Maca Gitmenin Dayanilmaz Hafifligi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Maca Gitmenin Dayanilmaz Hafifligi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Temmuz 2009

Karaktersiz Penalti ve Dos Santos'un Kici

Othellocan aradiginda aksiyon pesinde kosacagi belliydi cunku henuz telefonda 3 saniye bile zevzeklik yapip muhabbet etmek icin konusmamistir hayatinda. Hatta ortalama konusma suremiz Google Analytics'ten takip ettigimiz kadariyla bizim blogun ortalama izlenme suresiyle esit: <5 sn. Bu seferki muthis plani 40 akcelik biletle Concacaf Gold Cup 2009 yari final maclarini seyretmekti. ABD – Honduras ve Kosta Rika – Meksika maclari arka arkaya Chicago'da Soldier Field stadinda oynandi bir hafta once. 2 ay arayla canli olarak ABD – Honduras maci seyretmek intihar sebebi olsa da aile, blogdas, arkadas ve Tigana uzakta oldugundan yapacak daha iyi birseyim yoktu. Othello'nun "Beyoglu'nda iki film ust uste seyretmek gibi" esprisinin hakkini vermek icin peki dedim.

Neyse, bizim apaci bagajinda mobilyayla Chicago'ya lutfetti ve ilk is olarak Al's Italian Beef'e gittik. Nasil tarif etsem bilmiyorum ama kisaca buranin kokorec'i diyebiliriz. Dandige calan bir et, dunun ekmegi, kolestrol ve baharatli aci sosun sinerji yarattigi, sagliga pek zararli sandvic sekli. Tabii ki leziz, ozellikle de "dipped" opsiyonunu kullaninca. Cunku zaten yeterince yagli olan sandvici bir de et suyuna batiriyorlar ki yerken her tarafa lipid bulassin. Biraz trafikten, biraz da tembellikten ilk macin ilk yarisini kacirmayi goze aldik. Ne de olsa gec kaldigimiz mactan cacik olmasina imkan yoktu. Ama park yerinin bitecegini hesaplamamistik. Dolanip durduktan sonra benim eski santiyemin yanindaki tren hattinin altina park ettik kuytu bir sokakta. Chicago'nun 100 yillik Elevated Train raconu sacma sapan yerlerde beles park yeri olanagi taniyabiliyor. Hatta Wisconsin'den maca gelen ve $20 park parasi veren Meksikali taraftara belese park ettigimizi soyleyince bunalima girdi. Eger bu ulasim sistemiyle olimpiyati alirlarsa Bilecik aday olsun bir dahaki sefere. Cunku olayin inanmaktan ibaret oldugu kanitlanmis olacak.

Park yeri bulma davasina ilk macin tamamini kacirmakla kalmayip ikinci maca 45 dk kala stada vardik ki gun minimal verimle gecsin. Meksika en kral oyunculari ve Atletico Madrid'den kovulan hocalari Aguirre ile iddiali gelmisti turnuvaya. Gerci Kanada'nin katildigi turnuvada iddiali olsan ne olur olmasan ne olur. Zaten Meksika ve ABD'nin favori oldugu turnuvada ne isim var diye sorgulamadim degil.

Stadda yaklasik 50 bin kacak gocmen vardi, ama ortami cok begenmedim. Organizasyon eksikligi ve genel bir uyusukluk vardi taraftarda. Meksika dalgasi bile yapamiyorlardi dogru duzgun. Ne anladim ben boyle Meksika taraftarindan.

Mac genel olarak rezaletti. Futbol seviyesi gayriciddi hali saha maclarini asamadi. Ikinci yarinin basinda Meksika penalti kazaninca oyun acilir diye sevindik. Olay anini kameraya aldim hatta. Penalti atilirken "Gol olur" bile dedim. Othello da "Stad yikilcak seyret seyret" diye gaz verdi. Sonrasi hayatimda gordugum en karaktersiz penaltidan ibaret. Kaleci topu kurtardiktan sonra gecen siyahi kafa Tyler Durden mudehalesi degil, o gercekten gecti. Daha sonra dandik bir golle Meksika one gecti . Yalandan sevinc gosterisi yapmak icin bira bardaklari yagdi her tarafa.


Bitse de gitsek derken mac boyu cok begendigim 9 numarali Kosta Rika'li Saborio (kendisi Sion'da oynuyormus) havada asili kalarak bir hava topu kazandi. Topu alan Ledezma duzgun bir vurusla Meksika kalecisi Ochoa'ya yazdi bir tane. Ochoa'yi cok begendim, 1985'li ve mac boyu tek hata yapmadi. Taraftarlar da bir onu, bir de Giovani Dos Santos'u alkisladi zaten takimlar anons edilirken. Rustu duserse yabanci kontenjani kullanmak pahasina alinabilir. Gol yiyince bu sefer uzuntuden bira bardaklari ucustu. Stad gorevlisi apaciler sahaya dalip temizlik yapti.



Giovani Dos Santos capsizligi ve "overrated" olmasi nedeniyle kendine bir paragrafi hakediyor. Barca altyapisindan ciksin camurdan olsun mantigiyla gereginden fazla populer. Bana gore esmer bir Serdar Ozkan. Gecen gun Redman bana sordu, "Serdar ne yapar?" diye. Cevabim calim atip adami gectikten sonra yanlis pas veya sut secimi kullanir oldu. Piyasaya ciktiginda cok kosan, ayagi duzgun bir sistem adami olacak izlenimi veriyordu. Su anki kanatta adam eksilten, skora katki yapmasi gereken rotasyon oyuncusu kimligiyle hicbir yere varamaz. Redman'in gorusune gore kuvvetlenirse en fazla sag beke devsirilir. Ben son iki senedir ilerleme kaydedememesinden oturu pek umitli degilim ama hayirlisi olsun. Oturdugumuz yer sahadan farkli bir ilcede oldugundan Dos Santos'un bir tek ten rengi secildigi icin arkasindan numarasi gozukurken (17) resim cektigimde Othello tarafindan "Niye kicini cekiyorsun" diye sorgulanmam yersizdi.

