlerini boyle atayanlarda. Yanlis anlasilmasin, BJK'yi ince duduklerle kiydi falan demiyorum. Kesinlikle tarafli karar verdigini dusunmuyorum. Kabiz futbolcu gibi kabiz hakem de olabilir, Bulent Yildirim da onlardan biridir diyorum.

Simdi de cuvaldiz. Elli kere yazdik, zaten herkesin gordugu net bir sey var. Mustafa Denizli ve sapkasi ne zaman artistlik yapmaya kalksa takim sabote oluyor. Arkaya Yaslan, Nefes Al yazimda yeni sablonu savunmus ve ileride uretkenlik saglayamamamizin oturtmaya calistigimiz takim savunmasi karsisinda onemsiz oldugunu belirtmistim. Nedense takimdaki en diri savunma oyuncusu Fink kulubede oturtuldu ve Ekrem ilk defa orta sahanin ortasinda GS deplasmaninda oynadi. Cunku Mustafa Denizli'ye gore yeni seyler denemek icin deplasman derbileri muthis firsattir. Oyun alaninin gobeginde bir turlu dis geciremedigimiz ilk 5 dakika sonunda sacmasapan bir duran toptan gol yiyerek macin gidisatini olumsuz yonde belirledik. Bana gore kornerde iki direkte de mutlaka adam olmasi gerekir. Ayriyeten rakibin serbest vuruslarda bu sezon en fazla gol atan adamini hayatinda kafa topuna cikmamis Yusuf Simsek'le eslestirmek abes kacti.

Kanatlari ve forvet arkasini rotasyonla gecirebilecek bir zenginligimiz oldugundan Yusuf-Tabata-Serdar secimi bana gore gecerli bir tercihti. Ucu de (Yusuf 60'ta yorulana kadar, onu ayirmak lazim galiba) pas trafiginde gorevlerini yapti. Sahaya kaptan cikan Serdar'in gereksiz itirazlari disinda mukemmel oynadigini dusunuyorum. Girdigi pozisyonlarda rakip defansi delisi, sut pozisyonu hazirlayisi ve son vurusu dogru hamlelerdi. Iki sutu da kilpayiyla disari gitmek yerine iceri dusse kahraman olacakti. Altyapi kokenli oldugu icin bende kredisi coktur, kaptan olacaksa yabanci oyuncular gibi parali askerler degil camianin oz cocuklari olmalidir (cok ozel yabanci oyuncular vardir, takima aidiyet hissederler, istisnalar olabilir). Ferrari'yi de Inonu'ye gidip butun mac seyretmek lazim. Mukemmel bir stoper, sadece alabilecegi toplara hamle yapiyor. Yer tutusu, fizigi, topu oyuna pozitif sokmaya calismasi harika.

Takimda forma alinacaksa bu bir adalet duzeninde islemelidir. Ornegin Hakan Arikan ilk 11 cikmak icin gol mu atsin? Rustu ilk 4 mac ondan daha fazla ne yapabilirdi? Eger iki sene sonra Rustu biraktiginda Hakan'i kaleye gecireceksek neden bekliyoruz? Adamin kendine olan guveni varsa da yok etmekte israrci Mustafa Denizli. Ayni sey Nihat Kahveci icin de gecerli. Herkes sezon oncesi kampta kros yaparken Nihat tekmil veriyordu. Onu takima monte etmenin yolu 15 dakikayla baslayip sure arttirarak forma vermektir. Ilk 11 baslatmanin maliyeti 10 kisi oynamak, gelmis gecmis en golcu yabancimizi ve iki sene once tonla para + Burak Yilmaz + 3. kaptan Koray Avci karsiliginda aldigimiz Holosko'yu yedek birakmak. Nihat bu takimi ileri tasimak ve liderlik yapmak icin alinmistir, mutlaka hakettigi rol verilmelidir uzun vadede. Ancak su an hazir degil. Zaten coklayici forvet oldugundan mevcut sablonda oynadigi yeri bile sorgulamak lazim, o ayri konu.

Beni en cok uzen ise ne Mustafa Denizli'nin kumari, ne de Rustu'nun yumurtlamasidir. Benim takimim 3-0 geride olsa bile rakibini isirmalidir. 89. dakikada korner atmaya kosarak gitmelidir. Mahallede mac yapan cocuklar gibi 2. golu yiyince yere bakip oyuna kusmenin affedilir tarafi yoktur. Super Kupa macinda da FB'den gol yedigimizde kendimize gelememistik. Atarsin, yersin, ama cikar mucadele edersin. Mental olarak guclu takimlar hep 0-0 gibi oynar. 45 dakikada 7 kere ofsayta dusmek kolektif bir akilsizligin urunu.

Son soz de taraftara. Demiroren'e sallamak icin topun cizgiyi gecmesi mi lazim? Kupalari alirken kotu yonetilmiyor muydu bu kulup? Saygi durusunda kufurler, kotu sonuc alinca hocayi istifaya cagirmalar, kendi oyuncumuza saydirmalar. Ayiptir, kendinize gelin.

12 Eylül 2009

Bana Galatasaray ve Fenerbahce'yi Tutturan Adam

Yurt icindeki maclarda huyum degildir, ama son 4-5 sezondur ikiser kez Galatasaray ve Fenerbahce'yi tutuyorum, Ankaraspor maclarinda. Gectigimiz hafta Ankaragucu maclari da eklendi bu kisa listeye. Sebebi malum. 

ODTU'ye bulasmadan once de durum boyleydi gerci. Ama ozellikle kampusun icinden yol gecirme mevzuundan sonra bunyem iyice kaldirmaz oldu kendisini. Ogluyla beraber bu aralar iyice gundemdeler, bizim rengimiz de belli olsun dedim.

