31 Temmuz 2009

Karaktersiz Penalti ve Dos Santos'un Kici

Othellocan aradiginda aksiyon pesinde kosacagi belliydi cunku henuz telefonda 3 saniye bile zevzeklik yapip muhabbet etmek icin konusmamistir hayatinda. Hatta ortalama konusma suremiz Google Analytics'ten takip ettigimiz kadariyla bizim blogun ortalama izlenme suresiyle esit: <5 sn. Bu seferki muthis plani 40 akcelik biletle Concacaf Gold Cup 2009 yari final maclarini seyretmekti. ABD – Honduras ve Kosta Rika – Meksika maclari arka arkaya Chicago'da Soldier Field stadinda oynandi bir hafta once. 2 ay arayla canli olarak ABD – Honduras maci seyretmek intihar sebebi olsa da aile, blogdas, arkadas ve Tigana uzakta oldugundan yapacak daha iyi birseyim yoktu. Othello'nun "Beyoglu'nda iki film ust uste seyretmek gibi" esprisinin hakkini vermek icin peki dedim.

Neyse, bizim apaci bagajinda mobilyayla Chicago'ya lutfetti ve ilk is olarak Al's Italian Beef'e gittik. Nasil tarif etsem bilmiyorum ama kisaca buranin kokorec'i diyebiliriz. Dandige calan bir et, dunun ekmegi, kolestrol ve baharatli aci sosun sinerji yarattigi, sagliga pek zararli sandvic sekli. Tabii ki leziz, ozellikle de "dipped" opsiyonunu kullaninca. Cunku zaten yeterince yagli olan sandvici bir de et suyuna batiriyorlar ki yerken her tarafa lipid bulassin. Biraz trafikten, biraz da tembellikten ilk macin ilk yarisini kacirmayi goze aldik. Ne de olsa gec kaldigimiz mactan cacik olmasina imkan yoktu. Ama park yerinin bitecegini hesaplamamistik. Dolanip durduktan sonra benim eski santiyemin yanindaki tren hattinin altina park ettik kuytu bir sokakta. Chicago'nun 100 yillik Elevated Train raconu sacma sapan yerlerde beles park yeri olanagi taniyabiliyor. Hatta Wisconsin'den maca gelen ve $20 park parasi veren Meksikali taraftara belese park ettigimizi soyleyince bunalima girdi. Eger bu ulasim sistemiyle olimpiyati alirlarsa Bilecik aday olsun bir dahaki sefere. Cunku olayin inanmaktan ibaret oldugu kanitlanmis olacak.

Park yeri bulma davasina ilk macin tamamini kacirmakla kalmayip ikinci maca 45 dk kala stada vardik ki gun minimal verimle gecsin. Meksika en kral oyunculari ve Atletico Madrid'den kovulan hocalari Aguirre ile iddiali gelmisti turnuvaya. Gerci Kanada'nin katildigi turnuvada iddiali olsan ne olur olmasan ne olur. Zaten Meksika ve ABD'nin favori oldugu turnuvada ne isim var diye sorgulamadim degil.

Stadda yaklasik 50 bin kacak gocmen vardi, ama ortami cok begenmedim. Organizasyon eksikligi ve genel bir uyusukluk vardi taraftarda. Meksika dalgasi bile yapamiyorlardi dogru duzgun. Ne anladim ben boyle Meksika taraftarindan.

Mac genel olarak rezaletti. Futbol seviyesi gayriciddi hali saha maclarini asamadi. Ikinci yarinin basinda Meksika penalti kazaninca oyun acilir diye sevindik. Olay anini kameraya aldim hatta. Penalti atilirken "Gol olur" bile dedim. Othello da "Stad yikilcak seyret seyret" diye gaz verdi. Sonrasi hayatimda gordugum en karaktersiz penaltidan ibaret. Kaleci topu kurtardiktan sonra gecen siyahi kafa Tyler Durden mudehalesi degil, o gercekten gecti. Daha sonra dandik bir golle Meksika one gecti . Yalandan sevinc gosterisi yapmak icin bira bardaklari yagdi her tarafa.


Bitse de gitsek derken mac boyu cok begendigim 9 numarali Kosta Rika'li Saborio (kendisi Sion'da oynuyormus) havada asili kalarak bir hava topu kazandi. Topu alan Ledezma duzgun bir vurusla Meksika kalecisi Ochoa'ya yazdi bir tane. Ochoa'yi cok begendim, 1985'li ve mac boyu tek hata yapmadi. Taraftarlar da bir onu, bir de Giovani Dos Santos'u alkisladi zaten takimlar anons edilirken. Rustu duserse yabanci kontenjani kullanmak pahasina alinabilir. Gol yiyince bu sefer uzuntuden bira bardaklari ucustu. Stad gorevlisi apaciler sahaya dalip temizlik yapti.



Giovani Dos Santos capsizligi ve "overrated" olmasi nedeniyle kendine bir paragrafi hakediyor. Barca altyapisindan ciksin camurdan olsun mantigiyla gereginden fazla populer. Bana gore esmer bir Serdar Ozkan. Gecen gun Redman bana sordu, "Serdar ne yapar?" diye. Cevabim calim atip adami gectikten sonra yanlis pas veya sut secimi kullanir oldu. Piyasaya ciktiginda cok kosan, ayagi duzgun bir sistem adami olacak izlenimi veriyordu. Su anki kanatta adam eksilten, skora katki yapmasi gereken rotasyon oyuncusu kimligiyle hicbir yere varamaz. Redman'in gorusune gore kuvvetlenirse en fazla sag beke devsirilir. Ben son iki senedir ilerleme kaydedememesinden oturu pek umitli degilim ama hayirlisi olsun. Oturdugumuz yer sahadan farkli bir ilcede oldugundan Dos Santos'un bir tek ten rengi secildigi icin arkasindan numarasi gozukurken (17) resim cektigimde Othello tarafindan "Niye kicini cekiyorsun" diye sorgulanmam yersizdi.

Maci Meksika penaltilarla kazandi. Kalan son bardaklar da yagdi ve evimize donduk. Turnuvayi pazar gunu ABD'ye 5 cekerek Meksika kazandi New York'ta. Mac sirasi arabami yikamaya goturmek hatasinda bulundum. 5 dakkalik is calisanlarin mac sevdasi yuzunden yarim saat surdu ama muhabbetleri guzeldi. En azindan Kosta Rika – Meksika macina gittim dedigimde "manyak misin ne isin var" demediler bu yaziyi okuyanlar gibi.

28 Temmuz 2009

Ibrahimovic/Eto'o Takasi 1. Bolum - Barcelona

Uzun zamandir beklenen, herkesin uzerinde konustugu dev takas dun resmilesti. Zlatan Ibrahimovic, Samuel Eto'o, €48M, ve Aliaksandr Hleb'in bir yillik kiralama bedeli karsiliginda Barcelona'li oldu. Benim bildigim kadariyla futbol tarihinde bu kadar yuksek profilli iki oyuncu birbiriyle takas edilmemisti bugune kadar - ki isin bir de €50M civarinda, kendi basina futbol tarihinin en buyuk transfer bedellerinden birini olusturan nakit boyutu var. Durum boyle olunca, Inter'in yolunu tutan, iki sezon oncesinin EPL yildizlarindan Hleb'in tek satir bahsi bile gecmiyor yorumlarda. Oncelikle bu buyuklugu sindirmemiz gerektigini dusunuyorum. Isimleri bir kenara koyalim. Dunya'nin en iyi 5 forvetinden biri, yine Dunya'nin en iyi 5 forvetinden bir digeri, arti €48M, arti bir sezon once €16M'a transfer yapmis bir oyuncunun kiralanmasi karsiliginda Italya sampiyonundan Ispanya sampiyonuna transfer oldu bugun. Gercekten devasa bir transfer.

Hal boyleyken oturdugum yerden, "takasin galibi su, maglubu bu" seklinde gorus bildirmem mumkun degil, bunu bize ancak zaman gosterecek. Sadece iki takim ve takasin merkezindeki iki oyuncu hakkinda dusunduklerimi not dusecegim buraya - amacim ileriye dair referans olmasi. Yazinin daha yazilabilir ve okunabilir olmasi adina da Barcelona'dan baslayip Inter kismini onumuzdeki gunlere birakmayi uygun gordum. Is/okul derken bu aralar uzun uzun klavye basina oturamiyorum.

Ibrahimovic'ten baslayalim. Burada onun yeteneklerini uzun uzun anlatmama gerek yok. Dunya'nin en becerikli forvet oyuncusu olabilir kendisi. O'nun hakkindaki en onemli gozlemim ise hem kalitesi hem de kisiligi sebebiyle cok belirgin, kenarli koseli, ve baskin bir oyun karakterine sahip oldugu ve bunu takimina dikte ettirdigidir. Fiziksel ozelliklerinden mutevellit, mucadeleden kacinmadan, agir, ve sindire sindire oynuyor futbolu (agir bir futbolcu oldugunu soylemiyorum kesinlikle, futbolu yavas oynamayi tercih ediyor diyorum). Bence en onemli ozelliklerinden biri ileride rahatca top saklayip oyun kurabilmesi, boylece hem savunmasini rahatlatmasi, hem de takimin geri kalanina hucuma cikma imkani taniyabilmesi. O'nun icin kullanilan 9.5 numara tabiri son zamanlarda duydugum en isabetli benzetmelerden birisi. Ornegin bugun -hakli olarak- Dunya'nin en iyi sag beki olarak gosterilen Maicon'un ofansif basarisinda Ibrahimovic'in payinin cok buyuk oldugunu dusunuyorum. Neticede cizdigi bu profille, daha cok kuvvete dayali, oyunun diger buyuk liglere kiyasla oldukca yavas ve dar alanda oynandigi Serie A icin mukemmel bir forvet oyuncusuydu Isvecli.