Maci Meksika penaltilarla kazandi. Kalan son bardaklar da yagdi ve evimize donduk. Turnuvayi pazar gunu ABD'ye 5 cekerek Meksika kazandi New York'ta. Mac sirasi arabami yikamaya goturmek hatasinda bulundum. 5 dakkalik is calisanlarin mac sevdasi yuzunden yarim saat surdu ama muhabbetleri guzeldi. En azindan Kosta Rika – Meksika macina gittim dedigimde "manyak misin ne isin var" demediler bu yaziyi okuyanlar gibi.

26 Temmuz 2009

AC Milan Atlanta'da - 2. Gun

Biraktigimiz yerden devam edelim. 

Maca gidisimiz biraz olayli oldu. Saat 7'deki mac icin 6 gibi evden ciktik. Trafik yokken 8 dakikada aldigim yolu 1 saatte rahat rahat giderim diye dusunuyordum. Macin oynandigi Georgia Dome, '96 Olimpiyatlari icin insaa edilmis olan Olimpiyat Koyu'nun icerisinde yer aliyor. Bu anlamda her turlu ulasim sorununun halledilmis olmasini bekliyorsunuz. Kaldi ki Olimpiyat Koyu'ne ilk defa gitmiyorum, stadin karsisindaki Philips Arena icin baska bir yazida "Hersey dogru duzgun planlandigi icin mac saatlerinde dahi trafik problemi yasamiyorlar." bile demisim. Demez olaymisim, ne dusunuyordum bilemiyorum. Georgia Dome'u gormemiz 7:15'i buldu - ki o noktada hala trafige saplanmis durumdaydik. Neyse ki stad icinden bir arkadasimla konustugumda macin henuz baslamadigini, kadrolarin tanitildigini ogrendim. Sonra ikina sikila bir park yeri bulduk ve kostur kostur maca girdik - skorborda baktigimda dakikalar 12'yi gosteriyordu. Yerlerimizi bulup bizim koltuklara coken Meksikali kari-kocayi kiskisladigimizda macin 20 dakikasi geride kalmisti. En azindan gol yoktu diye kendimi teselli ettim. Tribunlerin yarisindan fazlasi Club America taraftarlariyla doluydu. Meksikalilar'in futbola ilgisi ve 2020 gibi Latino'larin Amerika'da cogunluk haline gelecegini dusundugumde cok da sasirmadim acikcasi. Hazirlik maci degil de Sampiyonlar Ligi finaline gelmis gibi bagirdi apaciler. Onlardan cesaret alan Club America oyunculari da gozlerini sakinmadan, son derece sert bir futbol oynadilar. Ilk yari boyunca Milan onlarin bu tarzina cok da uymadi ve zaten fiziksel olarak daha hazir olan Club America ustun bir goruntu cizdi. Yine de bir hazirlik maci icin iyi bir mucadele vardi sahada.

Ikinci yarinin basinda Club America'nin golu gelip de tribunler iyice senlenince macin rengi de degisiverdi. Ozellikle macin basindan itibaren adeta dayak yiyen Milan ortasahasi oyununu sertlestirerek maglubiyetten hic de memnun olmadiklarini belli ettiler. Boyle olunca 5 dakikalik bir bolum icerisinde iki ayri pozisyonda ufak capli kavgalar da yasandi - bas aktor ise tabii ki Gattuso idi. Zaten O'nu herkesten ayri kilan, bu satirlarin yazarinin da en sevdigi futbolculardan biri yapan ozelligi, icinde yanan bu ates ve hazirlik maci dahi olsa kaybetmeyi kabullenemeyen kisiligidir. O yuzden tepkisiz kalmasina cok da sasirmadim acikcasi. Gattuso'nun ateslemesine iyi cevap verdi arkadaslari ve ikinci arbededen 1 dakika sonra Inzaghi ile golu bulup esitligi yakaladilar. Bu dakikadan sonra iki teknik direktor de maci sertlestiren ortasaha oyuncularini kenara aldi ve mac tam bir 'al gulum, ver gulum' hazirlik macina dondu. Yine de galibiyeti daha cok isteyen Club America 80'den sonra bir gol daha bularak sahadan 2-1 galibiyetle ayrildi. 

Hazirlik maci olmasi sebebiyle oturup uzun uzun taktiksel degerlendirme yapmak mumkun degil haliyle. Ancak gozume carpanlari kisa kisa yazacagim, sezonun ilerleyen donemine bunlarin ne kadari tasinir doner bakariz zamani gelince.

* Leonardo, Pirlo'nun olmadigi macta Gattuso ile Flamini'yi tam anlamiyla birer defansif ortasaha gibi oynatip Seedorf'a da ortasahanin ortasinda serbest oynama ozgurlugunu tanidi. Bu sekilde Ronaldinho'ya on alanda daha cok bosluk saglamak istiyor olabilir ki bence mantikli bir fikir. Pirlo donunce bu sablona nasil yerlesecegini merak ediyorum acikcasi.

* Nesta uzun suren sakatligindan sonra tekrar sahalara dondugunu gormek sevindirici. Saglikliyken Dunya'nin en iyi 2-3 stoperinden biridir benim icin her zaman. Fiziksel olarak tam kapasiteye ulasmasi biraz zaman alacaktir ancak eger sakatligi nuksetmezse Milan icin sezonun en onemli transferi olur kesinlikle. 

