29 Mart 2009

BJK & 4-3-3

Besiktas’a son 10 yildir envai cesit hoca gelip bilimum formasyon ve oyuncu kombinezonu denedi. Zannediyorum Inonu'ye ugramayan tek ekol Hollanda kaldi. Belki bunda Guus Hiddink’in Fenerbahce’den kovulduktan sonra kankalarina yaptigi “Rusya’ya gidin, Kore’ye gidin, Avustralya’ya gidin ama Allah icin Turkiye’den uzak durun” telkininin bir etkisi vardir. Cruyff’un olmazsa olmazi 4-3-3’un biraz Italyanlastirilip cirkeflestirilmesiyle ideal format yakalanabilir bence. Geride yay seklinde ataga katilan beklerle donatilmis bir 4’lu, orta sahada pozisyon bilgisi olan 3 hamal ve ilerde kisa mesafede cabuk, ayagi pas yapabilen bir forvet hatti. Hollanda’da orta 3’luden bir tanesi genelde citkirildim teknik adam oluyor (Van der Vaart gibi). Italyanlastirma surecinde bu elemanin takoz ve sezonda 10 sari kartlik olmasi taraftariyim.

Besiktas’a uyarlarsak Cisse-Ernst-Serdar K. oyuna hakim olabilecek sertlikte ve topu tutabilecek oyun zekasinda. Bu kadar hoca gelip gecti bu tip kemikli orta sahaya bir tek Lucescu zamaninda Guinti-Pancu-Tayfur ile yaklastik. Herkes G-T birlikteligini gordugunu soyluyor Ernst-Cisse’ye bakinca. Ama ortasinda tamamlayici/yardimci biri yoksunken bu ikili yildizsiz bir geceye benziyor, nitekim anlamli bir kelime bile cikmaz bas harflerinden ortada ucuncu bir harf olmayinca.

Direncli orta sahanin en buyuk getirisi takimin geri kalan kismina esneklik kazandirmak. Ileri 3’lu gezerek ve rakibin dengesini bozarak uretkenlik saglayabilir. Bekler ileri cikarsa yerleri doldurulabilir. Belki orta sahanin hanesine asist + gol olarak cok centik atilmaz ama su an edilgen durumdaki pozisyonlardan cok daha fazla sonuca gidilebilir. Mesela su an itibariyle Besiktas’in kanat akini Tello’nun iceri kacip 30 metreden sut cekmesinden ibarettir.

Ozetlemek gerekirse idealimdeki kadro (yabanci kisitlamasi olmasa keske) Hakan – Toraman, Sivok, Zan, Ekrem - Cisse, Ernst-Serdar K. - Bobo, Holosko, Tello. Sanli Kaptan’dan Bobo’nun pozisyonu icin kufur yiyebilirim ama onun besleyici ozelligini ve Holosko’nun deparlarini en iyi boyle degerlendiririz bence.

Orta 3’luden donusumlu olarak biri her atakta ileri cikmali, keza bekler de ciger patlatana kadar kanatlardan yardirmali. Forvetlere de rakip defansi ileri cikarmamak ve top geldiginde ilerde tutmak dusuyor. Toraman’la Zan arasina mutlaka baktigi yere top atan toplayici, libero tarzi stoper lazim. Sivok’un kesiciligi Zapo kadar olmasa da oyun bilgisi ve teknigi daha ustun oldugu icin onu tercih ettim. Delgado’nun bileklerine hastayim ama fizikman hala 16 yasinda. Bu haliyle gerektiginde 60’tan sonra cilingir olarak rotasyonda yer bulabilir. Ondeyken de oyuna girdiginde tempo ayarlayici olarak pas dagitir, top tutup faul alir.

Takim kadrosu baskana olan $50m borcun getirisi olarak kalbur ustu duzeyde. Aslinda kriz yonetimi beceriksizligi ve istikrarsizlik olmasa herhangi bir hoca en siradan 4-4-2’yi yazar tahtaya, alir yerli kupalari. Nasil olsa rakipler geri kosuyor, sen dursan yeter. Ama ustune koyarak ilerlemek ve Avrupa’da surprizlere imza atmak istiyorsak o zaman kuvvetli orta sahali duzenle bir yerlere varabiliriz. Ne de olsa Serdar, Bobo, Holosko, Toraman gibi hala futboluna cok sey katacak potansiyelde oyuncular var. Ilhan Mansiz’in 26 yasinda yaptigi asamayi gordukten sonra Toraman’in bile ustunde durursa orta yapmayi ogrenebilecegini dusunuyorum. Tello, Cisse ve Ernst’in mevsimi gecince de altyapidan beslemek sartiyla benim kafamdaki BJK budur.