Peki Ispanya'da, Barcelona'da ne yapar? Ibrahimovic, Ingiltere ve Italya'dan gelen her iyi golcu gibi, forvetlerin cokca gol attigi La Liga'da, hele hele Barcelona formasiyla, 20-25 golu rahatlikla bulacaktir. Ancak bence gercek anlamda "basarili" olup olmayacagini belirleyecek faktor, yildiz oyuncunun Barcelona'nin oynadigi cok pasli, oyuncularin topsuz alandaki hareketi uzerine kurulu, dinamik oyun tarzina nasil uyum saglayacagi olacak. Sunu da hemen soyleyeyim, Ibrahimovic takimin geri kalaniyla bu uyumu yakalamak icin gerekli her turlu yetenege sahip, sadece bunun icin ufak capta bir mental transformasyon gecirmesi gerektigini dusunuyorum.
Fakat neticede, gun itibariyle Dunya'nin topa en rahat sahip olan takimina, topa en iyi hukmeden forveti eklenmis durumda. Yani buradan, topu ayagina her aldiginda 40-50 pasi cok rahatlikla yapabilecek, gectigimiz yilin Barcelona'sina kiyasla dahi daha dominant bir takim cikabilir ortaya. Ayrica Guardiola'nin da dedigi gibi Eto'o/Ibrahimovic degisikligi Barcelona'nin oyununa bambaska bir boyut getirecektir. Oyun sikistigi zaman kafalarini kaldirip ileride hedef alabilecekleri bir forvetleri var artik. Oynadiklari "aykiri" futbol sayesinde gectigimiz sezon pek de ihtiyac duymadiklari bu opsiyonu, yeri geldiginde bir B plani olarak kullanacaklardir. Ayrica tek onemli zaafiyeti hava hakimiyeti olan takima Ibrahimovic'in katilmasi hem hucum hem savunmada buyuk katki saglayacaktir. "Barcelona nasil durdurulur?" diye kendime her sordugumda aklima Sampiyonlar Ligi yari finalindeki Chelsea maclari geliyor. Ingilizler son derece sert bir savunma ve mukemmel bir alan paylasimi dersi vererek 2. macin 92. dakikasina kadar Barcelona'yi durdurabilmisler ve -bence- son derece kismetsiz bir sekilde elenmislerdi. Ibrahimovic'in iste bu tarz sikisik oyunlarda ekstra ozellikleri sayesinde fark yaratabilecegini dusunuyorum.

Tabii tum bunlari konusurken bir de takimdan giden isme bakmak gerek. Ben, sahsen Eto'o'nun Barcelona icin cok cok buyuk bir oneme sahip olduguna inananlardanim. Eto'o'nun yirticiligi, hareketliligi, ve surati rakip savunmalarin ileri itilip, dengelerinin bozulmasinda buyuk rol oynuyordu. Bu da Barcelona'nin topu rakip yarisahaya yiktigi donemlerde dahi oyunun dar alana sikismasini engelleyen en onemli faktorlerden biriydi. Ayni zamanda bahsettigim bu ciddi kosu tehdidi, Messi, Xavi, Iniesta gibi beyinlerin arapaslari icin bicilmis kaftandi. Simdi bu penetrasyon tehdidi buyuk olcude ortadan kalktigi icin rakip savunmalar oyunu biraz daha kalelerinden uzak oynama sansi yakalayabilirler. Ancak Barcelona kadar ozel bir takim, elbette kendi icinden buna bir cozum uretecektir. Mesela gectigimiz sezonun sonlarina dogru sikca izledigimiz (6-2'lik Real Madrid maci dahil) Messi'nin ileride en ucta oynayip iki forvet oyuncusuyla desteklendigi duzen bu anlamda bir acilim saglayabilir - ki Ibrahimovic bu duzene Eto'o'dan cok daha iyi uyum saglayacaktir.

Dagildik, toparlayalim... Ibrahimovic, bir yonden Barca'nin oyun tarzina Dunya'da en uygun, diger yonden ise en ters forvet oyuncusu belki de. Bu yuzden Isvecli Barcelona'nin su anki oyun sistemine mukemmel sekilde oturmayacak ve belirli noktalarda iki tarafin da digerine uyum saglamasi, ortada bir yerlerde bulusmalari gerekecek. Bunun sonucunda Barcelona'nin yeni oyun sisteminin nasil sekillenecegini ise simdiden kestirmek gercekten mumkun degil. O yuzden onemli bir risk aldiklari da ortada. Fakat risk almadan, sadece statukoyu koruyarak Avrupa'da uzun yillar zirvede kalmak da mumkun degil. Belirli bir sure sonra diger takimlar oyun sisteminizi ezberliyor ve gerekli onlemleri almaya basliyorlar. Bu pencereden bakinca, bu kadar ust duzeydeki takimlarin surekli yenilenmesi ve sistemlerini taze tutmalari gerektigini goruyorum. Ayrica, burada unutulmamasi gereken bir nokta da Barcelona'nin bu yoldan zaten bir kez gecmis oldugu. 2006'daki muthis sezonlarindan sonra, bu sezonun aksine, takimin ana kadrosunu korumuslar, fakat buyuk oranda basariya doyan takimlari 2007'de beklentilerin cok gerisinde kalmisti.

Neticede bugun emin oldugum bir sey varsa o da, gercekten cok saygi duydugum, Laporta ve Cruyff onderligindeki Barcelona'nin beyin takiminin bunlarin hepsini coktan dusunup hesap ettikleri ve belli bir plan dogrultusunda hareket etmekte olduklari. Yoksa Ibrahimovic'in Real Madrid'in transfer hamlelerine karsilik vermek adina yapilmis bir gosteris transferi oldugunu dusunmuyorum kesinlikle.

26 Temmuz 2009

Zapo Kalsin

Goz gore gore yabanci sorunu cikardik basimiza, kabak da Zapo'nun basina patladi. Adama €4 m kusur sayip kontenjan eksikliginden faydalanamadik. Yaninda Sivok varken saglam durdu, fakat Gokhan Zan'a baka baka karardigi maclar yuzunden yolu Bursa'ya dusmek uzere. 

Iki sene once FB'ye kaybettigimiz sampiyonluktan iyi dersler cikarmistik oysa. Ortasahasizlik problemi teshis edilmis, 4-2-3-1'e donulmustu. Seria A logolu iki stoper alinmisti. Derken Metalist maci ve gum... 

Zapo'ya gelince, yukarda Saracoglu'ndaki FB macindan bir kare koymadan sezonunu tarif edemeyiz. Eger bugun Zapo "fazla yabanci" olarak gidiyorsa bunda Gokhan Zan'in payi %50'dir. Volkan Demirel topa abanirken Zapo, kendi kendine lakap takan ve ortalamanin ustunde - €14 m'nun altinda kalitedeki Guiza'yi ofsayta dusuruyor. Gel gor ki stoper partneri Gokhan kimseyi tutmazken bile adam kacirmayi basarabiliyor. Miyop medya da olayi "Zapo'nun konsantrasyonu bozuk" diye ozetliyor, hedef gosteriyor. Kaderin cilvesi olarak Gokhan takimdaki yerindekini saglamlastirirken Zapo kendini once orta sahada (ASY'deki GS maci), sonra yedek kulubesinde buluyor. 

Gokhan Zan, uzun ismiyle 6 FB puani/sezon, GS'ye gittigi icin artik Zapo yerine Servet'i bitirmeye baslayabilir. Shevchenko Saracoglu'ndaki bir CL macinda bir kere yemisti adami, Sivas'a gidip ancak toparlanabilmisti. Bu kez yine Saracoglu'nda, bu sefer kendi takim arkadasindan yiyecek darbeyi. Nitekim Gokhan Zan Sheva 2'dir. 

Su anda BJK'da stoper oynayabilecek 3 direk oyuncu var: Sivok, Ferrari, Ibrahim Toraman. Bu demektir ki en az 1 yabanci ilk 11'de defans hattinda olacak ve defansin FQ'su (Futbol Quotient - Futbol Akli) nispeten yukselecek. Yalniz ligde 34, kupanin dandik yapisi nedeniyle garanti ceyrek finalden 6, CL'de zorluk katsayisi 1.5 olan 6 macla beraber neredeyse 50 mac oynayacagiz. Stoper sari karta meyilli bolge oldugundan sakatlik yasanmasa dahi 4 kisilik bir rotasyon gerektirir. Erhan Guven burada rol alabilir mi emin degilim, ki sag bekte Ekrem'in sakatligi dolayisiyla fazlasiyla forma almak durumunda. Bu durumda Zapo'nun kalmasi cok hayirli olacaktir. Serdar Kurtulus'un da gonderilmesiyle savunma hattinda pekisen kadro sigligina saglam bir yama olacaktir. 