* Daha hizli ve akiskan bir oyun oynamaya alisik olan Ronaldinho ile daha agir ve taktiksel bir oyun oynamak icin kurgulanmis takimin geri kalani arasinda bir uyusmazlik gozlemliyordum gecen sene. Ciplak gozle izledigim bu mactan sonra da bu problemin surdugunu soyleyebilirim. Bu anlamda kendisine uyum saglayabilecek Pato'nun Milan'in basarisi icin cok onemli oldugunu dusunuyorum.

* Daha once buradan da birkac kez sozunu ettigimiz Onyewu'yu biraz agir buldum. Iki golde de az-cok hataliydi Amerikali.

* Milan'da 90 dakika oynayan '91 dogumlu Gianmarco Zigoni de futbol altyapisi duzgun bir oyuncu. Serie A'da forvet oynamak icin biraz daha guclenmesi gerek ancak 1-2 sene icinde ismini daha cok duyabiliriz.

* Club America'da ise ortasahada oynayan 26 numarali Juan Carlos Silva'yi begendim. Mucadele gucu yuksek, iki ayagina da hakim bir oyuncu. Yaptigim ufak arastirmadan sonra '88 dogumlu oldugunu, takimda gectigimiz sezonun ikinci yarisindan itibaren direkt oynamaya basladigini ve turnuvanin ilk macinda Inter'e guzel bir gol attigini ogrendim. Sans buldukca takip etmek uzere ismini bir kenara yaziyorum. Yine Meksika temsilcisinin 3 numarali stoperini de fena bulmamistim ancak kendisi gectigimiz iki sezonu Sevilla'da geciren Kolombiya'li Aquivaldo Mosquera'ymis. 27 yasinda ve bu saatten sonra Avrupa'ya tekrar donecegine cok ihtimal vermiyorum acikcasi.

Neticede futbol anlaminda aksiyonsuz gecen Atlanta macerasinda guzel bir degisiklik oldu Milan'in ziyareti. 2.5 saat suren eve donus yolculugunu ise "kavgada yumruk sayilmaz" diyerek gormezden geliyorum. Dersimizi aldik, bir dahaki maca metro ile ya da yuruyerek gitmek gerekiyor kesinlikle.

25 Temmuz 2009

AC Milan Atlanta'da - 1. Gun

AC Milan'in Atlanta'yi ziyaret edeceginden daha once kisaca bahsetmistim. 19-26 Temmuz tarihleri arasinda Amerika'nin 6 sehrinde duzenlenen bir hazirlik turnuvasi olan World Football Challenge'a Chelsea, Inter Milan ve Meksika temsilcisi Club America'yla beraber katildi Milan. Turnuvanin statusu biraz ilginc. 4 takimli lig usuluyle oynanan turnuvada galibiyet 3, beraberlik 1 puan. Bunun disinda atilan her gol de yine 1 puan (bir takim bu sekilde en fazla 3 puan alabiliyor, yani 5-0'lik bir mactan alinabilecek maksimum puan 6). Ayrica berabere biten maclar sonunda penalti atislarina geciliyor ve penaltilari kazanan 1 puan daha aliyor (yani 2-2 biten bir maci penaltilarla kazanan takim hanesine toplam 4 puan yazdiriyor)

Senenin 350 gunu ikamet ettigim Atlanta sehri de turnuva kapsamina alininca kiz arkadasim, sag olsun, macin oynanacagi Carsamba gunune bilet almisti, dogumgunu hediyesi niyetine. Daha sonra ogrendim ki mactan bir gun oncesine de halka acik bir antrenman koymuslar ve asil maca bilet alanlar ucretsiz olarak izleyebiliyormus. Firsati kacirmak istemedim haliyle, amacim bir Italyan takiminin antrenmanini izlemek, ayni zamanda da Turk usulu, antrenmana baklava goturup uzak ara Avrupa'da en sevdigim futbolcu olan Gattuso ile tanismakti. 

Internette verilen programi dogru duzgun okumadigim icin sadece Milan'in antrenmanini seyredecegimi zannediyordum, oysa ki bizim pakete Club America antrenmani da dahilmis. Tabii ki mantikli bir hareketle Meksikalilar'i alt grup niyetine one koymuslar. O yuzden Milan antrenmanini beklerken 1.5 saat Club America'yi seyretme durumunda kaldim. Adamlarin siestadan yeni kalktigi her hallerinden belli oluyordu. Biraz kosup isindiktan sonra yari sahada gayri ciddi bir cift kale macla antrenmani tamamladilar. Yogun guvenilk onlemlerine takilan baklavamin ustune tuz-biber oldu bu durum.

Daha sonra Milan cikti sahaya. Etrafimdaki suursuzlar Ronaldinho'ya cigliklar atarken, ondan once sahaya gelmis olan Pirlo, Gattuso, Nesta, ve Seedorf'u tanimiyorlardi bile. "Amerikali'yla Amerikali olma" dedim kendi kendime, fazla takilmadim mevzuya. Antrenmanda teknik anlamda daha once gormedigim herhangi bir yenilik, degisik bir uygulama yoktu maalesef (oysa bundan yillar once Inonu'de kacak olarak girip seyrettigim Lazio antrenmani son derece ilginc ve ogretici olmustu mesela). Futbolcular isinip, ter attiktan sonra yari sahada kalecisiz bir cift kale mac yaptilar. Pirlo ile Pato'nun katilmayip duz kosu yaptigi macta bir takimda ilk 11'in defans ve hucumculari, diger takimda ise ortasahalar Gattuso, Flamini, Ambrosini, ve Seedorf yer aldi. Iki taraf da "4-3-1-2 Sistemiyle" oynadilar. Bu sirada yedek kaleciler Kalac ile Storari ise tam anlamiyla bir komando egitiminden geciyorlardi. 70 yasinda gozuken, bembeyaz sacli, ufak tefek, hafif kambur bir adam, bu iki garibani bagira cagira, bir o tarafa bir bu tarafa yatiriyor, gol yediklerinde de azari basiyordu. 30 yasin ustundeki adamlarin bu sekilde fircalanisini kenardan biraz hayret, biraz da hayranlikla seyrettim acikcasi (Eve gidince ogrendim ki megersem amcam eski Milan kalecilerinden Villiam Vecchi'ymis ve Buffon'un Parma gunlerindeki antrenoruymus ayni zamanda. Dida ile beraber bir resmi surada kendisinin). Son yarim saatte de takim halinde kanat ortasi calisip antrenmani bitirdiler. 