27 Mart 2009

Berbatov'un 7-7'si


Bu bir gecirme yazisidir. Bazi yerlerde abartabilirim.

Zamaninda Daum’un Leverkuseni’ne yakistiramadigim Berbatov her seferinde kulubune para kazandirarak once Tottenham’a, sonra da Manchester United’a transfer oldu. Gerci ben ona Manchester’a transfer olamazsin demedim, nitekim Quinton Fortune da olmustu.

Once adamin ozelliklerine bakmak lazim. Yapili, topa basip takimina zaman kazandirabilen ve hava topu alabilen ortalama bir forvet. Rakip takimin kornerini kafayla cikaracak kadar da caliskan. Ozetlemek gerekirse 0.90’la carpilmis bir Taner Gulleri. Gozle gorulur en ustun yani Mercedes CL arabasi. Ona da pintiliginden benzini kendi koyuyor uc bes kurus bahsis vermemek icin.

30+ milyon Sterlin’e gittigi takim benim hayatim boyunca seyrettigim en yipratici ve dagitici takimdi. Man Utd kalabalik ve cok kosan orta sahasiyla top kapinca Nani, Ronaldo, Tevez, Rooney, hatta rotasyonda oldugu zaman Park Ji Sung ileri deparla cikip duvar paslariyla veya top surerek rakip defansin kimyasini bozuyordu. Seyrettigim hic bir takim, ki bunlara muhtelif Barca kadrolari, Capello’nun Milan’i ve Mourinho’nun Chelsea’si dahil, bu kadar acimasiz degildi. Kazanmadik kupa birakmadilar nitekim. Berbatov girince hizli adamlardan biri kesik yemek durumunda. Bu da takimin hizini dusuruyor. Buna ilaveten Giggs de yeni yeri olan ortasahanin gobegine gecince Man Utd vites kucultmus oldu. Burdan Sir’e “Giggs’le Berbatov yan yana oynamaz” kalibini iletiyorum.

Elbet Sir’un bir bildigi vardir. Sonucta Berbatov eldeki elemanlarin hepsinden farkli bir oyun yapisina sahip. Ama o bonservisle alabilecek o kadar fazla forvet var ki Man Utd’in neden Berbatov isini inada bindirdigini anlamadim. Berbatov’un da Sir’e gidip “hocam cok sagol, ben bu kadar para etmem yazik gunahtir” demesi lazim ama demek ki adam da degil kendisi. Zaten Andy Garcia’ya benzemesinden anlamistim ne kadar capulcu ve serefsiz oldugunu. O dallama da kronolojik olarak Robert De Niro, Marlon Brando ve Al Pacino’nun oturdugu koltuga niyetlenmis, once kuzeniyle yatmis sonra da kolpa bir eskiyanin onu vurmasina izin vermisti. Ensest okuz. Rolunun adami. Ayriyeten omurgasiz aktorlerin bir araya gelip kendilerini racon sandiklari Ocean’s 11+2 filminin tum kadrosu falakadan gecirilmeli. Andy Garcia’nin kotu aktor olmasi Berbatov’un capsizliginin kanitidir.

Netice itibariyle Berbatov dusesten de ote, 7-7 atmistir. Kadinlari anlayan yazar olmam Ali Tandogan’in Besiktas’ta ve Berbatov’un Man Utd’da nasil oynadiklarini cozmemden daha buyuk ihtimal.

Tavsan daga kustu. Dag topcu degil.

Tottenham Hotspur'un Yeni Evi


Northumberland Development Project - Evet projenin adi bu. Insanin meslegi Insaat Muhendisligi, en onemli hobisi de futbol oldugu zaman stadyumlara ayri bir ilgisi oluyor haliyle. Tottenham Hotspur da Everton ve Liverpool gibi icinde bulundugumuz global krizden once yeni stadyum icin heveslenip daha sonra da finansman problemleri sebebiyle projeyi askiya alanlardandi. Ancak, bugun Guardian'da okudugum bir habere gore 60,000 kisilik yeni evlerinin insaatini yeniden gozden geciriyorlarmis.