Zapo kalirsa cozulmesi gereken birincil problem bir yabanci oyuncudan vazgecmek haliyle. Normalde Batuhan'a yatirim yapilip Bobo'nun para ederken ve mutsuzken satilmasindan yanayim, ama Delgado'nun sakatligi nedeniyle sozlesmesini dondurmak en mantiklisi olarak goruluyor. Kendisine arkasinda iki Alman ortasaha oyuncusuyla bir sans daha verilmesini istiyorum, ama artik bir baska bahara...

AC Milan Atlanta'da - 2. Gun

Biraktigimiz yerden devam edelim. 

Maca gidisimiz biraz olayli oldu. Saat 7'deki mac icin 6 gibi evden ciktik. Trafik yokken 8 dakikada aldigim yolu 1 saatte rahat rahat giderim diye dusunuyordum. Macin oynandigi Georgia Dome, '96 Olimpiyatlari icin insaa edilmis olan Olimpiyat Koyu'nun icerisinde yer aliyor. Bu anlamda her turlu ulasim sorununun halledilmis olmasini bekliyorsunuz. Kaldi ki Olimpiyat Koyu'ne ilk defa gitmiyorum, stadin karsisindaki Philips Arena icin baska bir yazida "Hersey dogru duzgun planlandigi icin mac saatlerinde dahi trafik problemi yasamiyorlar." bile demisim. Demez olaymisim, ne dusunuyordum bilemiyorum. Georgia Dome'u gormemiz 7:15'i buldu - ki o noktada hala trafige saplanmis durumdaydik. Neyse ki stad icinden bir arkadasimla konustugumda macin henuz baslamadigini, kadrolarin tanitildigini ogrendim. Sonra ikina sikila bir park yeri bulduk ve kostur kostur maca girdik - skorborda baktigimda dakikalar 12'yi gosteriyordu. Yerlerimizi bulup bizim koltuklara coken Meksikali kari-kocayi kiskisladigimizda macin 20 dakikasi geride kalmisti. En azindan gol yoktu diye kendimi teselli ettim. Tribunlerin yarisindan fazlasi Club America taraftarlariyla doluydu. Meksikalilar'in futbola ilgisi ve 2020 gibi Latino'larin Amerika'da cogunluk haline gelecegini dusundugumde cok da sasirmadim acikcasi. Hazirlik maci degil de Sampiyonlar Ligi finaline gelmis gibi bagirdi apaciler. Onlardan cesaret alan Club America oyunculari da gozlerini sakinmadan, son derece sert bir futbol oynadilar. Ilk yari boyunca Milan onlarin bu tarzina cok da uymadi ve zaten fiziksel olarak daha hazir olan Club America ustun bir goruntu cizdi. Yine de bir hazirlik maci icin iyi bir mucadele vardi sahada.

Ikinci yarinin basinda Club America'nin golu gelip de tribunler iyice senlenince macin rengi de degisiverdi. Ozellikle macin basindan itibaren adeta dayak yiyen Milan ortasahasi oyununu sertlestirerek maglubiyetten hic de memnun olmadiklarini belli ettiler. Boyle olunca 5 dakikalik bir bolum icerisinde iki ayri pozisyonda ufak capli kavgalar da yasandi - bas aktor ise tabii ki Gattuso idi. Zaten O'nu herkesten ayri kilan, bu satirlarin yazarinin da en sevdigi futbolculardan biri yapan ozelligi, icinde yanan bu ates ve hazirlik maci dahi olsa kaybetmeyi kabullenemeyen kisiligidir. O yuzden tepkisiz kalmasina cok da sasirmadim acikcasi. Gattuso'nun ateslemesine iyi cevap verdi arkadaslari ve ikinci arbededen 1 dakika sonra Inzaghi ile golu bulup esitligi yakaladilar. Bu dakikadan sonra iki teknik direktor de maci sertlestiren ortasaha oyuncularini kenara aldi ve mac tam bir 'al gulum, ver gulum' hazirlik macina dondu. Yine de galibiyeti daha cok isteyen Club America 80'den sonra bir gol daha bularak sahadan 2-1 galibiyetle ayrildi. 

Hazirlik maci olmasi sebebiyle oturup uzun uzun taktiksel degerlendirme yapmak mumkun degil haliyle. Ancak gozume carpanlari kisa kisa yazacagim, sezonun ilerleyen donemine bunlarin ne kadari tasinir doner bakariz zamani gelince.

* Leonardo, Pirlo'nun olmadigi macta Gattuso ile Flamini'yi tam anlamiyla birer defansif ortasaha gibi oynatip Seedorf'a da ortasahanin ortasinda serbest oynama ozgurlugunu tanidi. Bu sekilde Ronaldinho'ya on alanda daha cok bosluk saglamak istiyor olabilir ki bence mantikli bir fikir. Pirlo donunce bu sablona nasil yerlesecegini merak ediyorum acikcasi.

* Nesta uzun suren sakatligindan sonra tekrar sahalara dondugunu gormek sevindirici. Saglikliyken Dunya'nin en iyi 2-3 stoperinden biridir benim icin her zaman. Fiziksel olarak tam kapasiteye ulasmasi biraz zaman alacaktir ancak eger sakatligi nuksetmezse Milan icin sezonun en onemli transferi olur kesinlikle. 

* Daha hizli ve akiskan bir oyun oynamaya alisik olan Ronaldinho ile daha agir ve taktiksel bir oyun oynamak icin kurgulanmis takimin geri kalani arasinda bir uyusmazlik gozlemliyordum gecen sene. Ciplak gozle izledigim bu mactan sonra da bu problemin surdugunu soyleyebilirim. Bu anlamda kendisine uyum saglayabilecek Pato'nun Milan'in basarisi icin cok onemli oldugunu dusunuyorum.

* Daha once buradan da birkac kez sozunu ettigimiz Onyewu'yu biraz agir buldum. Iki golde de az-cok hataliydi Amerikali.

* Milan'da 90 dakika oynayan '91 dogumlu Gianmarco Zigoni de futbol altyapisi duzgun bir oyuncu. Serie A'da forvet oynamak icin biraz daha guclenmesi gerek ancak 1-2 sene icinde ismini daha cok duyabiliriz.

* Club America'da ise ortasahada oynayan 26 numarali Juan Carlos Silva'yi begendim. Mucadele gucu yuksek, iki ayagina da hakim bir oyuncu. Yaptigim ufak arastirmadan sonra '88 dogumlu oldugunu, takimda gectigimiz sezonun ikinci yarisindan itibaren direkt oynamaya basladigini ve turnuvanin ilk macinda Inter'e guzel bir gol attigini ogrendim. Sans buldukca takip etmek uzere ismini bir kenara yaziyorum. Yine Meksika temsilcisinin 3 numarali stoperini de fena bulmamistim ancak kendisi gectigimiz iki sezonu Sevilla'da geciren Kolombiya'li Aquivaldo Mosquera'ymis. 27 yasinda ve bu saatten sonra Avrupa'ya tekrar donecegine cok ihtimal vermiyorum acikcasi.

Neticede futbol anlaminda aksiyonsuz gecen Atlanta macerasinda guzel bir degisiklik oldu Milan'in ziyareti. 2.5 saat suren eve donus yolculugunu ise "kavgada yumruk sayilmaz" diyerek gormezden geliyorum. Dersimizi aldik, bir dahaki maca metro ile ya da yuruyerek gitmek gerekiyor kesinlikle.

25 Temmuz 2009

Aston Villa, Acorns, ve Randy Lerner

Aston Villa'nin yeni sezonda giyecegi ic saha formalari gectigimiz gunlerde tanitildi. Gectigimiz yila oranla peki bir degisiklik yapmamislar ve klasik tarzlarini surdurmusler. Asil yenilenen ise deplasman formasi olmus.


Bence iki tasarim da gayet sade ve basarili. Ancak forma tasarimlarindan ziyade, bu vesileyle Aston Villa'nin yasam suresi kisitli cocuklara ve acili ailelerine yardim amaciyla kurulmus bir vakif olan Acorns'a verdigi destegin surdugunu gormek sevindirici. Gectigimiz sezonun basindan beri Aston Villa formasinda bir mesrubat, GSM, petrol, ya da yazilim sirketinin reklami yerine herhangi bir ucret talep etmeden, Acorns'un logosunu tasiyor. Barcelona'nin UNICEF ile giristigi ortakligin bir benzeri yani. Ayni UNICEF gibi cok hayirli bir yola bas koymus Acorns; tibben yapilabilecek seyler bittiginde, artik gun saymakta olan kucuk cocuklari bir araya getirip hayatlarinin son gunlerini huzurla ve gulumseyerek gecirmelerini saglamaya calisiyorlar. Ayni zamanda maddi-manevi her turlu destege ihtiyaci olan ailelere yardimci oluyor, acilarini paylasiyorlar. Gercekten cok onemli bir gorev ustlenmis olan bu vakif hakkinda daha fazla bilgiye buradan ulasabilirsiniz. 