Herkes soyunma odasina giderken Gattuso, Zambrotta, Onyewu, ve Ronaldinho kenara gelerek imza dagitmaya basladilar. Baska birsey istesem olacakmis demek ki. Yillarin verdigi otobus/dolmus/stad gisesi tecrubesiyle one dogru yuklenip bir iki ufak omuz darbesiyle yerimi aldim ve uzerimden cikardigim Besiktas formasini asagi sarkitip Gattuso'ya imzalatabildim. Neticede antrenmanda cok bir numara yoktu, baklavayi da yediremedim Gattuso'ya, ama en azindan elimde o gune dair hos bir ani kalmis oldu.

22 Temmuz 2009

Gattuso'nun Imzasi



Baska birsey istesem o da olacakmis demek ki. Hikayesi yarina...

7 Haziran 2009

Aldirma Honduras Aldirma


Beles biletin tadi baska oluyormus meger. Elektrikci taseronun proje sorumlusuyla futbol muhabbeti yapmistik birkac kez. Kendisi 29 yasinda sarisin bir bayan oldugu icin santiyeye geldiginde hayat duruyor, apacileri ise dondurmek icin dul, cocuklu ve erkek arkadasi oldugunu hatirlatmam gerekiyor her seferinde. Neyse, bana ABD – Honduras macina gider misin bilet bulsam diye sordugunda atladim beles bilete. Tesadufen Othello'nun da gozu varmis macta, kampusten atlayip geldi. Bilette $45 yaziyor ama nedense internetten StubHub yoluyla $160'a almis bizim taseron, ne is anlamadim. Ya bizim takimlar gibi katki payi deyip vergiden kaciriyorlar ya da Amerika'da futbol o kadar populer olmus ki artik karaborsasi bile olusmus. Mac Chicago Bears'in sahasi olan, basta 1. Dunya Savasi olmak uzere cesitli savaslarda olen Amerikan askerlerine ithaf edilmis Soldier Field'da oynandi. Orjinal yapi Roma mimarisinden esinlenerek tasarlanmisti. Ancak 2001'de stadyumun modernlesmesi surecinde ustune eklemeler yapildi. Olusan komposizyon biraz karisik ve eski binanin uzerine bir uzay gemisi inmis gibi gozukuyor. Ayriyeten 6 Haziran'da kalin uzun kollu ceketle usuten Chicago havasini takmayip tribunlerin tamamini kapatmamalari sacma olmus.


Stada yururken burada ise basladigim ilk binayi cekmeye calistim ama ancak kiyisi kosesini alabildim kadraja. Oldugu kadar. Velhasil Amerika'da dunya kupasi elemesi macindaki en yuksek 2. seyirci sayisina ulasildi (55 bin uzeri). Bunda baska eyaletlerden otobuslerle gelen Hondurasli amigolarin payi cok buyuk. Resimde gordugunuz uzere tribunlerde cogunluk mavilerdeydi. Othello'ya gocmenlik burosu stada baskin yapsa en az 5,000 kisi tutuklanir dedim. Gerci aralarinda monser Honduraslilar da vardi jiplerle maca gelip mangal yapan. Beyazlarin azinlikta olmasi nedeniyle ABD takimi sahaya cikarken yuhalandi. Adamlarda o kadar cesitli ve fazla gocmen var ki kimle nerede oynasalar deplasman oluyor (maviler Honduras, kirmizilar ABD).


Redman'in hatirlatmasiyla Wilson Palacios ve Oguchi Onyewu'yu dikkat ederek izledim. Palacios canli seyrettigim en komple orta saha oyuncularindan biri. Oyun gorusu ve enerjisi ust duzeyde. Tottenham bence 12 m Pound'a ucuza kapatmis. At cigeriyle Ajax altyapisi cikisli gibi pozisyon almayi birlestiren 25 alti diger oyuncular o paranin cok daha fazlasina transfer oluyor. Onyewu ise hem kesici, hem hava topunda kuvvetli, hem de baktigi yere 30 m'lik pas atabiliyor. 27 yasinda, ama stoperlerin 33-35 bandina kadar verimli oynayabildigini varsayarsak yine de saglam transfer olur. Mac zaten Onyewu vs. Palacios seklinde gecti. Palacios topu alip dagitip depar attiktan sonra bosa kacip tekrar kanat degistirirken Onyewu butun serseri toplari alip oyuna sokuyordu. 2. yarinin ortasinda Palacios sakatlanip cikinca Honduras basi kesilmis tavuga dondu zaten. Amerika dandik bir duran topla maci 2-1'e getirdiginde karsilik verecek mecali kalmamisti Honduras'in. Son dakikalarda tartismali bir pozisyonda hakem Honduras'in penaltisini vermeyince demli Honduras taraftarlari taskinlik yapmaya basladi. $7'lik plastik bira bardaklarini yari dolu sekilde ust tribunden alt tribune sallamaya basladilar. Alt kattaki azinliktaki ABD taraftarlari sozlu olarak karsilik verince bu sefer tukurmeye basladi amigolar.