Finans Direktorlerinin aciklamasina gore cimento ve celik fiyatlarindaki global dusus sonucunda 300 Milyon Paund civarinda hesap ettikleri insaat masraflarinda 40 Milyon Paund'luk bir azalma ongoruyorlar. Haberde yer almasa da eminim ki insaat sektorundeki genel kuculmenin ve bu sebeple dusen kar marjlarinin da bunda buyuk etkisi vardir. Anladigim kadariyla yerel yonetimden de "bolgeye hareketlilik kazandirma" adi altinda ciddi bir yardim alacaklar. Boylesi donemlerde ekonomiyi canlandirmak icin devlet harcamalarinin da arttigi goz onunde bulundurulunca dusunulenin ve korkulanin aksine bu tarz bir projeye baslamak icin iyi bir firsat yakaladigini dusunuyorum Tottenham'in. Sahip oldugu prestij sayesinde her daim disaridan sicak para girisinin bir sekilde saglandigi bir sektor olan futbol (Arap Seyhleri - Manchester City, Rus Petrol Milyarderleri - Chelsea, Ispanyol Hukumeti - Real Madrid, Nato Muteahitleri - Fenerbahce, Tupcu - Besiktas vs.); bu tarz ciddi ekonomik krizlerden dahi diger marketlere nazaran cok daha az etkileniyor. Zaten bu yuzden Ocak ayi transfer doneminde bonservis ucretlerinde ciddi bir dusus, piyasada herhangi bir durgunluk gozlemlemedik mesela.

Tottenham'in da bahsi gecen Ocak ayinda harcadigi paraya bakildiginda da (Robbie Keane, Jermaine Defoe, Wilson Palacios, Pascal Chimbonda yaklasik 40 Milyon Paund'a mal oldu) maddi olarak zor durumda olduklarini soylemek cok mumkun degil ayrica. Eger yeni stadlarini insa etmeye gercekten kararlilarsa, dislerini sikip Arsenal gibi 1-2 sezon fazla transfer yapmadan ellerindeki genc ve potansiyeli yuksek kadroyla devam edip, gereken parayi Premier League yayin gelirlerinden uc asagi bes yukari cikarabilirler kanimca. Ayrica Tottenham gibi bir Londra takiminin bu tarz heyecan verici bir proje icin sponsor bulmakta zorluk cekmeyecegini de belirteyim.

Bu arada projenin konsept cizimlerine bakarken dikkatimi cekti. Yeni stada kademeli gecis planlari, Besiktas'in Yeni Inonu Stadi projesi icin de uygulanabilir belki. Arazi bu kadar elverisli olmasa da yeni acik arkasindaki bolge uygun olabilir. Tabi mumkunse bu yonetim yapmasi o insaati - yine yuzlerine gozlerine bulastirirlar buyuk ihtimalle.


Projenin basladigi ilk sezon, maclar White Heart Lane'de oynanirken yeni tribunlerin 75%'i insa edilecek.


Ilk sezonun sonunda iki stad arasinda kalan kale arkasi tribunler yikilip, yeni stadin cimleri yerlestirilecek. Bu noktadan sonra yeni sezonla beraber takim yeni sahasinda mac oynamaya baslayacak. Yeni stadin 75%'lik kismi White Heart Lane'den buyuk olugu icin bir hasilat kaybi da soz konusu degil.


2. sezonda takim maclarini yeni stadinda oynarken White Heart Lane'in yikimi tamamlanacak.


Geri kalan 25%'lik bolumun de tamamlanmasiyla Tottenham maclarini yeni evinde, tam kapasiteyle oynamaya baslayacak.

24 Mart 2009

Blog Traktoru - 19


Kapasitesinin tamamini vazifesini yerine getirmeye kullanan makinelere ve insanlara nedense hep hayranlik duymusumdur. Magrur bir gurur olsa gerek elinden gelenin en iyisini yapmak. Kalitesiz dizelle simsiyah duman cikararak topragi ekip bicen emektar traktorler gibi. Bizim bloga yazi yazmak icin kullandigim bilgisayar da iste boyle saygi duydugum buyuk bir camia.