11 Eylül 2009

Babam ve Oglu


Futbolu en cok babamla muhabbet sebebi oldugu icin seviyorum galiba. Kendisi universitedeyken finallerinden erken cikip 2. lig maci seyreden FB'li bir fanatik. Ben buyurken parali baskan ekoluyle Gerson'lar, Tanju'lardan medet uman takim yerine Hz. Suleyman Seba ve MAF'i tutmayi tercih ettim. BJK'li dogdugumu anlamam 6 yasindayken babamin goturdugu Malatyaspor macina tekabul eder. Gecenlerde baktim, 1990 Ocak'ta oynanmis. Stadin etrafindan siyah/beyaz takke alindigini hatirliyorum hayal meyal.

Babam Ali Sen'in Aykut ve Oguz'u takimdan kovmasiyla duzenli maca gitmeyi birakti, ama seyretmemeyi hala beceremiyor. Baska bir blogda Amerika Deplasmani icin sevgi kelebegi Isvec tribunu yorumu yapilmisti Kadikoy'de sampiyonluk kutlamalari sirasinda BJK'li taraftarlarin dovulmesini anlamsiz buldugum icin. Oysa bana cok normal geliyor dunyada en sevdigim adamla bile farkli takimi tutabilmek ve karsilikli sevinme hakki tanimak, isin zevki bu zaten. Babalar gununde Alex formasi almisligim vardir. Keza belirli gun ve haftalar olmadan eve imzali Tumer Metin formasi gelmisligi de. Kucukken olayi biraz fazla ciddiye aldigimdan olsa gerek, derbilerde ben uzulmeyim diye BJK kazansin isterdi. Artik buyuyup laf sokulmasini kaldiracak duzeye gelince dokundurmaya da basladi. Ana baslik FB'nin buyuklugu ve her zaman herseyi her yerde belirlemesi uzerine. Antitezim buyuklugun izafi (Man Utd vs. FB) ve aidiyetin yaninda onemsiz oldugu. Ornegin BJK sampiyon olmaz ama Serdar Kurtulus'larla, Ibrahim Kas'larla bir yapilanmaya giderse bu beni 7 yabanciyla kazandigimiz kupalardan daha fazla sevindirir. Olay kesinlikle kucuk dusunmek degil, amac zaten kendi cocuklarinla basari elde etmek. Altyapiyi laf ola beri gele kullanmanin bir faydasi yok, bir hedefe yonelik arac olarak gormek lazim. Neticede Tuncay bizi Inonu'de sah mat edince tebrik etmek, Holosko Izmir'de cosunca boburlenmek uzerine kurulu statukoyu mumkun oldugunca devam ettirmek, hatta gelecek sene deplasmandan donunce beraber iki takimin da maclarina gitmek gibi bir niyetimiz var. Kismetse telafi ederiz son 8 seneyi...

Pazar gunu EPL'de saglam bir mac varsa bunun muhabbeti bir Redman'le, bir babamla yapilmak farz oluyor. Yoksa EPL'nin bile bir anlami yok zaten. Onun icin bu haftayi iple cekiyorum. Once ortak rakip GS, sonra evrensel guc Man Utd ile kapismak, sonra da bunun tartismasini yapmak kral olacak.

Asil rekabet ise yeni yeni konusmaya baslayan toruncani kandirmak su an. Benim ikna metodum tontona profiterol yedirmek. Rijkaard'in ayagini bir an evvel kaydirmazsak cok elim sonuclar dogabilir. Gurcan Bilgic goreve...

Ders

Oncelikle sunu soyleyeyim ki Hirvatistan, Turkiye'nin oynamadigi bir turnuvada tutacagim ilk takimdir buyuk ihtimalle. Modric, Corluka, Srna, Krancjar, Rakitic, Olic, Petric, Simunic, Eduardo - hepsi cok iyi futbolcular. Runje'den dolayi da kendilerine ayri bir sempatim var. Ancak asil hosuma giden Slaven Bilic'in bu isimlerden ortaya cikarmis oldugu karisim. Kesinlikle parcalarinin teker teker toplamindan daha degerli bir butun var ortada ve 3 senedir cok guzel isler yapiyorlar. Hirvat teknik adamin EPL'de milyonlarca Euro maas alabilecekken cok daha ufak bir ucrete ulkesinin milli takiminda calismasi da takdir ettigim bir baska konu. Keza herseyin para ile olculdugu gunumuz futbolunda boyle gonul insanlarina cok ihtiyacimiz oldugunu dusunuyorum. 

Iste o Bilic hafta basinda, Capello'nun, Ingiltere'nin basina geldikten sonra takimin icindeki Ingiliz mucadeleci ruhunu oldurdugunu ve Wembley'deki macta bundan yararlanacaklarini anlatiyordu medyaya. Bu soylediklerine ne kadar inandigini bilmiyorum, belki de Ingilizler'in favori tabiriyle mind games, yani rakibiyle akil oyunlari oynama cabasindaydi. Ancak bildigim bir sey var ki o da karsisindakinin kim oldugunu cok olcup bicmeden konustugu. Cesaret iyi seydir elbet, ama bazen de iki kere dusunmek lazim. Kafa tuttugu adam Capello'ydu sonucta - gunumuz futbolunun belki de en buyuk winner'i. 

Neyse cok uzatmaya gerek yok, mac rahat bir Ingiltere performansinin ardindan 5-1 bitti. Capello, ilk macta Walcott ile yaptiginin cok benzerini bu sefer de Lennon ile yapti ve Hirvatistan'in yumusak karni olan savunmasinin sol kanadinin uzerine oynattigi suratli sag acigi ile rakibini paramparca etti. Sasirdim desem, yalan soylemis olurum. Bilic de dersini almis olacak, mactan sonra "Ingiltere Dunya Kupasi'ni kazanabilir" demis. Hos gormek lazim, boyle hatalar yapilmadan buyuk teknik direktor olunmuyor zaten.  