Neyse ki ben ust tribunun hemen altinda oldugum icin bana gelmedi, yoksa dellenip 2'ye karsi 30 bin'lik bir kavgaya yeltenip 300'un devamini "2" olarak cekmek suretiyle hastanelik olabilirdim. O noktada "This is Chicago, euuuuu" dersem belki Dude'larin sempatisini kazanirdim gerci.


Ligde herkes vasatin cok altinda oldugu icin vasatin az alti oyuncu Landon Donovon'dan yildiz yaratmaya calismasini anlayabiliyorum Amerikalilar'in. Ama Bayern Munih'e transferini aciklamak cok zor. Zannediyorum Klinsmann'la bacanak falanlar. Takima cok kultursuzluk disinda birsey kattigini sanmiyorum. Belki eti terbiye etmeden lopcuk halinde izgaralamayi, bir ihtimal de kirmizi isikta saga donmeyi ogretmistir Munih'teki arkadaslarina. Amerika'nin insanogluna kattigi baska birsey aklima gelmiyor, bilen varsa hatirlatsin.

27 Mayıs 2009

Besiktas - Galatasaray: 2-1

Evdeki bilet arsivimden baktim, en son 11 Agustos 2006'da gitmisim Inonu'ye, Bobo'nun 2 gol attigi, Nobre'nin Gaziantepspor'lu Bekir'le yumruklasip oyundan atildigi, 2-1 kazandigimiz maca. O tarihten beri ilk kez Pazar gunu Galatasaray maci icin tribundeydim. Tam 1017 gun gecmis yani Besiktas'i canli canli Inonu'de seyretmeyeli. Ozlemisim.

Stada babamin Fulya'daki evinden yuruyerek gittim. Saat 18:00 gibi Kartal Yuvasi'ndaydim. Amacim ColaTurka'li formaya uyguladigim boykotu sonlandirmak ve stada erkenden girip tribunlerin havasini solumakti. Enine cizgili siyah-beyaz formada karar kildiktan sonra cebimdeki bozuk paralarla da cekirdek alip Yeni Acik giselerinde siraya girdim. Erkenci oldugum icin pek kalabalik degildi. Az onumde konustuklari dilden ya Belcika'li ya Hollanda'li oldugunu cikardigim bir cift vardi, garibanlar Eski Acik yerine Yeni Acik'a gelmisler. Kapidaki gorevli - hakli olarak - onlari alamayacagini soyleyip el hareketleriyle turnikelerden cikip stadin ters tarafina gitmeleri gerektigini anlatmaya calisti. Fakat sirada bekleyen firlama taraftarlar hem "Kari-koca o kadar yoldan gelmisler, bir de stadin cevresinde dolanmasinlar" diye dusundugunden hem de biraz girgir yapmak icin olsa gerek olaya mudahale ettiler. "Al al al" tezahuratlari icinde 15-20 kisi kapidaki gorevliye laf anlatmaya basladilar, 2 kisiden birsey olmazdi ne de olsa. Bu arada ne oldugunu anlayamayan gariban turistlerin saskinliklari her hallerinden belli oluyordu. Neyse, kapidaki arkadas gorev askiyla onlari iceri almamakta diretince turistlere yol tarifi yapmak da bana dustu. Adamcagizla karisi taraftarin geri kalaniyla "Siyah-Beyaz-Sampiyon-Besiktas" cektikten sonra Eski Acik'a dogru yola kuruldular, biz de iceri girdik. Babamin tribun arkadaslarindan olusan grubun geri kalani hala meyhanede oldugu icin kendi basima 2. katta Kapali tarafinda yerimi aldim. Sik sik Inonu'ye gidenler bilirler; mac baslamadan tribunlerin havasindan buyuk olcude belli olur Besiktas'in maci kazanip kazanmayacagi. Kupayi almis olmanin ve ligde son duzluge gelmis olmanin etkisiyle taraftarin havasi bu sefer gayet yerindeydi. Etrafimdakilerin "Fener macinda stadin atmosferi boyle degildi, herkesin uzerinde sanki olu topragi vardi" serzenisleri de bu tezi dogrular nitelikteydi. Sonra takim sahaya cikti. Biz topculari teker teker tribunlere cagirdikca onlar takim halinde gelip bizi selamladilar. Bugune kadar esine rastlamadigim, cok hos bir hareketti bu ve sezonun ikinci yarisindan itibaren takim icerisinde olusan guzel havanin sahaya yansimasiydi. Boyle olunca biz de iyice havaya girdik ve macin beklemeye basladik.


Yer: Inonu Stadyumu
Tarih: 24 Mayis 2009
Besiktas: Rustu, Ibrahim Toraman, Sivok, Gokhan Zan, Ibrahim Uzulmez, Cisse, Ernst (85' Ugur), Tello (46' Yusuf), Holosko, Ekrem, Bobo (74' Nobre)
Galatasaray: Orkun, Sabri, Emre Asik, Mehmet Topal, Hakan, Ayhan, Baris, Arda, Kewell, Nonda, Baros

Yusuf'un sakatliktan tam donmemis olmasi sebebiyle sadece 45 dakika oynayabilecegi dusunuldugunde ideale en yakin kadrosuyla sahadaydi Besiktas. Belki Ekrem yerine hucumun solunda Serdar Ozkan dusunulebilirdi; ancak tahminimce o kanattaki Arda Turan tehdidi ve Ekrem'in bircok pozisyonda oynayabiliyor olusu sebebiyle Denizli'nin tercihi bu yonde oldu. Burada da sikca degindigimiz savunmada Sivok, ortasahada Cisse tercihi de zaten olmasi gerekendi. Galatasaray'da ise Orkun'un kaleye gecmesi disinda tahmin edilen kadro sahadaydi. Agirlikli olarak Arda sagda, Kewell ise solda tercih edilmisti. Nonda da, Lincoln'un yoklugunda, Baros'un biraz arkasinda yer aldi.