Laptoplara oldum olasi kilim. Linderoth gibi kolay bozulup zor tamir oluyorlar ve satin almak icin ederinden fazla para vermek gerekiyor. Ben de memlekete getirip goturebilmek icin laptoptan buyuk ama pratik olsun diye satilan en ufak kasayi aldim, bilgisayar muhendisi inek arkadaslara (cok delikanli bir hintli/beyaz duosu) yatakhanede en kral parcalarla bir bilgisayar toplattim. 5 sene once zamaninin en fuleli teknik aksamina sahipti ve toplam maliyet de cuziydi.

Fotografta goruldugu uzere artik yogun bakimda kendisi. Kucuk kasasindan dolayi hava sirkulasyonu olmadigindan surekli isinip iptal oluyordu. Onun icin once cabriolet haline getirdim. Baktim kesmedi ic organlarini cikardim. Hala sogutma problemi olunca fani dayadim kendine geldi. Gidip yenisini almak da var ama artik tonlarca GB muzik indirmis, universite odevlerimdeki copy-paste hullesine alet olmus traktoru elden cikarmaya elim gitmedi. Futbloglari da onla kesfettim, kendi blogumu da onunla yazacagim. Vefa Chicago’da bir semt nitekim.

Aleti futbola baglarsak kendisi Redman’in benzetmesiyle Ibrahim Uzulmez’in elektronik versiyonu. Delinho’nun da arada tekledigi, Ali Tandogan’dan kafa yedigi, Kazim Kazim Kazim tarafindan maymun edildigi, Yattara’ya karsi mavi ekran vermisligi vardir. Ama kicini rakibe dayayip faul almaya ve kafasini onune egip son cizgiye inmeye devam etmistir. 35 yasinda hala kanadini kapatip rakibin sag acigini karsi yari alana itebilen cok az bek vardir. Deplasmanlarda, ozellikle kotu zeminde tahtaya adini yazacagim ilk topcudur.

Deliredur guzel insan (bknz video dk. 3:35, kapalidan canli seyrettim), bacagin kopana kadar ilk 11’imde her zaman yerin var.

Ucan Adam Scholes



Bir turlu aklimin almadigi olaylardan biri su Paul Scholes'un Fulham macinda yaptigi. Scholes gibi hayati boyunca on direk, arka direk beklemis bir adam nasil olur da kafasinin uzerinden gecen ilk topu ucarak kurtarir anlayamiyorum. 'Sir' Alex Ferguson'un Scholes'a sahip cikmaya calisirken soyledigi gibi refleksle aciklanabilecek bir durum da degil bana gore. Hayir Scholes kaleci degil, basketbolcu degil, voleybolcu degil hani uzerinden gecen her topa ucmak gibi bir reflekse sahip olsun. Bunca zamandir izlerim kendisini, bir kere de orta sahada ziplayip da topa cift el daldigini gormedim.

Takiminiz ondedir, macin son 5-10 dakikasidir, top da kafayla cikaramayaginiz kadar yukari gidiyordur o zaman anlayabilirim atilmak ugruna topu kurtarmayi. Ama Scholes gibi, oldum olasi takiminin en kisa 2-3 adamindan biri olmus ve bu yuzden de yillardir direk dibinden ayrilmamis bir adam (hic yoksa 1000 kornerde on direk, arka direk bir tanesini almistir bu gune kadar) nasil olur da macin 15. dakikasinda takimini bu kadar kolay eksik birakabilir anlayamiyorum. Hayir, bari golu kurtarsa. Ortaya cikan sonuc da penalti - yani vurusun 20% civarinda olan kacma sansi ugruna takimini 10 kisi birakti bu haftasonu Scholes. Macin 11'e 10 devam eden kisminda Manchester United'in kacirdiklarini da gorunce bu hatasinin 3 puana mal oldugunu soylemek cok da zor degil acikcasi.

Ilk yardim egitimi aldiysaniz bilirsiniz, her sabah kalktiginizda kendi kendinize bir karar vermeniz gerekir. Olur da bir kazaya sahit olursaniz insiyatif alip yardim edecek misiniz - yoksa sorumlulugu baskalarina mi birakacaksiniz? Kriz aninda yukselen adrenalinin de etkisiyle zorlasan karar verme islemini kolaylastirmak icin bulunmus harika bir cozum bu. Bizim korner meselesi de buna benziyor: Korner atilirken direkte bekleyen adamlarin karar vermeleri lazim kendi kendilerine - ya da mactan once teknik direktorleriyle; top kaleye giderken atilma pahasina mudahale edilecek mi, yoksa topun kaleye gitmesine izin verilip maca 11'e 11 devam mi edilecek? Belki o zaman bu tarz sacma hatalarin biraz daha onune gecilebilir, ne dersiniz?