O zaman blogumuz yoktu, olmadigi icin de yazamadim tabii ki. Ancak Capello'nun Ingiltere'nin basina geldigi gun Sampi'yi arayip, "Ingiltere Dunya Sampiyonu oldu" demisligim vardir. Yanlis da anlasilmasin, cok dahiane bir tahmin oldugunu dusunmuyorum acikcasi. Iskeleti Ferdinand, Terry, Lampard, Gerrard, ve Rooney'den olusan ve basinda Capello'nun oldugu bir takimdan bahsediyoruz sonucta. Sahi, Capello demisken, O'nun calistirip da sampiyon yapmadigi takim var mi bugune kadar?

10 Eylül 2009

Retro Merso


Mercedes ticari anlamda istenilen basariyi gosteremeyen SLR serisini sonunda yeniledi. Yeni kral SLS, ilhamini efsanevi 300 SL Gullwing'den (marti kanadi) aliyor. Orjinal aracta sasinin hafif ve guclu olmasini saglayan tasarimi kapi altlarinda kalinliga neden oldugu icin kapilarin yukari dogru acilmasi cozumu bulunmustu. Kapi profili martiyi andirdigindan hala Gullwing ismiyle aniliyor. Yeni arac ise tamamen artist, eskiye gondermeden baska bir niyeti yok kapilarin. On izgara ve yandaki suzgecler bire bir kopya zaten.



SLS, Mercedes'in diger AMG otomobillerinde kullandigi 6.2 Lt'lik motorun 571 hp ve 650 Nm guc ureten versiyonunu kullaniyor. 7 vitesli cift debriyajli vites kutusu sayesinde 100 km/s'e 3.6 sn'de ulasiyor. Kisaca hizli diyebiliriz. Alet 5. viteste 243 km/s gorebiliyor, hic fena degil. Ibrelerin ortasindaki isiklar kirmizi oldugunda vites degistirmeniz gerektigini anliyorsunuz, bir nevi F1 araci gibi.


Aracin oranlari orjinaline sadik kalinarak uzun burun/kisa kic olarak belirlenmis. Bunun hem gorsel, hem de teknik faydalari var. Bir GT (Gran Tourismo, Italyanca Buyuk Turizm) araci olarak tasarlandigindan bagaja bavulunuzu atip uzun yola cikabilmeniz gerekiyor. Bu demektir ki motor onde olmak zorunda, yani bir Ferrari 458 gibi motoru ortaya, surucunun arkasina alarak aracin dengesini optimize etmenize imkan yok. Bu durumda Mercedes'in cozumu burnu buyuterek motoru on aksin arkasina yerlestirmek olmus. Boylelikle on/arka aks agirlik dagilimi %50'sere yaklasmis. Asagidaki resimde motorun ne kadar on cama yaklastirildigini gorebilirsiniz zaten.


Aracin cizgilerini sade tutup yeni nesil S, ML, GL ve E serileri gibi corba haline getirmemeleri hosuma gitti. Ozellikle arkasinda gereksiz tek bir firca darbesi yok. Fren mesafesini kisaltmak icin karbon seramik disklere abanildiginda spoyler yukari dogru cikarak hava direnci sagliyor.

Egsoz borulari arka tampona entegre edilerek temiz tasarim korunmus.

Ic tasarimi biraz ozensiz buldum acikcasi. Ozellikle klima ve muzik kontrollerinin en ucuz sedan model olan C'den calinti olmasi biraz hayal kirikligi yaratti. ABD fiyati $230,000 olan bir arabanin en ufak detayina kadar kendine has olmasi gerekirdi bence. Asagida sirasiyla SLS ve C serisinin ic mekanlarinin yakin cekim resimlerini gorup karsilastirabilirsiniz. Muzik sistemi konsolu dugmeye bogdugundan yakismamis. Artan fonksiyonlari BMW'nin iDrive'da yaptigi gibi toplamak bir cozum olabilir. Mercedes'in COMAND sistemi olmasina ragmen dugmelerden vazgecmiyorlar. Olmadi Hans, git yenisini yap. Beyaz onluklu Almansin anladik da zerafeti bozma lutfen.



Renk kombinasyonlari ise cok basarili, ozellikle kirmizi koltuk ve konsol uyumu 10 numara olmus. Navigasyonun yanindaki yuvarlak izgaralarin yeri, Gullwing'in ibreleriyle yaklasik olarak ayni yere konmus. Keske dikiz aynasi da cam yerine konsolun ustune konsaydi, bence cok hos bir detay olurdu.

Neticede Almanlar hayalini kurabilecegimiz yeni bir otomobil uretmis bulunmaktalar. Hos, o kadar param olsa gider eskisini alirdim. Son olarak birkac bonus resimle ikon olacak cocugu selamlayalim.