Besiktas asagi yukari kupadaki Fenerbahce macinin taktigiyle sahadaydi. Takim oyunu geride kabul ediyor ve her Galatasaray hucumunda 11 kisi ile topun onune geciyordu. Denizli bu taktikle hem ilk devrede savunmayi saglam tutmayi hem de rakibi uzerine cekerek arkada bosalan alana suratli ileri uclusu Holosko, Bobo ve Ekrem'i sokmayi amaclamisti. Galatasaray'in ihtiyaci olmadigi halde galibiyet icin oynamasi bu taktigin duzgun bir sekilde islemesinde onemli rol oynadi. Kupadaki Fenerbahce macinda gordugumuz dortlu savunma ve onundeki Cisse ile oynanan yarim alan savunmasi, yarim adam markajli defans sistemi de bu macta aynen sahadaydi. Bekler Kewell ve Arda'yi ortasahaya kadar takip ediyor, Gokhan Zan ve pozisyona gore Cisse de Baros ve Nonda ile adam adama oynuyordu. Benim cok daha fazla acik vermesini bekledigim bu duzen, iki bireysel hata (27'de Toraman'in ceza sahasinda Gokhan'in acigini kapatmak icin Kewell'i bos birakmasi ve 35'te Uzulmez'in yaptigi sacma pas hatasi ile Baros'un Rustu ile karsi karsiya kalmasi) disinda, takimin topa 40%'tan az sahip oldugu ilk devrede, rakibe firsat tanimadi. Yusuf'un eksikliginde ileride top tutmakta zorlanan Besiktas ise kontraataklardan 3 yarim pozisyon buldu ancak bunlardan yararlanamadi. 41'de serbest vurusta karambolden gelen gol ise buyuk sansti. Besiktas riske girmeden rakibini geride bekleyerek gecirdigi 45 dakika sonunda one gecmisti ve ustune Sivas da evinde 1-0 magluptu. Bu sayede ikinci 45 dakikada da ilk yaridaki oyun planini surdurebilecek ve daha da acilacak Galatasaray karsisinda kontraataklarla etkili olabilecekti. Mantikli olan da buydu.

Ikinci yariya Denizli Yusuf-Tello degisikligiyle basladi. O anda skoru da dusundugumde biraz erken gelmisti bu degisiklik, ancak sonradan ogrendik ki Tello sakatlanmis. Olmasi gereken Yusuf'un Tello'nun yerine ortasahaya gecmesi ve Besiktas'in maca ayni duzende devam etmesiydi. Hatta Yusuf cok etkili oldugu sol forvet destekleycisi olarak da oyanyip Ekrem onun yerine ortasa ucluye gecebilirdi. Ancak takim santrada sahaya dizilince gorduk ki Mustafa Denizli bir kez daha takimin isleyen duzenine comak sokmus ve Ekrem'i savunmanin sagina cekerek besli bir defans olusturmustu. Ekrem ve Uzulmez, Kewell ve Arda ile neredeyse tam saha adam adama oynuyor, Sivok ile Toraman da Nonda ve Baros'tan yakin olana yapisiyor, Gokhan Zan ise bu dortlunun arkasinda 'supurucu' olarak oynuyordu. Denizli'nin sacma sapan mac ici savunma sistemi degisikliklerine ikinci yarinin basinda son verdigini dusunuyordum. Tek yaptigi geri dortlude oynayan isimlerle sikca oynamakti ve bunu da zaten buradan yeterince elestirmistik. Ancak bu rakibin hucum adamlarina birer markajci verip ustune bir de 'supurucu' sahaya surme fikri ilk yarida puan kaybedilen sayisiz macin ortak noktasiydi ve buna boylesine onemli bir macta hem de Galatasaray karsisinda geri donulmus olmasi cok ama cok gereksiz bir kumardi. Ben buna soylenirken tribunun geri kalani "Bu adamin derdi ne? Takim ne guzel onde iste." der gibi onaylamayan gozlerle bana bakiyordu. Ancak onlar da mac baslar baslamaz takimin bozulan ahenginin farkina vardilar. Oyle ki Kewell'in golunun hemen oncesinde Baros'un karsi karsiya kacirdigi (ya da Rustu'nun kurtardigi) 100%'luk gol pozisyonu ve yine hemen sonrasinda Gokhan Zan'in ortasahada kaptirdigi top ustune Ekrem'in cok onemli bir hamle ile arka direkten cikardigi bir baska Galatasaray hucumu sonrasinda yapilan taktik mudahalenin takimi paramparca ettiginin farkina varmak icin de alim olmaya gerek yoktu zaten. Denizli'nin sacma degisikligi sebebiyle, teoride guclenmis olmasi gereken Besiktas savunmasi ikinci yarinin ilk 6 dakikasi icinde ilk yari boyunca yaptigindan daha fazla pozisyon hatasi yapmisti. Bugune kadar en azindan yaptigi hatalardan mac icinde donmek konusunda gayet akilli davranmis olan Denizli'den bu noktada Gokhan Zan veya Toraman'i cikarip yerine Nobre veya Serdar Ozkan'i almasini, ya da en azindan Ekrem'i tekrar sol kanada surmesini bekledim. Ancak bu da gerceklesmedi ve oyunun kontrolu tamamen Galatasaray'a gecti. Artik zaman daraliyordu ve Sivas'tan gelen iki gol haberiyle takima beraberlik de yetmez hale gelmisti.