22 Mart 2009

Sivasspor-Besiktas: 1-1


Tarih: 21 Mart 2009
Yer: Sivas 4 Eylul Stadyumu
Besiktas: Rustu, Ekrem, Ibrahim Toraman, Zapotocny, Ibrahim Uzulmez, Sivok, Ernst, Tello, Yusuf, Holosko, Bobo
Sivasspor: Petkovic, Sylla, Sedat, Bilica, Murat Sozgelmez, Ibrahim, Sezer, Musa, Tum, Murat Erdogan, Mehmet Yildiz

Ligin bitimine halen 9 hafta olsa da kazananin sampiyonluk yolunda cok onemli avantaj saglayacagi bir macti. Fenerbahce ve Trabzonspor'un puan kaybetmesi galibiyetin olasi getirilerini daha da arttirirken ayni zamanda olasi puan kaybiyla olusabilecek stresi de en aza indirgiyordu. Kadrolar aciklandiginda Cisse yerine Zapotocny ve Delgado/Nobre yerine Yusuf/Holosko tercihleri dikkat cekiciydi. Mustafa Denizli belli ki kotu zeminli Sivas 4 Eylul Stadinda, cogunlukla guclu ve mucadeleci oyunculardan kurulu Sivasspor karsisinda, Sivok'u ortasahaya cekerek takimin direncini arttirmayi planlamisti. Nobre yerine Holosko'yu oynatmak ise boyle bir deplasmanda -ozellikle gecen yil ayni sahada oynanan mac hatirlandiginda- oldukca mantikliydi bana gore. Bu tercihin sonucunda yabanci sinirlamasi sebebiyle Delgado'ya yer kalmiyor, onun yerine de takimda kendisinin tek direkt alternatifi olan Yusuf forma giyiyordu.

Cisse yerine Zapotocny tercihinin belirli getirileri oldugu gibi onemli goturuleri de oldugu inancindayim. Oncelikle Toraman-Zapotocny ikilisi ne kadar formda olurlarsa olsunlar bana guven vermiyorlar. Ikisi de direkt gol ile sonuclanan bir hata yaptiginda cogumuz sasirmiyoruz mesela. Bunun disinda ikisi de hizli, cevik, ve kuvvetli stoperler olmalarina ragmen pozisyon bilgileri yan yana oynamak icin yeterli degil kanimca. Ikisi de ancak iyi birer "tamamlayici stoper" olabilir fakat Besiktas gibi bir takimin "defansif lideri" asla. Bunlara ilaveten ikisi de topla cok hasir nesir olmadigindan bu ikilinin gobekte oynadigi, Ibrahim Uzulmez'in de solda forma giydigi bir dortluyle geriden oyun kuramiyor Besiktas malesef. O yuzden Sivok saglikli oldugu surece bu takimin defansina yazilmasi gereken ilk isimdir bence. Tabi ayni tercihin bir de ortasahaya etkisi var incelenmesi gereken. Cisse bu takimin nerede duracagini, nereye top atmasi gerektigini bilen ender oyuncularindan bir tanesi. Monaco ile Sampiyonlar Ligi finaline giden yolda neredeyse her macta forma giymis ve bu tecrubesiyle sampiyonluk stresinin takimin uzerinde etkisini arttiracagi su haftalarda ayri katkilar yapabilecek bir isim. Bir defansif ortasaha oyuncusu icin biraz yumusak oldugu dusunulebilir ancak Ernst ile bu acik kapatilmiyor mu zaten?