8 Eylül 2009

Ozledik Be Abi - Avrupa Basketbolu ve NTV

Cocukluguma dair iki aniyi her zaman gulumseyerek hatirlamisimdir. Ilki Michael Jordan'in Chicago Bulls ile ortaligin tozunu dumana kattigi gunlerde Cumartesi'yi Pazar'a baglayan gece Turkiye saatiyle 4:00'te oynanan ve Kanal D'de ertesi gun tekrari olmadigi icin her dakikasi kacirilmadan seyredilmesi gereken NBA maclari. Gerci o donem internet de yoktu ve hatta teletex bile yeni yeni gelisiyordu, o yuzden macin sonunu kacirdigimiz zaman skorunu ogrenmemiz Pazartesi sabahini bulurdu. Oyle ki uykusuzluga cok dayanamadigimiz icin maclari iki kisi donusumlu seyrettigimizi bile hatirlarim. Bugun hala NBA'i takip ediyorsam, iste o gunlerin hatrinadir. Ikincisi ise Murat Murathanoglu (ki kendisi bizim gibi University of Illinois mezunudur) ve Ismet Badem esliginde seyrettigimiz Efes Pilsen'in Naumoski'li, Ufuk'lu, Volkan'li, Tamer'li, Huseyin'li, Murat'li, rahmetli Conrad'li, Mirsad'li gunlerindeki Korac Kupasi ve EuroLeague maceralari. Inanilmaz keyifliydi. Ozellikle mac gunleri, okulda Ufuk Sarica olup beden dersinde ve her tenefuste bahcedeki potalara sut atardim. Eminim bu satirlari okuyanlarin 90%'i da Ufuk Sarica'nin Teamsystem Bologna'ya attigi 9 uclugu, Murat Evliyaoglu'nun Stefanel Milano macindaki faul atislarini, Petar Naumoski'nin 25 saniye top surup ondan sonra onunde savunma yokmus gibi attigi basketleri, Conrad McRae'in smaclarini, ve Efes'in efsanevi alan savunmasini dun gibi hatirliyordur. Avrupa Basketbolu'na duydugum sevgi de iste o donemden mirastir bana. 

Basketboldan o gunlerde aldigim zevki bir daha kolay kolay yakalayamadim. 2001 Avrupa, 2006 Dunya Sampiyonalarini sayabilirim belki, bir de yine Efes'in Ergin Ataman'li ilk donemi. 

Bugun, Amerika'ya geldikten sonra ilk kez oturup, mac oncesiyle, canli anlatimiyla, mac sonrasi roportajlariyla uzun soluklu bir milli mac seyrettim. Murat Murathanoglu'nu, Murat Kosova'yi, Kaan Kural'in yorumlarini ne kadar ozledigimi fark ettim. NBA'i de yerinde seyretmis birisi olarak sunu cok net soyleyebilirim ki, NTV ekibi isini buradaki meslekdaslarindan bile daha iyi yapiyor - hem de acik ara farkla. Ama en az bu uclu kadar, Avrupa Basketbolu'nu da ozlemisim. NBA ile aradaki en buyuk fark sahada oynayan takima duyulan aidiyet hissi olsa gerek. Acikcasi buradaki maclari seyrederken Lakers yenmis, Celtics yenmis, cok da umrumda olmuyor genelde. Hidayet ile Mehmet oynuyorsa belki biraz daha sahipleniyorum sahadaki takimi, o kadar. Ama bugun gercekten cok keyif aldim, Harun Erdenay'i, Orhun Ene'yi, Ibrahim Kutluay'i dinlemek de cok guzeldi, ilk paragrafta anlattigim gunler aklima geldi tekrar. Dedim ya, gercekten cok ozlemisim...

Bugun seyrettigim Milli Takim'i cok begendim bu arada. Gecmis senelere kiyasla yetenek departmaninda daha geride gozukse de olgunlasan Hidayet ve Barcelona'da gecirdigi iki sezon sonunda gercek bir yildiza donusen Ersan etrafina kurulmus, iyi savunma yapan ve guclu yanlarini one cikarmaya calisan bir takim vardi sahada. Ozellikle cift oyunkuruculu besimiz ve Hidayet'in 2, Ersan'in 3 oynadigi uzun dizilis turnuvanin ilerleyen gunlerinde cok can yakabilir. Gozume carpan tek sorun Kerem Gonlum'un yoklugundan kaynaklanan pota alti rotasyonundaki kalite/tecrube eksikligi. Semih ve Baris Hersek'in bu turnuva icin biraz hafif kalacagini dusunuyorum. Fakat ozellikle Hidayet ve Ersan'dan surekli olarak bu duzeyde uretim alip yanlarina da macina gore 2-3 kisi ekleyebilirsek turnuvada hic beklenmedik yerlere gidebiliriz. Bugun bu isimler yuksek faul isabeti sayesinde Ender ve pota altindaki etkinligiyle Oguz oldular. Sinan, Bekir, ve Omer Asik'in yaptigi savunma katkisi da yine cok onemliydi. Son olarak bu takimin, gectigimiz donemlerdekilere kiyasla cok daha "coachable" oldugunu ve bu yuzden Tanjevic'ten de cok basarili bir turnuva bekledigimi ekleyeyim. 

Macin istatistikleri yukarida. Buradan sonra rakipler Bulgaristan ve evsahibi Polonya, heyecan basladi.  

7 Eylül 2009

Amerika'da Isci Bayrami

Her sene Eylul Ayi'nin ilk Pazartesi gunu Amerika'da Isci Bayrami sebebiyle resmi tatil. Dun aksam yillarin solcusu dedeme anlatmaya calistim ama kendisini bir turlu ikna edemedim. "Kapitalist Amerika'da Isci Bayrami'nin isi ne oglum?" dedi en son. 

Cok derin bir mevzu aslinda, ancak gerek isci sendikalarinin gucu, gerek iscilere saglanan calisma sartlari bakimindan Kapitalist Amerika'daki sistemin dusunulenden cok daha sosyalist oldugunu rahatlikla soyleyebilirim. "Yigidi oldur ama hakkini yeme" deriz ya, iste o yuzden bir kenara yazmis olalim. 

Dmytro Chygrynskiy

UEFA.com'da Besiktas'in Sampiyonlar Ligi fiksturune bakarken ana sayfada Barcelona'nin yeni transferi Dmytro Chygrynskiy'i tanitan enteresan bir yazi gozume carpti. Meger 22 yasindaki stoper siki bir Pink Floyd ve Red Hot Chili Peppers dinleyicisiymis, ayni zamanda da genc yasina ragmen universite mezunu olmakla kalmamis, Master'ini da bitirmis. Anlayacaginiz kendisi, bizim Sampi'nin rakibe hava topu vermeyen versiyonu. 