Tam bu anda, taraftar da artik soylenmeye baslamisken, Yusuf'un enteresan golu geldi. Rustu degaj yaparken sakatlanmis, bunu hakeme isaret ediyordu; ancak Galatasaray oyuna devam etti ve savunmada top Ibrahim Uzulmez'de kaldi. Ibrahim'e tum stad topu disari atmasi icin bagirirken Rustu'nun sakatliginin farkina varmamis olan 'Deli Ibo' topu ileri Yusuf'un onune dogru rastgele vurdu ve Yusuf'u Emre Asik ile basbasa birakti. Emre mac boyunca sayisiz sefer yaptigi gibi topu ileri vursa yine pozisyon olmayacakti; ancak o da ayak ici bir pasla topu oyunda tutmak istedi ve bunu basaramayinca topu Yusuf'a kaptirdi. Topu 40 metre suren Yusuf, Mehmet Topal'in da hatasiyla bombos kaldi ve topun dibine girdi. Televizyondan daha sonra gordugumuz uzere Orkun'un mudahalesi olmasa disari gidecek olan bu top kalecinin koluna carparak tekrar Yusuf'un onune dustu ve O da topu bos kaleye yuvarlayarak maci 2-1'e tasidi. Mac berabere giderken Galatasaray'in savunmasini bos birakacak kadar Besiktas'in uzerine yuklenmesinden tutun, iki takimin da Rustu'nun sakatligini gormemesi ve uzerine yapilan 2 bariz savunma hatasi ile bir daha esine az rastlanacak bir gol oldu bu. Son donemde Mustafa Denizli'ye 'sansli' diyenlere karsi yogun bir tepki var, ama kimse kusura bakmasin, ne oyunun gidisatiyla ne de Besiktas'in taktigiyle aciklanamayacak bir goldu bu ve ayni mac 100 kere oynansa bir benzerini daha gorecegimizi dusunmuyorum. Fanatik skor yazarlari Mehmet Topal'a carparak giren ilk gol icin bile "Ceza sahasina o kadar orta yaparsaniz elbet top birisine carpip kaleye girer" diyebilir belki, ancak atilan ikinci golun sans olmadigi konusunda beni ikna edebilecek bir tek kisi oldugunu dusunmuyorum.

Takimin cok onemli bir maci kazanip sampiyonlugun esigine geldigi bir gunden sonra Denizli'yi daha da fazla elestirmek istemiyorum; ancak bana kalirsa macin ikinci yarisinda kaybetmek icin elinden geleni yapmistir. Mesela Turkiye'nin hal-i hazirda en formda oyuncusu olan Holosko'ya mac boyunca Hakan Balta'yi kovalatmis olmasinin uzerinde durulmalidir kesinlikle. Hatta liberolu sisteme dondukten sonra bu gorevin Sivok yerine takimin pozisyon bilgisi en dusuk savunma adami ve en onemli ozelligi iyi bir kesici olmak olan Gokhan Zan'a verilmis olmasi da incelenmelidir. Ancak sonucta Besiktas herseye ragmen bir sekilde kazanmistir ve malesef bizim ulkemizde kazanan ne olursa olsun herseyi dogru yapmistir.

Bir paragraf da Galatasay’li Sabri ve macin hakemine ayirmadak lazim. Sabri hakkinda zaten cok yazildi cizildi, kendi taraftarlari dahi son derece itici buluyorlar bu adami. Gerci ona da cok kizmamak lazim, ‘Imam Osurursa Cemaat Sicar’ sendromunun bir baska kurbanidir lakin kendisi. Yine de ilk devrenin sonunda, Tello hala yerde yatarken, yani topu alsa dahi oyunu baslatma sansi yokken Holosko’ya neden saldirdigini anlamak mumkun degil. Biz stadda ters tarafta kalmis da olsak, Sabri’nin Holosko’ya DigiTurk kameralarina yansiyandan daha fazlasini yaptigini ve bu yuzden 4. hakemin de sahaya girdigini gorduk. Goruntulerin bu kadar kisa kesilmis olmasi DigiTurk adina buyuk bir yayincilik hatasidir. Ancak gelelim hakemin bu pozisyonda kart kullanmama kararina. Buyuk ihtimalle yardimcisina uyarak hareket etti. Ancak – Sabri Holosko’ya vurmamis bile olsa – oyun durmusken ve daha bir sure baslama sansi yokken, 15-20 metre rakip takim oyuncusunun uzerine kosup yapilan bu tarz agresif bir hareketin cezasinin en az sportmenlik disi harekketten sari kart olmasi gerektigini dusunuyorum. Bu hareketi ‘derbi atesi’ ya da ‘topu bir an once alip oyunu baslatma istegi’ gibi gerekcelerle de aciklayamiyorum. Bir de su soruyu sormak lazim tabii ki: Holosko orada Sabri’nin tahrikine uyup ona bir yumruk atsa hakemin karari ne olacakti? Ben soyleyeyim, Sabri’ye tahrik ve sportmenlik disi hareketten ikinci sari kart, Holosko’ya da direk kirmizi kart cikardi. O yuzden daha fazla birsey soylemek gereksiz. Holosko’yu da sakin kalmayi basardigi icin tebrik etmek lazim ayrica, tribunde “Pascal olsaydi da su Sabri’nin agzini burnunu kirsaydi” diyen cok vizyon yoksunu akilsiz adam vardi nitekim. Hakemin eyyam kokan diger yanlis kararlari da Ernst’i ve Emre Asik’i oyundan atmamis olmasiydi. Durum boyle olunca insan istemeden maci 11’e 11 bitirmeye sartlanmis oldugunu dusunuyor. Yusuf’un hakemi aldattigi gerekcesiyle sari kart gordugu pozisyonla ilgili de yorum hatasi diyerek gecmek istiyorum. Eminim pozisyonu daha iyi bir acidan gormus olsa idi karari en kotu ihtimalle oyunu devam ettirip Yusuf’a sari kart cikarmamak olurdu.