Her neyse, ilk yariya gelelim. Sivasspor'un hizli basladigi macta ilk 20 dakikadan sonra Besiktas oyunda dengeyi sagladi ve kazandigi kornerlerle etkili de oldu. Ancak her yonuyle beraberlik kokuyordu karsilasma. Ilk yariya dair notlarim Sivasspor'un -bunlari gole cevirememis olsa da- Besiktas savunmasi arkasina 3 kere sarkmayi basarmasi, Besiktas'in, belki zeminin de etkisiyle, geriden top cikaramiyor olusu, oynanan uzun toplarin da fizikli Sivasspor stoperlerinin ozellikle Bobo ve Holosko'ya ustunluk saglamasi sonucu Besiktas adina poziyona donusmemesiydi. Bunun disinda Tello'nun cok yardim etmedigi "aciktan bozma bek" Ekrem iyi niyetine ragmen Murat Erdogan gibi vasat bir oyuncu karsisinda zor duruma dusuyor, Besiktas'in sag tarafinda boylesi sikisik bir mac icin onemli sayilabilecek aciklar veriyordu. Boyle olunca ileri cikamayan Ekrem, Tello'nun o bolgede acabilecegi kanallari da kullanamiyordu. Bir not da Yusuf icin duseyim, mac boyunca oldukca hareketli ve etkiliydi. Kendi futbol karakterine cok ters saha sartlarina ragmen Besiktas'in ileride top tutmasini sagladi ve kendisini Delgado'nun yerine tercih eden Denizli'nin guvenini bosa cikartmadi. Itiraf etmeliyim ki geldigi gunden bu yana buyuk soru isaretleri var kafamda Yusuf ile ilgili. Ancak bu mactaki performansini onumuzdeki 9-10 macta da iyi kotu surdurebilirse -bu sezon icin- iyi bir transfer oldugunu soyleyebilirim. Her ne kadar "sezonda 3-4 mac alsa yeter" tarzi transferlere cok karsi olsam da Besiktas'in, bu baskanla devam ettigi surece, bizim ideallerimize uygun bir sekilde yonetilmeyeceginin de farkindayim. Hal boyleyken de Yusuf-Aydin takasi gibi mevzulara takilmamaya, sadece sahadaki futbola bakmaya calisiyorum.

Oyleyse, oradan devam edelim. Ikinci devre Sivasspor'un goluyle basladi. Ilk yari cok bariz bir sekilde gorulen sag kanattaki savunma arizasi bu sefer oraya Murat Erdogan'in degil de Mehmet Yildiz'in girisi ve Musa-Tum ikilisinin guzel capraz kosusu ile gole donustu. Bu noktada Sivasspor'u da tebrik etmek lazim, attiklari, basma kalip tabirle "cok calisildigi belli olan" bu gol ligdeki pozisyonlarinin sans olmadigini teyit eder nitelikteydi. Besiktas'in sansi beraberlik golunu erken bulmasi oldu. Yusuf yine kenara deplase olup 2 kisiden siyrildi ve bosa cikan Tello'ya kesti. Tello da artik alistigimiz ceza sahasi yayi civarindan attigi gollere bir yenisini daha ekledi. Golden sonra ortasahalar biraz dustu ve mac 15 dakika kadar hizlandi. Bu arada Besiktas Holosko-Delgado ve Bobo-Nobre, Sivasspor da Tum-Balili, Musa-Mohammed Ali, ve Murat Erdogan-Kamanan degisikliklerine gitti. Sivas'in 3 santrafora donusune Mustafa Denizli'nin cevabi Sivok'u savunmanin arasina cekmek ve bekleri biraz daha one cikarmak oldu. Burada Holosko'ya bir parantez acmak istiyorum. Holosko karakteristik ozellikleri itibariyle (surat, devamlilik, dribbling kabiliyeti) 3'lu forvetin ideal kenar oyuncusu profili cizse de Besiktas'in oyunu rakip yari sahaya yikamadigi dis saha maclarinda kaleden uzak kaldiyor ve ic sahada cok is yapabilecek bu dizilis etkisini yitiriyor. Bu da Holosko'nun yipranmasina yol aciyor. Bu pencereden bakinca Holosko-Delgado degisikligi yerine iki stoperin kucaginda kaybolan Bobo oyundan cikabilir ve Holosko ileri uca gecebilirdi diye dusunuyorum. Her neyse, Bobo'nun yerine Nobre de oyuna girip rakip stoperleri hirpalamaya ve faul almaya baslayinca Besiktas oyunda daha etkin gozuktu. Ancak bu statik duzenle duran toplar ya da uzaktan ekstra bir sut disinda gol atmasi cok zordu Besiktas'in ve nitekim mac da 1-1 sona erdi.

Neticede guzel bir mac oldu. Tabiri caizse de ne sis yandi ne kebap. Besiktas acisindan bakildiginda Sivas deplasmaninda 1 puan tatmin edici. Cok fazla milli oyuncumuz olmadigi icin onumuzdeki 2 hafta cok onemli bir firsat. Tahminim Mustafa Denizli'nin bu donemi iyi degerlendirecegi, ideal kadrosuna karar verecegi ve Kayserispor macinda gorecegimiz 11'in buyuk ihtimalle sezon sonuna kadar korunacagi.