Saka bir yana, bence Barcelona adina gercekten cok iyi transfer. Gectigimiz sezon gerek Shakhtar'in UEFA Kupasi'na uzanan yuruyusundeki performansi, gerekse Lucescu tarafindan "Avrupa'nin en iyi stoperi" olarak nitelenmesi sebebiyle oldukca dikkat cekmisti zaten. Hem uzun boylu, hem suratli, hem de ayaginda topla iyi isler yapabilen cok potansiyelli bir oyuncu goruntusu ciziyor Ukraynali. Ogrendiklerimiz isiginda, bir stoper icin belki de en onemli ozellikler olan konsantrasyon ve oyun zekasi konusunda sorun yasamayacagini da rahatlikla soyleyebiliriz. Puyol'u zaman zaman bekte kullanmayi seven Guardiola icin Marquez ve Yaya Toure'den cok daha iyi bir opsiyon olacaktir.

Maclardan once takimini Cold Play ile motive ettigi herkes tarafindan bilinen Guardiola da bakarsiniz onumuzdeki sezon otobuste Viva La Vida yerine Can't Stop dinletir Katalanlar'a. Bu arada Red Hot Chili Peppers demisken, Chygrynskiy, John Frusciante'ye ne kadar da benziyor, oyle degil mi?

6 Eylül 2009

CL 2009-10: B Grubu Degerlendirmesi


Kura oncesi burada bir yazi yazmis, gonlumden gecenleri paylasmistim. Kuralar cekildi, bizim isabet orani 0/3 - torbadan cikanlar Manchester United, CSKA Moskova, Wolfsburg. Simdi de maclarin baslamasina 10 gun kala ufak bir degerlendirme yapalim, rakiplere bir goz atalim. 

1. Torba - Manchester United: Bu seviyede seribaslari arasinda Besiktas'in tur atlama sansi bakimindan buyuk farklar olduguna inanmiyorum. Kura oncesi yazdigim yazinin yorumlarinda deginildigi gibi Bayern Munih, 4. torbadaki Wolfsburg ihtimalini ortadan kaldirmak adina bir sans olabilirdi belki, ancak bu gerceklesmedi ve bir nevi, korktugumuz basimiza geldi. Fakat isin o kismina biraz asagida deginecegiz zaten. Manchester United gozuyle B Grubuna baktigimizda en buyuk cekincelerinin CSKA ve Istanbul deplasmanlari sebebiyle takimin artacak yol yuku oldugunu goruyoruz. Ingilizler, 3 deplasman icin yaklasik 12,000 km. yol kat edecek ve bu kategoride sezonun en 'sanssiz' takimi da onlar su anda. Alex Ferguson da kura yorumunda bu durumdan dert yandi cokca. Ancak dogrusunu soylemek gerekirse bu seneki United kadrosu birbirine son derece yakin seviyedeki oyunculardan kurulu ve acikcasi Rooney ve Evra disinda alternatifiyle arasinda ucurumlar olan ucuncu bir oyunculari oldugunu dusunmuyorum. O yuzden bizim maca cikmasi olasi yedek agirlikli kadronun dahi - Rooney ve Evra sahada oldugu surece - yeterince guclu olacagini soyleyebilirim. Ferguson'un ogrencileri grubun kesin favorisi.

2. Torba - CSKA Moskova: Kura oncesi dileklerimi yazarken dahi simariklik etmemek adina CSKA'yi bizim gruba koyamamistim. Bence 2. torbadan daha hayirli bir takim cekemezdik. Moskovalilar son donemde ciddi bir sallanti icerisinde ve Zico'nun pozisyonu da ciddi sekilde tartisilir oldu. Bu konuda Jonathan Wilson'in bundan yaklasik 1 ay once yazdigi kose yazisini okumanizi oneririm. Chelsea'ye gonderilen Zhirkov'dan sonra Vagner Love'in da kiralik olarak ulkesine donmesiyle oldukca zayifladilar. UEFA Kupasi'ni kazanan kadronun hucumculari yok artik karsimizda. Ancak herseye ragmen arkasi son derece saglam ve ozellikle Moskova'nin sogugunda her takimin canini yakabilecek bir ekip CSKA. Igor Akinfeev yas grubunun Avrupa'daki en iyi kalecisi bence. Rusya futbolunun yeni stari 1990 dogumlu "10 Numara" Dzagoev'e de dikkat etmek gerek.

4. Torba - Wolfsburg: "4. torbadan Wolfsburg gelmesin de kim gelirse gelsin", kura oncesi herkesin ortak dilegiydi. Fakat korkulan oldu ve baska herhangi bir takim cekildigi takdirde Turkiye CL tarihinin en sansli kurasi olabilecek grup cok karisik bir hal aldi. Gecen yilin Bundesliga sampiyonu cok dikkatle incelenmesi gereken bir takim. Ilk bakista Grafite-Dzeko-Misimovic uclusuyle son derece ofansif bir takim goruntusu ciziyorlar - ki bu buyuk olcude dogru. Ancak bu uclu cok fazla parladigi icin sikca goz ardi edilen bir konu da Josue ve Barzagli onderligindeki savunmalarinin kalitesi. Oyle ki Wolfsburg, son derece hucum agirlikli oyun tarzina ragmen, gectigimiz sezon Bundesliga'nin en az gol yiyen 3. takimiydi ayni zamanda. Felix Magath'in Schalke'nin yolunu tutmus olmasi su noktada Besiktas adina en olumlu nokta gibi gozukuyor. Armin Veh son iki haftadaki Hamburg ve Bayern maglubiyetleriyle biraz sarsildi cunku. Yine de toparlanacaklardir. Ozellikle bu eslesmede Ferrari-Sivok tandemine cok buyuk is dusecek.

Son olarak da grubun fiksturune bakalim, keza 6 maclik bu mini-liglerde rakiplerin kalitesi kadar fikstur sansinin da cok onemli yeri oluyor. 