Artik herseyin parayla olculdugu, her degerin basina $ ya da € isaretinin kondugu gunumuz futbolunda Aston Villa'nin yaptigi is hem cok anlamli hem de cok dusundurucu. Insan sormadan edemiyor "Bir yabanci fazla alacagimiza, LOSEV'e CATOM'a ya da baska bir hayir kurumuna yardimda bulunsak ne kazanir, ne kaybederiz?" diye.

Iste Aston Villa'da bu isin altina imza atan kulubun Amerika'li sahibi Randy Lerner. Zengin isadami Villa'nin 60%'ini 2006'da £60M'a almisti. O tarihten bu yana her hareketiyle, kendisi gibi Ingiltere'den kulup satin almis olan diger zenginlerden cok ama cok farkli oldugunu ispat ediyor Amerikali. Aston Villa sevgisi de universite yillarinda Ingiltere'de gecirdigi bir seneden miras kalmis kendisine. Mutevazi demecleri, dengeli yonetimi, hayir kuruluslarina verdigi destek, ve goz onunde olmaktan kacinan kisiligiyle gercekten farkli bir kulup sahibi Lerner. Bu anlamda -Arap Seyhleri, Sovyetler'in dagilmasiyla ortaya cikmis petrol/dogal gaz zenginleri, satin aldiklari kulube yatirim gozuyle bakan Amerika'li milyarderler dusunuldugunde- turunun tek ornegi oldugu soylenebilir.

Burada da daha once deginmistik, Aston Villa zaten Martin O'Neill yonetiminde cok dogru isler yapan bir takim. Baslarinda da boyle bir yonetim olunca herseyi kazansinlar istiyor insan. Umarim Gareth Barry ve Martin Laursen'in eksikliklerini telafi edip biraktiklari yerden devam edebilirler. Bence herseyi hak ediyorlar cunku.

Sarcophagidae >> KORRNER.com


Kardes blogger'lardan Turgay Keskin gectigimiz hafta marketing departmaninda koklu bir revizyona gitti. Dostumuzun eskiden Sarcophagidae olan blogunun yeni ismi KORRNER, yeni adresi de www.korrner.com. Ben sahsen yeni sayfa duzenini oldukca begendim. Nester dogru yere vurulmus anlayacaginiz.

Kendi blogu disinda FourFourTwo ve LigTV'de de degisik gorevlerle yer alan Turgay'in blogunu okumanizi kesinlikle tavisye ederim. Ozellikle Portekiz Ligi konusunda blog aleminde kendisinden daha bilgili birisini bulabileceginizi sanmiyorum.

AC Milan Atlanta'da - 1. Gun

AC Milan'in Atlanta'yi ziyaret edeceginden daha once kisaca bahsetmistim. 19-26 Temmuz tarihleri arasinda Amerika'nin 6 sehrinde duzenlenen bir hazirlik turnuvasi olan World Football Challenge'a Chelsea, Inter Milan ve Meksika temsilcisi Club America'yla beraber katildi Milan. Turnuvanin statusu biraz ilginc. 4 takimli lig usuluyle oynanan turnuvada galibiyet 3, beraberlik 1 puan. Bunun disinda atilan her gol de yine 1 puan (bir takim bu sekilde en fazla 3 puan alabiliyor, yani 5-0'lik bir mactan alinabilecek maksimum puan 6). Ayrica berabere biten maclar sonunda penalti atislarina geciliyor ve penaltilari kazanan 1 puan daha aliyor (yani 2-2 biten bir maci penaltilarla kazanan takim hanesine toplam 4 puan yazdiriyor)

Senenin 350 gunu ikamet ettigim Atlanta sehri de turnuva kapsamina alininca kiz arkadasim, sag olsun, macin oynanacagi Carsamba gunune bilet almisti, dogumgunu hediyesi niyetine. Daha sonra ogrendim ki mactan bir gun oncesine de halka acik bir antrenman koymuslar ve asil maca bilet alanlar ucretsiz olarak izleyebiliyormus. Firsati kacirmak istemedim haliyle, amacim bir Italyan takiminin antrenmanini izlemek, ayni zamanda da Turk usulu, antrenmana baklava goturup uzak ara Avrupa'da en sevdigim futbolcu olan Gattuso ile tanismakti. 

Internette verilen programi dogru duzgun okumadigim icin sadece Milan'in antrenmanini seyredecegimi zannediyordum, oysa ki bizim pakete Club America antrenmani da dahilmis. Tabii ki mantikli bir hareketle Meksikalilar'i alt grup niyetine one koymuslar. O yuzden Milan antrenmanini beklerken 1.5 saat Club America'yi seyretme durumunda kaldim. Adamlarin siestadan yeni kalktigi her hallerinden belli oluyordu. Biraz kosup isindiktan sonra yari sahada gayri ciddi bir cift kale macla antrenmani tamamladilar. Yogun guvenilk onlemlerine takilan baklavamin ustune tuz-biber oldu bu durum.

Daha sonra Milan cikti sahaya. Etrafimdaki suursuzlar Ronaldinho'ya cigliklar atarken, ondan once sahaya gelmis olan Pirlo, Gattuso, Nesta, ve Seedorf'u tanimiyorlardi bile. "Amerikali'yla Amerikali olma" dedim kendi kendime, fazla takilmadim mevzuya. Antrenmanda teknik anlamda daha once gormedigim herhangi bir yenilik, degisik bir uygulama yoktu maalesef (oysa bundan yillar once Inonu'de kacak olarak girip seyrettigim Lazio antrenmani son derece ilginc ve ogretici olmustu mesela). Futbolcular isinip, ter attiktan sonra yari sahada kalecisiz bir cift kale mac yaptilar. Pirlo ile Pato'nun katilmayip duz kosu yaptigi macta bir takimda ilk 11'in defans ve hucumculari, diger takimda ise ortasahalar Gattuso, Flamini, Ambrosini, ve Seedorf yer aldi. Iki taraf da "4-3-1-2 Sistemiyle" oynadilar. Bu sirada yedek kaleciler Kalac ile Storari ise tam anlamiyla bir komando egitiminden geciyorlardi. 70 yasinda gozuken, bembeyaz sacli, ufak tefek, hafif kambur bir adam, bu iki garibani bagira cagira, bir o tarafa bir bu tarafa yatiriyor, gol yediklerinde de azari basiyordu. 30 yasin ustundeki adamlarin bu sekilde fircalanisini kenardan biraz hayret, biraz da hayranlikla seyrettim acikcasi (Eve gidince ogrendim ki megersem amcam eski Milan kalecilerinden Villiam Vecchi'ymis ve Buffon'un Parma gunlerindeki antrenoruymus ayni zamanda. Dida ile beraber bir resmi surada kendisinin). Son yarim saatte de takim halinde kanat ortasi calisip antrenmani bitirdiler. 

Herkes soyunma odasina giderken Gattuso, Zambrotta, Onyewu, ve Ronaldinho kenara gelerek imza dagitmaya basladilar. Baska birsey istesem olacakmis demek ki. Yillarin verdigi otobus/dolmus/stad gisesi tecrubesiyle one dogru yuklenip bir iki ufak omuz darbesiyle yerimi aldim ve uzerimden cikardigim Besiktas formasini asagi sarkitip Gattuso'ya imzalatabildim. Neticede antrenmanda cok bir numara yoktu, baklavayi da yediremedim Gattuso'ya, ama en azindan elimde o gune dair hos bir ani kalmis oldu.

23 Temmuz 2009

Ozlemisiz Be Abi - Sakatat, Hamur, Tatli, Cay


2 haftalik yillik izin cillop gibi geldi nitekim. Memlekete gidip ozledigim ne varsa dadandim. Zaten akrabalar gordukleri yerde besledi beni sagolsunlar, ugrasmama bile gerek kalmadi. 

Damak zevki yoksunu Amerikalilar hayvanin en guzel taraflarini (ciger, bagirsaklar, yurek, yumurtalik, iskembe) yemiyor. Yaninda bol tereyagli misir ve haslanmis patatesle ayagim kadar ete abanmak kabulum, ama gel gor ki asil tad organlarda. Komurde pismis kokorec gibisi kesinlikle yok. McDonald's kokoreci Sampiyon'u falan geciniz, dondurulup tavada pisirilen cakma koko yildizsiz bir geceye benziyor. Hafif kizartilmis "dunun ekmegi"nin arasina konan komurde kokonun muayyen miktarda kirmizi pul biberle olurturdugu trio efsane. Dartanyan da Susurluk ayrani. Biri hepsi icin, hepsi biri icin. Kokusuna kurban koko, bayan parfumu olarak siseleseler hicbir kiz evde kalmaz. 

Bir de yeniden farkettim ki deplasmanda yedigimiz ekmek aslinda ekmek degil. Hamur isini en kolpa Turk firincisi bile kat be kat daha iyi yapiyor. Eger parcacikli etle (kiyma/kusbasi farketmez) birlikte sunulursa (lahmacun, pide) hem ucuz, hem leziz bir kombinasyon. 4 dolara satilan cakma Fransiz ekmegi yerine 2 TL'ye lahmacun alabilmenin dayanilmaz hafifligini doya doya yasadim. 