Artik son duzluge girdik... Bu noktadan sonra teknik-taktikten ziyade takimlarin karakterleri, hocalarin tecrubesi ve kriz yonetimi konusundaki becerileri belirleyici olacaktir. Cok heyecanli gececek bir 2.5 ay bizi bekliyor.

21 Mart 2009

Deivson Rogerio Da Silva 'Bobo'


2005-06 sezonu devre arasinda Besiktas, Tigana ile beraber yuzu eskimis, fazlasiyla yipranmis ve artik camianin da sitkinin siyrildigi oyunculari takimdan gonderip yerlerini genc ve potansiyeli yuksek oyuncularla doldurma yonunde bir karar aldi. Bu baglamda kadroya maliyeti dusuk, ama biraz da "ya tutarsa?" umuduyla, 3 yeni forvet katildi: Tomas Jun, Gokhan Gulec, ve Bobo. Tomas Jun'u Sparta Prag'in Sampiyonlar Ligi'nde Besiktas ile ayni grupta mucadele etmesi sebebiyle iyi kotu taniyordum. Trabzon'a yarim sezonda uyum saglayamamisti ancak 22 yasinda olmasina ragmen Cek Cumhuriyeti Milli Takimi kadrosunda ilk 18'de yer buluyor olmasi bile yeterli bir referansti benim acimdan. 6 aylik kiralik sozlesmesinin sonunda satin alma opsiyonuyla cok dusuk riskli ancak buyuk getirileri olabilecek bir transferdi. Keza Gaziantepspor'da devrenin sonuna dogru bir cikis yakalamis ve Fenerbahce'ye guzel de bir gol atarak cogu kisinin dikkatini uzerine cekmeyi basarmis olan Gokhan Gulec. O da fuleli kosusu, mucadeleci oyun tarzi, ve biraz da sallapati haliyle bana Tuncay'i andiriyor ve dusuk bonservisiyle benzer bir transfer portresi ciziyordu. Son olarak Bobo, eminim ki kendisini o tarihe kadar Turkiye'de duymus olan futbol insani sayisi bir elin parmaklarini gecmezdi. Ben de internetten arastirmistim kendisini. Brezilya U21 kariyeri, Zago'nun referansi ve bonservisinin Tevez'li Jo'lu Corinthians'tan alinmis olmasi disinda pek de birsey bulmak mumkun degildi Bobo hakkinda. "Oynasin gorelim" modunda beklemeye gectim ben de camianin geri kalani gibi.

Kampa da gec katilmis olmanin etkisiyle Bobo cok da iyi bir performans gosteremedi ozellikle ikinci yarinin ilk 10-12 haftasi. Futbol bilgisinden ve sezilerinden kesinlikle suphe etmedigim Ridvan Dilmen'in bile birden fazla kez "Bobo Besiktas ayarinda topcu degil" demisligi vardir ustelik. Benim de bu konuda enteresan bir anim var hatta. Babam o donemlerde Istanbul'da Besiktas'ta Sergen ile ayni binada yasiyordu. Hatta kendisine ara sira rastliyor ve inceden beni de kiskandiriyordu bununla ilgili. Inonu'de 1-0 kaybettigimiz Caykur Rizespor maci donusu (tarihi de 17 Subatmis, resmi siteye gore) asansorde Sergen'e rastladik. Moralim bozuk olmasina ragmen bunca zaman sonra Sergen'i canli canli gormus olmanin heyecaniyla selam verdikten sonra sordum: "Kaptan, yeni transferler nasil sence? Iyi topcu var mi aralarinda?". Sergen'in cevabi baya komik, takimin kaptani olusu sebebiyle de bir o kadar dusundurucuydu: "Bu Bobo mobo topcu degil, bizim Veysel bunlardan 3 gomlek iyiydi!!".