15 Eylul 2009: Besiktas - Manchester United
30 Eylul 2009: CSKA Moskova - Besiktas
21 Ekim 2009: Wolfsburg - Besiktas
3 Kasim 2009: Besiktas - Wolfsburg
25 Kasim 2009: Manchester United - Besiktas
8 Aralik 2009: Besiktas - CSKA Moskova

Ilk bakista 3 Kasim'daki Wolfsburg macina 0 puanla cikilmasi ciddi bir ihtimal olarak gozukuyor. Ancak bu, ayni zamanda avantaja donusturulecek bir durum da olabilir. Eger ki iyi bir savunma performansiyla ilk 3 mactan 2 ya da 3 beraberlik alabilirsek sansimizin 50%'nin uzerinde olacagini dusunuyorum. Bence fiksturun en kotu kismi Wolfsburg'un Almanya'daki Manchester United macini - Ingilizler buyuk ihtimalle tur atlamayi garantilemisken - son hafta oynayacak olmasi. Almanlar buradan Fenerbahce'nin 2004-05 sezonunda yaptigi gibi United'in B Takimi'na karsi piyango bir galibiyet cikarirsa tum planlar alt ust olabilir. O yuzden grubun Besiktas adina kaderini 21 Ekim/3 Kasim tarihlerindeki Wolfsburg maclarinin belirleyecegini kestirmek guc degil. Bu iki macta Almanlar'a ustunluk saglayamazsak en iyi ihtimalle 3. olur Europa Cup'a kaliriz, alacagimiz 4 puan ise ciddi anlamda bizi bir ust tura yaklastiracaktir.

Benim iyimser senaryoda 9, kotumser senaryoda 5 puan toplariz. 8 puan ise dagilimda cok buyuk bir sacmalik olmadigi kosulda gruptan cikmak icin yeterli olacaktir. 

Ah, Ah, Kaladze Ne Yaptin?

2010 elemelerinde gecenin en ilginc macinda Italya, Gurcistan'i deplasmanda 2-0 yendi. Maci ilgi cekici kilansa Italya'nin gollerinin ikisini de AC Milan'da oynayan Gurcistan Milli Takimi kaptani Kaladze'nin atmis olmasi. Goller de oyle boyle degil bu arada, ilki tipik bir santrafor golu, ikincisi de tam usta isi. Aklima Hayrettin'in PSG ve Volkan'in Schalke maclari geldi.

Macin goruntulerini Youtube disinda bulamadim henuz. Turkiye'den seyredebilen versiyonunu bulan yorum bolumune ekleyiversin.

Turkiye - Estonya: 4-2

Icerideki Estonya maci, elemeler baslamadan once fiksturu elimize aldigimizda dusunmeden 3 puan yazdigimiz maclardan bir tanesiydi. Forvetteki eksiklikler, Kadir Has Stadi'nin kotu zemini, Ermenistan'dan gelen Bosna'nin galibiyet haberi, bunlarin hepsi hikaye, zor mac degildi yani. Skorun da 4-2 olduguna bakmamak lazim, yenen gollerin bir tanesi bireysel hata, digeri de cok buyuk olcude sans golu. Kapanan ve fena da savunma yapmayan Estonya'ya santraforsuz atilan 4 gol gayet iyi. Arda ve Tuncay'i bir kenara ayirmak lazim - ikisi de cok ozel oyuncular ve bugun bunu bizlere bir kez daha hatirlattilar.


Yer: Kayseri Kadir Has Stadyumu
Tarih: 5 Eylul 2009
Turkiye: Volkan, Gokhan Gonul, Gokhan Zan (33' Onder), Servet, Hakan, Hamit, Emre (78' Ceyhun), Colin Kazim (61' Halil), Arda, Tuncay, Sercan
Estonya: Pareiko, Piiroja, Klavan, Kruglov, Dmitrijev (72' Vunk), Voskoboinikov (54' Zenjov), Lindpere, Oper (73' Kink), Vassiljev, Barengrub, Jaager


Taktik analizi cok detayli yapilacak bir mac degildi. Gol yiyerek basladigimiz icin olsa gerek ilk 15 dakika oyuna girmekte zorlandik. Ancak ondan sonra ozellikle Arda ve Tuncay'in oyuna asilmasi ve Emre'nin oyunkuruculuguyla tehlikeli olduk. Ilk golde bu uclu arasindaki kombinasyon gorulmeye degerdi. Topa dokunmayan Arda'ya bile yarim asist yazilmasi lazim - ki ayni Arda 37'de ters kanatta tamamen kendi cabasiyla yarattigi pozisyonda Sercan'in golunun de yaraticisi oldu. Hedef santraforsuz oynamanin en onemli avantaji takimin hucum oyuncularina hareket arani saglayarak, rakip savunmanin ezberini bozma sansi tanimasidir. Yukarida bahsettigim iki gol de bunun guzel birer ornegiydi.


Ikinci devre de ayni ilk yari gibi rakibin goluyle basladi ve ayni ilk yari gibi takimin oyuna isinmakta zorlandi. Bu noktada Fatih Terim oyuna mudahale ederek cok kotu bir mac cikaran Colin Kazim'in yerine Halil'i almisken kornerden gelen topa Arda'nin kafasiyla bulunan gol takimin uzerindeki yuku kaldirdi. Mac boyunca surekli arastiran ve topu ayagina her aldiginda olumlu birseyler yapan 1.76'lik Arda'nin kornerden attigi kafa goluyla maci cozmesi hos bir ayrintiydi. Golden sonra Ceyhun mudahalesini biraz daha erken bekliyordum, ancak sanirim son oyuncu degisikligi hakki oldugu icin Fatih Terim biraz daha beklemeyi tercih etti. 72'de Tuncay'in sag kanattan girerek attigi kontraatak golu de macin skorunu belirledi ve iki defa sikintiya giren mac guzel bitti.