Neticede son haftaya 2 puan ve 2 (hatta gol sayisi sebebiyle 3) averaj farkla lider giriyor Besiktas. Kumede kalmayi garantilemis Denizlispor karsisinda alinacak bir beraberlik bile buyuk ihtimalle sampiyonluk icin yeterli olacak. Keza Sivasspor ve Trabzonspor’un maclari hic kolay degil. Takimin ates hattinda performansi yukselen ender isimlerinden biri olan Yusuf’un eksikligi buyuk handikap olsa da bu saatten sonra kim oynarsa oynasin fark etmemesi lazim. Mustafa Denizli deneyerek buldugu ideal kadro ve sistemde cok buyuk degisikliklere gitmezse, Besiktas deplasmanda istedigi skoru alip sampiyon olacaktir.


Besiktas – Galatasaray: 2-1
41’ (1-0) Mehmet Topal (kk)
49’ (1-1) Kewell
59’ (2-1) Yusuf


Not: Biraz eve gidip Amerika'ya donus icin bavul yapmam gerektigi, biraz da yonetimin Inonu’nun yikimina bu yaz baslayabilecegine inanmadigim icin stadda veda turuna kalmadim. Ancak olur da yeni projeye baslarlarsa da efsane staddaki son maca gitmis olmak guzel bir ani olacak.

22 Nisan 2009

Atlanta Hawks - Miami Heat


Atlanta Hawks - Miami Heat serisinin ilk macini yerinde seyredecegimden burada soz etmistim. Atlanta Olimpiyatlari icin insaa edilen Olimpiyat Parki'nin icinde bulunuyor Atlanta Hawks'in salonu Philips Arena. Basketbol macliarinda 19,445, Buz Hokeyi maclarinda 18,545 kisilik kapasitesi varmis bu salonun. Hersey dogru duzgun planlandigi icin mac saatlerinde dahi trafik problemi yasamiyorlar. Hemen yanindaki Amerikan Futbolu stadi Georgia Dome ile garajlari paylastiklari icin otopark sorunu da yok. Metro ve otobus ile gitme sansiniz da var ancak macin Pazar aksami olusu sebebiyle biz araba ile gittik. 20:00'deki mac icin 18:45 gibi evden ciktik ki maca erken girelim, playoff havasini iyice soluyalim diye. Saat 19:00 gibi salondaydik, arabayi park ettik, yemegimizi yedik, birer tane t-shirt aldik saat 19:45 gibi koltugumuza sorunsuz bir sekilde oturmustuk. Ben Philips Arena ve yani basindaki CNN Center'dan olusan kompleksi cok begendim. Gerek 50 cesit restorani, gerek hediye, forma vs. alabileceginiz 10 adet magazasi ile adeta para basiyor adamlar. Bizim Kartal Yuvalari halt etmis yaninda malesef. Inonu Stadinin altindakinden 20 tane dusunun, toplam kapasite o kadar asagi yukari - restoranlari saymadan.


Salonun yerlesim planini yukarida goruyorsunuz. Alt taraflar cok pahali oldugu icin biletimizi 309 numarali bolgeden aldik, ancak yine de bizim bolumde onden 3. sirada oldugumuz icin gayet tatmin olduk. Bunda salonun son derece dik insa edilmis olmasinin da payi buyuktu tabii ki.

Bu arada planim bir suru resim cekip onlari buraya koymakti. Ancak mac gunu fotograf makinem bozulunca telefonumun dandik kamerasina kaldim. Yine bir suru resim cektim ama sadece 3-4 tanesi adam gibi cikti. O yuzden yukaridaki resmi internetten bulmak durumunda kaldim. Ancak asagida gorecekleriniz benim tarafimdan cekilenler.



Buraya kadar hersey mukemmel - 1 saat icinde evden cikip yemegimizi yiyip alisverisimizi yapmisiz, salonda koltugumuza oturmusuz - sonra takimlar tanitildi. Rakibi yuhaladik, bizim cocuklari alkisladik, mac basladi. Ilk hucumda Mike Bibby 3'lugu atinca bizim oldugumuz taraftan karsiya baktim ve koltuklarin yarisinin bos oldugunu gordum. Normal sezon maclarinda gayet normal bir durumdur aslinda ilk ceyrek, hatta ilk yari boyunca bos kalan koltuklar. Ancak takimin ilk playoff macinda boyle birsey beklemiyordum acikcasi. Her neyse, ikinci ceyregin basina dogru Atlanta oyuna agirligini koydu ve iyi savunma ile Wade'i de sindirerek 8-10 sayi one firladi. Tribunlerde yine bir hareketlenme yoktu. Sadece salon ici anonsun zorlamasiyla "Defense" diye bagirdilar arada bir o kadar. Bir de Josh Smith canavarinin potayi paramparca eden smaclarindan sonra uyduruk sevinc gosterileri... Cok net soyluyorum su yukarida gordugunuz bolumlerden sadece bir tanesini bizim Kapali ya da Yeni Acik'tan doldursaniz o 19,445 kisiden fazla ses cikarirlar.


Neticede Atlanta, mactan onceki isinmalar sirasinda dahi ciddiyetsizligi her halinden belli olan Miami'yi 90-64 ile adeta paramparca etti. Biz de aliskanliktan son 6:17'yi beklemeden erkenden kactik. Mac sonrasi trafigine takilmamak icin. Hic de gerek yoktu gerci ya neyse.

Cok merak ediyordum bunca yildir. Yerinde gidip gormus oldum. Mac gunu aktivitelerinden cok memnun kalmakla beraber, mac sirasinda bekledigim, hayal etmis oldugum keyfi alamadim. Haksizlik da yapmayayim, oyunun erken kopmasinin da bunda etkisi buyuktu. Ancak sunu rahatlikla soyleyebilirim ki Amerikalilar basketbolu bizim futbolu sevdigimizin 10%'u kadar sevmiyorlarmis.