Gelelim tatliya. Cart Cake, Curt Pie kadar kafalarina tas dussun. Nerede yersen ye labaratuar'da en cimri muhasebecilerin sectigi urunlerden yapilmis hissi veriyor. Halbuki ustasi biyikli olan herhangi bir tatliciya git, baklavadan kadayifa uzan. Sekerpare icinde yuz, kemalpasayla danset. Yanina kaymak da soyle sekerini alsin. Mis. 2 haftada aldigim 3 helal kilonun tamamen arkasindayim. Forza fistikli tatli. 

Joker olarak da ince bel bardakta caydan bahsetmeden olmaz. O kadar ozlemisim ki demli Cernobil'li Turk cayini (Lipton poset arkani don ve cik, istenmiyorsun artik) gittigim her mekanda, kahvehaneden balikciya kadar, harareti alma mahiyetinde ikiser ucer soyledim. 30 derece sicakta butun isimi emdi kaynar cay, endotermik serseri. Cunda'da lokmanin sekerini dengelemesi de cabasi. 

Cok ozlemisim be abi. 2010'da kesin donus gozukuyor, acisini cikaririm artik.

22 Temmuz 2009

Gattuso'nun Imzasi



Baska birsey istesem o da olacakmis demek ki. Hikayesi yarina...

20 Temmuz 2009

Vedat Okyar 1945-2009


Bugun Besiktas siyah-beyaz degil, simsiyah. 

Bu renkleri O'nun kadar seven, O'nun kadar babacan bir Besiktasli'yi kaybetmek gercekten cok uzucu. Icindeki Besiktas askini anlamak icin o ozgun diliyle kaleme aldigi son yazisini okumak dahi yeterli zaten. 

Mekani cennet olsun. Bizler onu unutmayacagiz.

Not: Vatan Gazetesi'nin internet sitesinde su patavatsizligi gordugumden beri sinirim cok bozuk. Usul adap bilmeyen, kokusmus adamlar, Flas Haber kadar baslarina tas dussun. Soylenecek cok sey var aslinda, ancak bugun daha fazla birsey yazmak istemiyorum. Kim bilir, belki de uzuntumden hassas davraniyorumdur.

19 Temmuz 2009

Gozum Sizi Bir Yerden Isiriyor

Blogdas sampi daha once bu tarz bir ise kalkismisti -> Link

Asagidakiler de benden:


Maldonado - Mehmet Topuz


Bruce Willis - Fabian Ernst


Zican Adam - Deivid

18 Temmuz 2009

Hazirlik Maclari Icin Bir Oneri


Uzun zamandir kafami kurcalayan bir fikir aslinda bu, ama bugunku Sivasspor-PSV macindaki iki kirmizi karti da gordukten sonra artik yazmaya karar verdim.

Bence hazirlik maclarinda hakemler, oyunculari kirmizi kartla oyundan atacagina, teknik direktorlerden bu oyunculari oyundan cikarmalarini istemeliler. Boylece, zaten adi ustunde, hazirlik amacli olan maclarin bir kirmizi kartla canina okunmayacak ve teknik direktorlere gormek istedikleri herseyi 90 dakika boyunca sahada deneme firsati verilecektir. Takdir edersiniz ki bugunku gibi 25. dakikasinda iki takimdan birinin 10 kisi kaldigi bir mactan -iki takimin icin de- hazirlik namina elde edilecek seyler son derece sinirli. Yani bir baska deyisle bugun -hakli ya da haksiz- Sivas'li Mbemba atilinca olayda hicbir sucu olmayan PSV de zararli cikti bu isten. Kazanana kupa verilmiyor sonucta... Bu degisiklik ayni zamanda hakemlere gordukleri sorunlari olay buyuyup kirmizi kart mertebesine yukselmeden engelleme sansi da taniyacaktir. Mevcut uygulamada, hazirlik macinda kirmizi kartin cok daha zor cikmasi gerektigine iliskin inanc nedeniyle, bir cok oyuncu atilmasi gerekirken oyuna devam ediyor ve yapilanlar yapanin yanina kar kaliyor cunku.

Hazirlik maclarindaki kirmizi kartlar ortadan kaldirildigi takdirde oyundaki en agir ceza azaltilmis olacagindan maclarda belli bir disiplin boslugu yasanacagi dusunulebilir. Ancak bunun onleminin de saha disi tedbirlerle alinabilecegine inaniyorum. Mesela, sert bir mudahaleyle rakibini sakatlayan oyuncuya UEFA ya da ulusal federasyonlar tarafindan agirlastirilmis bir ceza verilebilir, ya da gole giden oyuncu dusuruldugunde topun yerine bakmaksizin direkt olarak gol karari verilebilir. 

Cesitli ihtimallerden soz etmek ve fikir uzerinde belirli oynamalar yapmak tabii ki mumkun. Biraz da o yuzden tasidim konuyu buraya. Buyurun cekinmeden yazin. Olumlu/olumsuz her turlu goruse kapim acik kesinlikle.

Yeni Sezon Formalari


Bence klasik cubuklu disindaki diger iki tasarim da cok basarisiz. Arada begenen de cikacaktir elbet ama 40 turlu basit ve guzel forma dizayni olan Adidas'in neden gelip bizim uzerimizde fantezi denedigini anlamak mumkun degil. Hele ozellikle yandan yemis baklava modeline bu gozler kac mac dayanir bilemiyorum.

Her neyse, belki zamanla alisiriz...




Bu arada en ustteki toplu resimde sol arka kosede kalan arkadaslar kim cok merak ettim. Amator branslardan iki sporcumuzdur dedim ilk basta ancak resmi sitede futbolcular disinda herhangi bir sporcunun katildigindan bahsetmemis. Mankenlik ajansindan gelmis olma sanslari da olmadigi icin merak ettim acikcasi ne yapmislar da bizim topcularla beraber sahneye cikabilmisler. Taraftarlar arasinda kura mi cekildi acaba?

17 Temmuz 2009

Dinsizin Hakkindan Gelen Imansiz Kulup - Lille OSC

Lyon'un her sene birilerini yetistirip Avrupa'nin buyuklerine satmasina alisigiz. Essien, Diarra, Tiago, Abidal, Malouda, Ben Arfa bu sene de Benzema buyuk paralar kazandirarak Lyon'dan ayrilan isimler oldular. Zaten Jean Michel Aulas'in kurup uzun suredir basariyla uyguladigi sistemin temeli de buna dayaniyordu. Ligue 1'deki genc ve gelecek vaad eden ham yetenekleri zaten islemekte olan bir duzenin icine oturtup, burada parlattiktan sonra maliyetlerinin 3-5 misline sattilar senelerce. Ancak son donemde Juninho'nun basini cektigi, Coupet'li, Cacapa'li, Govou'lu ilk jenerasyonun misyonunu doldurmasiyla bir devrin sonuna geldi Lyonlular. Yasanan gerilemenin baska sebepleri de var elbette ama onlari da zaman bulunca, ilerleyen gunlerde inceleriz artik. Bugun gelinen noktada ise yeniden yapilanmak ve kaybettikleri sampiyonlugu Bordeaux'dan geri almak zorundalar. 

Bunun icin de kesenin agzini acmis durumda Lyonlular. Basvurduklari adreslerden biri de son yillarda oldugu gibi yine Lille OSC. Yazilanlar dogruysa €18M karsiliginda Brezilya'li kanat oyuncusu Michel Bastos icin anlasmis iki kulup. 2007'de on liberolari Bodmer ile, bu sezon Galatasaray'a gelen Kader Keita'yi toplam *€22M'ya, 2008'de de teknik direktorleri Claude Puel ile beraber ortasahalari Jean II Makoun'u €15M'ya yine Lyon'a satmislardi. Yani 3 transfer doneminde sadece Lyon'a yaptiklari satis €55M. Anlayacaginiz Lyon'un da bir Lyon'u var artik. Senelerdir sirtlarindan para kazandigi Chelsea, Real Madrid gibi takimlarin neler hissettigini daha iyi anlamistir artik Aulas. Isin kotusu de simdiye kadar Lille'den aldiklari isimlerden herhangi birinden dogru duzgun bir uretim alamamis olmalari. Ama buna ragmen onumuzdeki sezon da Belcika'li hucumcu Eden Hazard ya da Jean II Makoun'un yerine gelen eski Bordeaux'lu Rio Mavuba'ya talip olurlarsa hic sasirmam acikcasi. 

Mathieu Bodmer & Kader Keita

Jean II Makoun

Claude Puel

Michel Bastos

Avrupa'nin az malzemeyle cok is yapan basarili takimlarindan birisi gercekten Lille. 2005/06 ve 2006/07'deki Sampiyonlar Ligi maceralarini nakite donusturmeyi basarip, bu paranin ufak bir kismiyla da yeni transferlerini yaptilar. Bulup cikardiklari genc cevherler disinda Robert Vittek, Rio Mavuba, Michael Landreau gibi saglam veteranlari da oldukca ucuza mal ederek yine gayet duzgun bir takim kurdular. Bordeaux, Lyon, Marsilya gibi takimlar arasinda sampiyonluga oynamalari zor, ancak yine saygin bir yerde bitireceklerdir ligi.