Hamit-Emre ikilisini ozel bir dikkatle takip ettim mac boyunca. Icerideki Estonya maci icin gayet ideal bir ikili olusturdular ancak deplasmandaki Bosna-Hersek maci icin ayni seyi soylemek mumkun degil. Defansif anlamda yetersiz kalan bu ikilinin Misimovic'li bir takim karsisinda sorun yaratabilecegini dusunuyorum. Bence bu ikilinin arkasina defansif bir oyuncunun (mevcut kadroda icinden bu isim Ceyhun olabilir, Mustafa Sarp'in bu seviye icin yeterli oldugunu dusunmuyorum) yerlestirilip uclu bir ortasaha olusturulmasi ideal cozum. Ancak Fatih Terim'in artik alistigimiz 4-4-2'sinden vaz gececegini dusunmuyorum. O durumda da Hamit'in, Colin Kazim'in yerine sag kanada kaydirilip Emre'nin yanina yine Ceyhun'un yerlestirilmesi ortasahayi defansif acidan daha kuvvetli kilacaktir. Ayrica Hamit, Colin Kazim'a gore, sag kanatta Gokhan Gonul'le daha iyi bir ikili olusturacaktir.

Kafamdaki Bosna-Hersek kadrosu: Volkan, Gokhan Gonul, Onder, Servet, Hakan, Ceyhun, Emre, Hamit, Arda, Tuncay, Semih (Nihat)

Turkiye - Estonya: 4-2
7' Voskoboinikov (0-1)
29' Tuncay (1-1)
37' Sercan (2-1)
54' Vassiljev (2-2)
62' Arda (3-2)
72' Tuncay (4-2)

5 Eylül 2009

"O Yana Da Salla Yilmaz Abla..."

Besiktas'i kanli-canli, yerinden seyrettigim ilk mac, Bursaspor'un cezasi yuzunden Ankara'da oynanan ve 3-0 kazandigimiz lig maciydi. Google'dan tarihine baktim: 3 Mayis, 1993. Macla ilgili 16 sene sonra hala hatirladiklarim, stadda yer tutabilmek icin 5 saat once giselerden gecisimiz, macin skoru, Sergen'in iyi top oynadigi, bir de Yilmaz Vural'in 3-0'dan sonra kenarda yaptigi hareketler ve bizim taraftarin "O yana da salla Yilmaz Abla, bu yana da salla Yilmaz Abla" tezahuratlariyla kendisiyle kafa bulusu.

Enteresan adamdir Yilmaz Vural. Oyuncusunu tokatlamasini ya da takimi kume dustukten sonra "Cocugum olse ancak bu kadar uzulurdum" tarzinda aciklamalar yapmasini tasvip etmek mumkun degil. Ancak yine de kenarda takla atarken de, gollere sevinirken de, basina aciklama yaparken de hep samimi gelmistir bana - ici disi birdir yani. Teknik anlamda da gordugu saygidan daha fazlasini hak ettigini dusunmusumdur her zaman.

Iste o Yilmaz Vural Kasimpasa'nin basina geldi gectigimiz gun. 4 macta 0 puanla devraldigi takimi kumede tutar mi bilemiyorum ama ligimize renk katacagi ve en az 2-3 macta buyuklerin canini yakacagini kesin. Piyango Besiktas'a vurmaz umarim.

4 Eylül 2009

Arkaya Yaslan, Nefes Al


Bence TSL'de basarili olmanin en onemli sartinin camia butunlugudur. Kadro, taktik, transfer detaydir. Gecen sene FB taraftarinin Aragones'ten killanmasi, GS'nin yonetim/hoca kapismasi meydani bos birakti. Mustafa Denizli 1980'lerden kalan kaotik corba futbola ragmen camiaya asiladigi guvenle ligi goturdu. BJK butun sene top oynamadan, gelisime acik futbolcularini kusturerek bile amac birligi sagladigi surece sonuca gidebildi.

Bu sene GS inanilmaz buyuk bir basariyla kariyeri ve karakteri tartisilmayacak Rijkaard'i memlekete getirdi. Daha once de yazdim, gelecekse boylesi gelsin, ne olursa olsun da sabredilsin (simdilik iyi gidiyor gerci). Ulke futboluna cita atlatacaktir Rijkaard seviyesinde hocalar. Oyle ya da boyle finanse edilerek taraftarin gozune hos gozukecek, daha da onemlisi yararli olacak transferler yapildi. Takim kaptanligina altyapi cikisli Arda Turan getirilerek 10 numara teslim edildi. Teknik direktorum Rijkaard, kaptanim ozkaynak mahsulu olsa emin olun hicbir sonuca bakilmaksizin o takimin yaninda dururdum ben olsam, ki GS'lilerde bu frekansta zannediyorum.

Aziz Yildirim hedefini cok net bir sekilde TSL dominasyonu olarak koydu. Anlasilabilir hedef, gidip CL finali deseydi milyonuncu defa, zaten gercekciligini yitirir bu tip iddialar. Gecen sene Kadikoy'de kupa alacagina inanan GS'nin Hamburg'a elenmesiyle nasil mental olarak coktugune hep beraber tanik olduk. Kalki ki bu isler zaman alir, uc bes transferle Avrupa kupasi alinmaz. Hedefe gore taraftarin dehasinda hemfikir oldugu Daum getirildi. Transfere paralar dokuldu, camia umutlandi. Su an herkes takimin arkasinda, Emre'ler, Mehmet Topuz'lardan bile ince bilek hareketleri bekleniyor.

Gelelim bizimkilere. Takim sampiyon olmus, birlik havasi yaratilmis. Yonetim geri planda kalmis, ipler Denizli'nin elinde. Buraya kadar hersey guzel. Sonra Mehmet Topuz fiyaskosuyla gozu donen Yildirim Demiroren kendini affettirmek icin cisini en uzaga yapma sevdasina kapilinca camia toz bulut oldu. O kadar ucuk paralar donuyor ki artik transfer ucreti, transferin niteliginin onune geciyor. Futbolcu maaslari arasindaki ucurumlar kenetlenen sampiyonluk mimarlarini huzursuzlastiriyor. Taraftar usulsuzlukler karsisinda sinir krizleri geciriyor. Bir bolunmusluk, kimyasizlik var ortada. Ustune ligde kotu sonuclar alinca sezon basinda karalar baglandi hemen.

Arkaya bir yaslanip derin nefes almak lazim. Gecen sene sonuc alan igrenc, iskeletsiz, akilsiz futbol yerine Mustafa Denizli yeni bir model ortaya koyuyor. Yeni sablon tamamen ust seviye maclara yonelik. Hedef kuskusuz CL'de favori kafasi yarmak. Bekler yenilendi. Yaz sezonunun fiyat/performans olarak en mantikli transferi Ferrari, Sivok'la her mac rotasyonsuz beraber oynuyor. Belli ki uyum yakalanmasi icin mac antrenmani yaptirmak amac. Onlerinde Fink orta sahadaki bosluklari kapatiyor. Ernst ve Tello rakibi karsilayacak kadar yer tutmasini bilen, ayni zamanda pas dagitabilen oyuncular. Ileri hatta uc hizli forvet (Bobo, Nihat, Holosko) bulunuyor ideal formasyonda. Nobre zurnanin zirt dedigi yer, ama kontenjan montenjan derken biraz da ona mahkumuz.

BJK top kaybettiginde kafasi kesik tavuk gibi saldirip pasla oyundan dusurulmektense (Inonu'deki FB maci), kendi yari alanina cekilip oyunu sikistirabiliyor. En son Lucescu doneminde gordugumuz ve sahsen ozledigim bir ozellik. Top kapilinca dikine oynaniyor ve oyun hizlandiriliyor. Gayet modern bir yaklasim, kontraya dayali direncli futbol. Su ana kadar ki sorun ileri 3'lunun uyumsuz ve formsuz olmasi. Sezon oncesi yukleme donemini bedelli askerlik yaparak geciren Nihat, sakatlanan Bobo, bal yapmayan ari Nobre ve ritmini bulamamis Holosko'yla 8-0-2 oynayan rakipleri delmekte zorlaniyoruz henuz. Ceza alanina forvet doldurup topu sisirirseniz Gerets sampiyonlugu kazanabilirsiniz ama Man Utd sizi ara sicak olarak goturur. Karamsar olmak icin cok erken, cunku gecen seneden farkli olarak bir oyun sistemine yatirim yapiyoruz. Eger sabir gosterilirse sonuc elbet alinacaktir.

Tabata'ya 8 m Euro vermek densizlik, yuzsuzluk ve akilsizliktir. O kadar abarti bir rakam ki insan yolsuzluk var mi diye merak ediyor. Yonetimsel hatalar zincirinin pahali bir halkasidir bu transfer. Ama bu hatayi yapan Tabata degil, yonetimdir. Onun icin Tabata (ayni sekilde Ismail Koybasi, Ibrahim Kas, Nihat, Ferrari, vs.) su andan itibaren takima faydali olmasi bakimindan parasiyla degil, performansiyla degerlendirilmelidir. Kotu pas attiginda milyarlik esek muamelesi cekersek ikinci bir Ayhan Akman yaratabiliriz. Ayhan'i da zamaninda beklentileri yonetemeyerek GS'ye kaptirmistik. 7 senedir onemli bir disli gorevini yapiyor ve takimina katkilari ortada.

Tabata transferinin hesabini Ocak'ta sandikta sormak lazim, tribunde homurdanarak degil. Yaziktir, bu paralar verildi artik, ne kadarini performans olarak geri alirsak kardir.

Gecen sene sampiyonluga kosarken Denizli'den kurtulmak gerektigini yaziyordum. Bu sene rakiplerden fark yedik, ama yerken dogrulari yaptigimiza inaniyorum. Amacim muhalif olmak suretiyle Hincal Uluc'luk taslamak degil, gercekten Denizli'nin bu sene dogru yolda oldugunu dusunuyorum (yumurta kapiya dayandiginda 4-2-4'e donup top sisirmek haricinde).

Sablon oturacak, takim meyve verecek. 4 lig macinda 1 gol yiyen takimda isik vardir. Enseyi karartmayalim.

2 Eylül 2009

Seref Tribunundeki Dalkavuk


Yasli basli adam bir sekilde FB seref tribununde yerini edinmis. 90+4'te Semih'in golunden sonra taraftar gibi hoplayip zipliyor, hakkidir ve normaldir. Yalniz garip olan birsey var. Adam sanki gole degil, Aziz Yildirim'in sevinmesine seviniyor. Pesinden kosup sarilmaya calisiyor. Neyi kanitlamaya calisiyorsa artik. Herhalde seref tribunundeki koltuguna yapismanin kurali birilerine sevimli gozukmek. Dalkavuk, en azindan uzaktan bir opucuk uflenmesini haketmisti ama kismet degilmis.


Aziz Pasa'nin tribunlerden iceri dogru girerken bir diger hayrani tarafindan sarilmasi (yer tutma anlayisi Eduard Cisse'ye benziyor) ve kapinin bir hizmetli tarafindan acilmasi bana 300 filmindeki yari tanri Pers kralini hatirlatti.


Eskiden bir Sparta'ya gonul vermistik ama son 6 yildir Pers'lige ozenince sonuc Banglades oldu nitekim.

* Goruntuler www.ligtv.com.tr'den screenshot.