*: Keita & Bodmer ikilisinin transferinde Keita'nin maliyeti €18M, Bodmer'inki ise €4M olarak gosterilmisti. Keita €18M ederken, o tarihte piyasasi gayet yuksek olan Bodmer'e sadece €4M odenmesi oldukca enteresan gelmisti bana. Aceto Balsamico'nun bir postunda bunun aslinda Bodmer'in bir onceki kulubune odenecek olan "bir sonraki satisindan elde edilecek transfer komisyonu"nu dusuk tutmak icin yapilmis bir danisikli dovus olduguna dair soylentiler ciktigini okuyunca taslar yerli yerine oturdu acikcasi. Bu durum dogruysa Keita transferinin maliyeti de tekrar sorgulanmali bence, ancak o kadarini da Galatasaraylilar'a birakalim artik.

16 Temmuz 2009

4-3-3 Fetisizmi ve "Sistem" Uzerine


Frank Rijkaard Galatasaray'in basina geldiginden beri bir 4-3-3 fetisizmidir aldi basini gidiyor. Gun gecmiyor ki "Rijkaard 4-3-3 sistemini oturtsun, Galatasaray ortaligi yerle bir edecek" mealinde bir yazi cikmasin. "4-3-3 Ulannn!" baslikli bir yazi bile gordum arada yanlis hatirlamiyorsam. Ne menem seymis bu 4-3-3 ki Barcelona'nin son 5-6 yilki basarisinin anahtari, Rijkaard'in gizli recetesiymis. Okudugumuza inansak zannedecegiz ki dunyada 4-3-3 oynayan tek takim Barcelona, dizilisin mucidi de Rijkaard ile Neeskens. Futbol daha yuzeysel ve kalitesiz bir sekilde tartisilabilir mi hakikaten bilemiyorum.

En temelden baslayalim... Oncelikle, 4-3-3 bir sistem degil, dizilistir. Teoride modern futbolun temel unsurlarinin sahaya konmasini kolaylastiran, uzerinde cesitlilik saglanabilecek bir dizilistir; ancak oyuncularinizi sahaya hangi sirayla dizdiginizi tanimlar en nihayetinde. 4-3-3'e sistem demek, 4-3-3 oynayan takimlarin hepsinin de ayni sistemle oynadigini soylemektir ki bunun sacmaligini anlatacak kelime bulmakta gucluk cekiyorum. Bir de kendinizi benzetmeye calistiginiz takim Barcelona yahu. Dunya uzerine 10-15 senede bir gelebilecek, birbirinden ozel oyunculardan kurulu mukemmel bir ekip. Barcelona ozelinde uygulanmis, uygulanabilmis herhangi bir sistemin, Turkiye olceginde dahi, Galatasaray'a uyarlanabilmesi zaten pek mumkun degi bu yuzden. Biz ise haftalardir, mahalle macinda adam secer gibi "Ayhan bugun Xavi olsun, Servet de Puyol, Sabri zaten Dani Alves'in bonusu. Arda sen de gerekince Iniesta, gerekince Messi olursun. Tamam iste!" seklinde oyunlar oynuyoruz... Bu kadar basitti zaten futbol.

Tekrar edeyim 4-3-3 bir sistem degildir. Sistemi sahaya surulen oyuncularin ozellikleri ve onlara verilen gorevler belirler. Cok uzaga gitmeye gerek yok, gectigimiz sezonun Sampiyonlar Ligi Yari Finali'ne, Stamford Bridge'deki Chelsea - Barcelona macina bakmamiz yeterli. O gun "guzel futbolun simgesi, gonullerin sampiyonu" Barcelona da, "anti futbol pesindeki, cirkin" Chelsea'de 4-3-3 oynadi mesela. Bir tarafta topu havaya hic kaldirmamaya ozen gosteren, cok pasla oyuna hakim olmaya calisan, ileride kaptirdigi her toptan sonra yerinde pres ile geri kazanmaya calisan, savunmasini onde kurmak icin tum riskleri goze alan Barcelona, diger tarafta savunmadan uzun toplarla Drogba'yi bulmaya calisan, ortasahayi mumkun oldugunca az pasta gecmeye gayret gosteren, savunma disiplininden 90 dakika boyunca odun vermeyen Chelsea. Birbirine bu kadar zit karakterde iki takim bu sekilde carpismamisti uzun zamandir aslina bakarsaniz. Ama dedim ya, kagitta yazani okur, santradaki dizilislere bakarsaniz ikisi de 4-3-3 "sistemiyle" oynamistir o gece.

Olaya boyle bakanlar icin bir takimin topla ne kadar surede, kac pasla rakip kaleye gitmek istediginin, savunmasini nerede kurup nasil oynattiginin, hucumcularinin rakibi nerede karsilamayi tercih ettiginin, bunlarin neticesinde olusan ortalama takim boyunun, forvetlerinin, kanatlarinin, ve beklerinin ne tur oyunculardan secildiginin, on libero kullanip kullanmadiginin, ve daha nice degiskenin hicbir onemi yoktur. 4-3-3 dizildin mi "sistem" tamamdir, gerisi teferruat. Oysa sadece gectigimiz sezonki Barcelona, Chelsea, Porto, Schalke 04, Lyon, ve Manchester United'a bakarak 4-3-3'un ne kadar farkli sekillerde oynanabilecegini gormemiz mumkun.

Barcelona ozeline geri donup ozetlemeye calisayim 5 senedir ortaligi kasip kavuran futbollarinin temel ogelerini... "Barcelona Sistemi" herseyden once top hakimiyeti uzerine kurulu. Kisa paslarla top cevirerek rakip alana yerlesmek en iyi yaptiklari is. Bu sayede savunmalarini ileri cikariyor, oyunu karsi takimin ceza sahasiyla ortasaha cizgisi arasindaki alana yigip, bu bolgede ozel oyunculariyla skor uretiyorlar. Bunu duzenli olarak yapabilmenin en onemli sarti da kaptirilan toplarin, yine on alanda geri kazanilabilmesi. Hucum oyuncularin caliskanligi ve beklerin ortasahaya verdigi destegin bu noktada onemi buyuk. Butun bunlari yaparken kalelerinin elege donmemesi icin de acik alanda dunyanin en basarili savunmalarindan birine arkalarini yasliyorlar. Kenardaki hucumcularin devamli iceri dogru hucum ettigini de ekleyelim. Solda oynayan Ronaldinho ve Henry ile sagda oynayan Messi bunun en belirgin ornekleri. Son 5 senede Barcelona hucumunda oynamis, kanat sayilabilecek tek oyuncu Ludovic Giuly'dir herhalde ki O'nun bile ne kadar kanat oyuncusu oldugu tartismalidir.

Iste Rijkaard'in yapacagi bu temel oyun prensiplerini, mevcut Galatasaray kadrosuna uydugu olcude oturtmaya calismak olacak. Uymayan noktalarda da baska cozumler uretecek ve bunun sonucunda ortaya bir sentez cikacak. Iste o zaman da bunun adi "Galatasaray Sistemi" olacak, "4-3-3" degil.

Biraz daha ozele inersek, ben sahsen Rijkaard'in "Barcelona Sistemi"nin onemli bir kismini Galatasaray'a aktarabilecegini dusunmuyorum. Mevcut oyuncu kadrosuna dayanan cesitli sebepleri var tabii ki bunun. Tek buyuk defosu acik alanda agir kalisi olan Servet ile pozisyon bilgisi son derece yetersiz Gokhan Zan'dan olusacak bir stoper ikilisinin arkalarinda 40-45 metre bos alanla oyunu karsi yarisahaya yikmakta ne derece basarili olacagi buyuk bir soru isareti mesela kafamda. Arda ortasahada oynayacaksa hucumdaki opsiyonlarin sayisal eksikligi, ileride oynayacaksa da sahaya cikacak orta uclunun topa sahip olma kapasitesi baska bir sorun yaratacaktir. Barcelona hucumlarinin olmazsa olmazi kanattaki forvetlerin iceri girerek arkadan gelen beklere yer acmasi prensibi de Keita ve ozellikle Kewell ile nasil uygulanir bilemiyorum.

Ancak, bunlari soylerken Galatasaray'in basarisiz olacagini iddia etmiyorum. Rijkaard sabredilirse eldeki malzemeyle ortaya duzgun isleyen bir yapi koyacaktir elbet. Benim anlatmaya calistigim, bu kadro ile Galatasaray'in "Barcelona Sistemi"ni yani "4-3-3"u uygulama sansinin cok zayif oldugu ve zaten bu islerin bu kadar basit olmamasi gerektigi.

14 Temmuz 2009

Besiktasli Gozuyle - 2009/10 Sezonu Oncesi Galatasaray


Galtasaray’in Rijkaard ile ciktigi yeni yolculuga dair bir degerlendirme yapmadan once gectigimiz iki sezonun muhasebesinin cok iyi yapilmasi gerektigini dusunuyorum.

2007-08 sezonu Galatasaray icin yeni yonetimiyle beraber bir ‘yeniden yapilanma donemi'nin baslangiciydi aslinda. Takimin basina Gerets’in yerine Karl-Heinz Feldkamp getirilmis, oyuncu kadrosu da buyuk olcude yenilenmisti. Bu yenileme yapilirken de eldeki kaynagin buyuk kismi Schalke’den alinan Lincoln ve Copenhagen’den gelen Linderoth’a ayrilmis, bu iki oyuncunun yanina da maliyeti dusuk Servet, Hakan Balta, Volkan Yaman, Nonda, Baris, Serkan Calik, Bouzid, Orkun gibi bircok ekleme yapilmisti. Neticesinde, Lincoln ve Linderoth’un sezon boyunca neredeyse hic gozukmeyisi, fakat birer rol oyuncusu olmasi beklenen isimlerin one cikip sampiyonlukta basrolu oynayisi sebebiyle enteresan ama ayni zamanda cok basarili bir sezon oldu 2007-08 Galatasaray icin. Ayni dogrultuda, sezonun bitimine 2 aydan az bir zaman kala Feldkamp ile yollarin ayrilip yerine getirilen Cevat Guler’le kalan tum maclarin kazanilmis olmasi da bir koseye not edilmeli. Ancak, oyle ya da boyle, sezon sonu gelinen noktada Galatasaray’in elinde sampiyon olmus bir takim ve Arda, Servet, Ayhan, Hakan Balta, Mehmet Topal, Baris, Ugur, Aykut, Emre Gungor, Emre Asik, Sabri, Serkan Calik gibi neredeyse tamami milli takimlarda oynayan, genc ve yerli oyunculardan kurulu bir cekirdek kadro vardi – ki bir sezon gibi kisa bir surede boyle bir iskelet yaratilmasi bence en az sampiyonluk kadar buyuk bir basariydi.


Bu kadro ligde yakalanan basarinin ustune, bir de 2008 Avrupa Sampiyonasi’nda yari final goren A Milli Takim’in temelini olusturunca, Galatasaray gelecek adina inanilmaz elverisli bir konuma geldi. Bir sene once “gelecek vaad eden”, ancak cok da esamesi okunmayan isimler, 12 ay icerisinde hem Turkcell Super Lig Sampiyonu, hem de Avrupa Sampiyonasi Yari Finalisti olmuslardi. Sari-Kirmizi’li yonetim, bunun devamini Michael Skibbe’yi goreve getirerek saglamak istedi. Alman hoca, ulkesinin Milli Takimlari, Borussia Dortmund ve Bayer Leverkusen’i iceren CV’si goz onunde bulunduruldugunda, eldeki genc ve basariya ac kadronun basina getirilebilecek en uygun isimlerden birisiydi. Kaldi ki Feldkamp’in arkasindan gelen ismin yine bir baska Alman olmasi ve yardimci olarak Umit Davala tercihi, bu anlamda sureklilik saglamak ve ilerleyen senelerde bir ekol olusturabilmek adina cok dogruydu.

O gun icin Skibbe’nin elindeki takima, Lincoln ve Linderoth haric, soyle bir goz atalim:
Aykut, Ugur, Servet, Song, Hakan Balta, Ayhan, Mehmet Topal, Baris, Arda, Nonda, Umit Karan (Orkun, Emre Asik, Emre Gungor, Sabri, Serkan Calik, Aydin Yilmaz)
Sadece iki yabancisi olan, ilk onbire bir forvet, kulubeye de 2-3 takviye ile potansiyeli en ust seviyeye cekilebilecek bir kadroydu bu bence. Uzerinde israr edilse cok onemli isler basarirdi.


Iste tam bu noktada Galatasaray yonetimi, Sampiyonlar Ligi’nin buyusunden olsa gerek sabirsiz davranarak, icinde bulundugu mukemmel pozisyonu tehlikeye atacak, daha sonra da yanlis oldugu herkes tarafindan gorulecek bir karar aldi ve takimin lider oyuncu kadrosunda koklu bir degisiklige gitti. Hakan Sukur ve Song ile sozlesme yenilenmezken, takimda kalan Hasan Sas ve Umit Karan gibi isimler de geri plana atildilar. Bu isimlerin yerine ise kariyerleri eldeki genc kadronun cok uzerinde olan Baros, Kewell, Meira, De Sanctis gibi yabancilar, bir onceki sezon etkisiz kalmis, huzursuzlugu her halinden belli olan Lincoln ile birlikte ‘tepeden inme’ bir sekilde takimin merkezine oturtuldu. Oysa bence yapilmasi gereken takimin liderliginin kademeli bir sekilde arkadan gelen Ayhan, Emre Asik, Servet, Arda, Ugur onderligindeki gruba devredilmesiydi. Lincoln Skibbe gidene kadar muthis top oynamis, Baros 20 kusur gol atmis, Kewell taraftarin sevgilisi olmus, Meira da kulube para kazandirmis olabilir. Ancak bunlarin tumu, Galatasaray’in kullanamadigi firsatin yaninda cok degersizdir benim gozumde. Galatasaray, sahip oldugu yerli cekirdegi destekleyip, yuceltecegine, basarili olabilecegini ispatlamis bu oyunculari –tekrardan– geri plana atmis ve onlarin gelisimine buyuk zarar vermistir. Dunyanin her yerinde, genc oyunculara kendilerini gosterdikleri surece daha fazla sorumluluk yuklenir – ki boylece kisisel gelisimleri ve takim icindeki pozisyonlari da futbol yetenekleriyle beraber kol kola ilerleyebilsin. Boyle bakinca, Kewell’a yer acmak adina Arda’nin sag kanada itilmesi, en ufak form dusukluklerinde Baris ve Mehmet Topal’in kesik yemesi, yerine transfer yapilan Aykut’un sozde guven mesajlari ile poh pohlanip Sampiyonlar Ligi on elemesinde kurtlarin onune atilmasi ve daha niceleri, hep Galatasaray’in gelecegine zarar vermis buyuk idari hatalardir benim gozumde.


Bir de Lincoln tercihi var basli basina incelenmesi gereken. Gecmisi bilinerek alinmis hesapli bir kumardi Lincoln. Ya kariyerinde daha once bulamadigi huzuru Galatasaray’da bulup “Ikinci Hagi” olacakti, ya da ayni Schalke’deki son senesinde yaptigi gibi takimi dinamitleyecekti Brezilyali. Durum boyleyken ilk sezonunda tutmayan Lincoln kumarinda ikinci sezon israr edilmesini, hele hele Brezilyali’nin kaptanlik mertebesine kadar yukseltilmesini anlamak gercekten mumkun degil. Bugun gelinen noktada, duruma sasiran insanlar olmasina sasiriyorum ben asil.

Bu hatalar alt alta yazildigi zaman da ortaya basariya tok, mac secen, veteran bir takim cikti ve elindeki oyuncu kalitesine kiyasla cok basarisiz oldu Galatasaray.

Gelelim bugune… Galatasaray yonetimi, gercekten basarili bir ise imza atarak yeni sezon icin takimin basina Rijkaard’i getirdi. Ancak burada asil belirleyici olacak olan, Hollandali’ya sabredilip sabredilmeyecegidir benim gozumde. Rijkaard’in kafasindaki oyun sistemini takima oturtmak icin gercekten zamana ihtiyaci var. Sparta Roterdam ile Hollanda’da kume dusmesi ve Barcelona ile ilk sezonunda yaptigi son derece yavas baslangic buna ornek gosterilebilir. Bu noktada iki sezonda 5 teknik adamla calismis, gectigimiz sezon ligin baslamasindan 6 hafta sonra Skibbe’nin yardimcilarini kovmus su anki Galatasaray yonetiminin bu sabri gosterebileceginden ciddi anlamda suphe ediyorum.


Kadro ici dinamiklerin yonetilmesi konusunda ise gectigimiz sezon yapilan hatalar belirli olcude anlasilmisa benziyor ki Arda Turan gectigimiz gunlerde takimin kaptanliga getirildi. Emre Asik ve Ayhan’in agabeylik yapacagi bir soyunma odasinda, yonetim ve Rijkaard tarafindan desteklenecek bir Arda bu gorevi basariyla yerine getirir bence. Lincoln’un takimdan ayrilmasinin da, sirf diger oyuncularin uzerinden kalkacak olan golgesi sebebiyle, Galatasaray adina onemli bir ekleme olacagini dusunuyorum.

Yine, yeniden yapilanarak, yeni bir doneme giriyor Sari-Kirmizililar. Gectigimiz sezon yaptiklari her isi yuzlerine gozlerine bulastirmis olsalar da, gelecege umutla bakmak adina hala yeterli sebepleri var. Bunda en onemli etkenler de eldeki kadronun bir senede sifirlanamayan potansiyeli ve Rijkaard’in varligidir bence.

Not: Aslinda kamuoyundaki 4-3-3 fetisizmi ve Galatasaray’in yeni kadrosuyla ilgili genel bir degerlendirmeyi de bu yaziya eklemeyi planliyordum. Ancak yazi fazla uzayinca, daha okunabilir olmasi adina isin saha ici kismini ayri bir yazi olarak onumuzdeki gunlere birakmaya karar verdim.

11 Temmuz 2009

NBA Turkiye


Gectigimiz hafta yasananlarla beraber NBA yaz transfer doneminin bizi ilgilendiren kismi buyuk olcude sona ermis oldu. Zayif da olsa Ersan'in Milwaukee Bucks'a donme ihtimali var, ancak o da Hidayet ve Mehmet'in transferleri kadar gundemi mesgul etmeyecektir.

Hidayet'in Toronto Raptors ile kesin olarak anlastigini ve imzalarin Toronto'nun salary cap'inde yer acilir acilmaz atilacagini soylemistik. Iste Toronto, salary cap'inde yer acarken Carlos Delfino ve Anthony Parker gibi oyuncularin transfer haklarindan feragat etmemek icin gunlerdir bir baska kosede konusulan Shawn Marion - Dallas Mavericks sign-and-trade'ine, Orlando'yu ikna ederek, Hidayet'i de ekledi ve onumuzdeki sezon icin gercekten basarili bir ise imza atmis oldu. 4 takimli takasin ozeti asagidaki tabloda:


Detaylara uzun uzadiya girmek istemiyorum. Ancak bu takasin Toronto'ya getirisi buyuk. Hem Devean George ve Antoine Wright gibi kadroya derinlik katip rotasyonu genisletecek iki rol oyuncusu kazandilar, hem de Hidayet ile sozlesme imzalamak icin, yukarida da soyledigim gibi, Anthony Parker ve Carlos Delfino'nun haklarindan vazgecmek zorunda kalmadilar. Bunun icin elden cikardiklari kaynaklar ise minimum: bir tane 2016 ikinci tur draft hakki ve bir miktar nakit para (NBA kurallarinca bu miktar $3M'i gecemiyor). Takasin teknik detaylari icin Raptors'in sitesindeki su incelemeyi okuyabilirsiniz. Hidayet'in Toronto'ya tanitildigi basin toplantisi da burada.
Hidayet'i ve Toronto'yu yakindan ilgilendiren bir baska imza da Raptors'in Italyan uzunu Andrea Bargnani'den geldi. Bargnani, 5 yil icin $50M karsiliginda Toronto'da kalacak. Calderon, takimda tutulursa Parker, Hidayet, Bosh, ve Bargnani ligin en iyi hucum eden takimlarindan birini olusturabilir onumuzdeki sezonda.


Bu arada, herkes Hidayet'e konsantre olmusken, bir haber de Mehmet'ten geldi. Memo sezon sonunda kontratindaki serbest kalma opsiyonunu kullanmamis ve 2009-10 sezonunu da Utah'da gecirmeye karar vermisti (yaklasik $9M karsiliginda). Mehmet'in Utah'da gayet mutlu oldugunu ve zaten istikrarli bir kulup olan Jazz'in de Jerry Sloan'in gozdelerinden biri olan, 2007 All-Star'larindan Okur'u kadroda tutmak istedigini biliyorduk. Ancak Carlos Boozer'in takas dedikodulari ve Paul Millsap'in free agent gorusmeleri sebebiyle, Jazz yonetiminin Mehmet'in sozlesmesini bu kadar erken uzatmasini beklemiyordum. Ancak anlasma saglandi ve Jazz, 2 sezon karsiliginda $21M'lik bir ekleme ile Mehmet'in kontratini 2011-2012 senesinin sonuna kadar uzatti. Bundan sonra, buyuk ihtimalle Carlos Boozer'i takas edip, Paul Millsap'i -Blazers'dan aldigi teklifi esleyerek- takimda tutacaklardir. Zamaninda Andrei Kirilenko'ya verdikleri maksimum kontrat hala baslarini agritiyor ama yine de ellerindeki takim hic de fena sayilmaz. Jerry Sloan onderliginde Deron Williams, Paul Millsap (ya da Carlos Boozer), ve Mehmet Okur uclusu ile Bati'da duzenli bir sekilde playoff resminin icinde kalan bir takim olacaktir Jazz. Malone-Stockton'li NBA finali gunlerine donmeleri ise simdilik mumkun gozukmuyor.

10 Temmuz 2009

Felipe Melo Transferi ve Yeni Sezonda Juventus


Calciopoli'den sonra Vieira ve Emerson'u elden cikardiklarindan bu yana Juventus'un kanayan yarasi ortasahanin ortasi. Iki sezondur transfer butcesinin yarisini bu bolgeye yatiriyorlardi, bu sezon da gelenegi bozmadilar ve Fiorentina'dan Felipe Melo'yu kadrolarina kattilar. 3 sezondur bu bolgede yasadiklari sikinti unlu Iskoc atasozu "Ucuz mal alacak kadar zengin degilim"i ispatlar nitelikte. Kisa bir ozet gecersek, Juve Serie A'ya dondugu ilk sezonda Sergio Almiron (€9M) ve Portekiz'li Tiago'yu (€13M), gectigimiz sezon da Cristian Poulsen (€10M) ile Mohamed Sissoko'yu (€11M) transfer etmisti. Hepsi asagi yukari ayni bolgede oynayan bu oyuncularin Juventus'a toplam maliyeti €43M oldu. Oysa ki bu paraya iki tane cok saglam oyuncu alip 3-4 sezon sikinti yasamamayi garanti altina alabilirlerdi. Bugun ise aralarinda kadroda dusunulen tek isim Sissoko ve diger ucune haril haril takim bulmaya calisiyorlar.

Ancak en azindan hatalarindan belli bir ders cikarmis olacaklar ki bu sezon gectigimiz iki yila kiyasla farkli bir transfer politikasi izliyorlar. Yaz basinda Werder Bremen'den Diego'yu (yaklasik €25M'a) almislardi, simdi de paraya kiyip yine toplam degeri €25M'u bulan bir transferle Felipe Melo'yu aldilar. Isin enteresan yani da, Felipe Melo'nun bundan sadece 1 hafta once Floransa ekibiyle olan sozlesmesini uzatmis olmasiydi. Juventus yeni sozlesmedeki €25M'luk serbest kalma bedelini odemeyi goze alinca bu transfer gerceklesti. Bu €25M'un, €21M nakit arti Fiorentina Teknik Direktoru Prandelli'nin eski ogrencisi Marco Marchionni seklinde odenecegini de not duseyim.

Felipe Melo kuvvetli, sert, ve hava hakimiyeti olan bir oyuncu. Ayrica savunmanin onune oturup fazla etliye sutluye karismayan ortasahalardan degil. Sorumluluk almaktan kacmiyor. Onun pozisyonunda, driplingle olsun, pas ile olsun onun kadar dikine oynayan cok az oyuncu var dunyada. Bence biraz pahaliya mal olmus olsa da iyi bir transfer Juventus adina. Ozellikle gectigimiz yillarda yasadiklari sorunlari dusundukce daha da iyi anlayabiliyorum -ne pahasina olursa olsun- bu bolgeye cozum bulma istegini.



Soz Juventus'tan acilmisken ufak da bir yeni sezon degerlendirmesi yapayim. "Yeni Guardiola" sesleriyle getirilen Ferrara'nin, Diego'dan maksimum verimi elde edebilmek icin tabiri caizse 'Klasik 10 Numara' ve dar ortasahali bir 4-3-1-2 oynayacagi konusuluyor. Kendisi de bu gorusleri "Del Piero oyun tarzini Diego'ya gore ayarlamali" diyerek destekledi zaten. Ancak yillar yili 4-4-2'de forvetten biraz daha geri gelerek rakip ortasaha ile savunma arasindaki bolgede serbest oynamaya alismis olan Del Piero'nun buna nasil cevap verecegini ve dizginleri Brezilyali'ya birakip birakmayacagini kestirmek guc. Italyanca bir "Sergen ile Sifo Mehmet yan yana oynar mi?" kavgasi bizi bekliyor olabilir. Arkalarinda bir de genc Atom Karinca Giovinco var ki, onun kismetsizligi de oynayabilecegi iki pozisyonun da takimin en onemli iki oyuncusu tarafindan parsellenmis olmasi. Ayrica dar ortasahali 4-3-1-2'lerin en buyuk gereklerinden biri olan hucum gucu kuvvetli, tempolu kanat bekler konusunda zayif oldugunu dusunuyorum Juventus kadrosunun. Su haliyle birinci opsiyonlar olan Grygera ve Molinaro'nun bu yuku kaldiramayacagi ortada. O yuzden, Ferrara bu soruna da bir cozum bulmak zorunda, 4-3-1-2'yi ciddi ciddi dusunuyorsa. Diger alternatifleri ise, 4-4-2'yi koruyup Diego'yu kanatlardan birine yerlestirmek olabilir - ki o zaman da Diego'yu neden aldiklarini kendilerine tekrar sormalari gerekir. Kisacasi, yapilan iyi transferlere ragmen, isler rayina oturana kadar sancili bir donem gecirecektir Juventus. Bu donemi, en azindan istedikleri skorlari elde edip, kalici bir hasar almadan atlatabilirlerse, Inter'i sampiyonluk yolunda, gectigimiz yila oranla daha fazla zorlayacaklardir.


Bir paragraf da gectigimiz yilin onemli transferi Amauri icin acmak istiyorum. Her ne kadar hala Brezilyali mi Italyan mi olduguna karar verememis olsa da, benim Serie A'da en begendigim forvetlerden bir tanesidir kendisi. Surat, devamlilik, kuvvet, top teknigi, ve hava hakimiyeti bakimindan ideal forvete cok yakin bir oyuncudur benim gozumde. Gectigimiz sezona iyi basladiysa da sakatliklarin da etkisiyle sonunu iyi getirememisti. Ancak onumuzdeki sezon ciddi anlamda yuksek bir performans bekliyorum kendisinden. Diego'nun varligi da isine gelecektir yirtici forvetin.

Son olarak da Legrottaglie mi? O kim yahu, tanimiyorum...