Neticede Sergen'di bunu soyleyen, her gun antrenman yaptigi adamlari herkesten iyi tanisindi zaten. Ama yine de seyretmeye devam ettim o sezon bu 3'luyu. Zira Ahmed Hassan, Pancu, Ahmet Dursun, Sergen, vs. tarzi dinozorlardan gina gelmisti coktan. Her neyse, Gokhan Gulec bu 3'lu arasinda biraz daha sivrilen daha cok goze batan isim oldu sezon sonuna kadar. Bobo da idare ediyor, ortalama bir performans gosteriyordu. Ta ki Izmir Ataturk stadindaki kupa finaline kadar... Ben ozellikle forvet oyuncularinin canli seyredilmeden degerlendirilmesine, elestirilmesine cok sicak bakmayan bir adamim. Cunku televizyon ekraninda yonetmen kadraja ne koyduysa onu gorebiliyorsunuz. Onlar da dogal olarak aksiyon neredeyse orayi gosteriyorlar. Forvetlerin bos kosulari, stoperlerin dengelerini bozup onlari kenara surusleri vs. gibi cok onemli bircok detay da gozden kaciyor. Neyse cok uzatmayayim, yazinin konusu Bobo. Besiktas'in uzatmalarda 3-2 kazandigi o macta Bobo'nun performansini inanilmaz begenmis, ertesi sabah gazetelerde adinin gecmedigini gordugumde de bir o kadar sasirmistim. Oysa ki kanatlara acilip orta sahadan gelenlere yer acisi, stoperlerle mucadelesi, ve hareketli oyun tarziyla benim gozumde modern futbolun bir cok geregini yerine getiren, ideal bir forvet portresi cizmisti Bobo, ve bunun hakki mac yazisindaki 1-2 cumleden cok daha fazlaydi bence.


Besiktas 2006-07 sezonu basinda -Tigana'nin da yogun israrlariyla- Bobo'yu bonservisiyle beraber transfer etti. Ancak yapilan uzun bonservis pazarliklari ve klasik "Brezilyali Menajer" problemleri sebebiyle Bobo ancak kamp donemi sonunda takima dahil olabilmisti. Plan, takima yeni katilan Nobre'nin yaninda arkasindaki Kleberson-Delgado'lu "diamond" ortasaha ile Besiktas'in yukunu cekmesiydi Bobo'nun. Ancak neredeyse hazirlik kampi yapmamis olmasi ve hafif de kilolu hali sebebiyle kapasitesinin tamamini sahaya yansitmadigi belli oluyordu. Buna ragmen sezonun ilk yarisinda bir onceki sezona kiyasla daha iyi bir Bobo vardi sahada. Hatta Nobre'nin formsuzlugunda takimin gol yukunu de sirtliyor ve Burak-Gokhan Zan ile birlikte Besiktas'in ligde tutunmasinda buyuk katkida bulunuyordu. Artik kimse "Bobo topcu degil" demeye cesaret edemiyordu ancak kararsizlar hala cogunluktaydi.

O sezon devre arasinda Bobo ilk kez takimla birlikte tam bir hazirlik kampi gecirdi ve gol performansina bire bir yansimasa bile bence futbolundaki gelisim yatsinamayacak duzeydeydi. Kilo verip suratlenen ve biraz da kuvvetlenen Bobo oyunun istatistige kolay yansimayan kisimlarinda da takima oldukca yuksek katkida bulunmaya baslamisti. 2. yarinin basiyla beraber Nobre'nin form tutmasi ve Tigana'nin biraz da Kleberson'un kacisindan kaynaklanan cift defansif ortasahali, Ricardinho, Delgado'lu 4-2-2-2'ye donusu ile performansi artan Besiktas o sezonu Bobo'nun onderliginde ligde kil payi 2., kupada da bir kez daha sampiyon olarak tamamladi. Bobo futboluna her gecen gun yenilikler katiyordu ve hatta bir kac kritik macta Tigana tarafindan sol acikta bile oynatilmisti - ki Sanli Sarialioglu'nun bu sebeple Tigana'ya canli yayinda ettigi kufur halen hafizalardadir. Neticede o noktada Besiktas'in elinde Avrupa'nin onemli 10-15 yetenekli forvet oyuncusundan biri olarak gosterilen, Brezilya Milli Takimi icin ciddi ciddi dusunulmeye baslanmis ve Tigana'nin ogretmenligi ile kendini cok cok gelistirebilecek gercek bir yildiz adayi vardi.

Ancak sezon sonunda -elindeki imkanlar dogrultusunda cok cok basarili olmus olmasina ragmen- yonetimin garip isleri sonucu kusturulen Tigana takimdan ayrildi ve Ertugrul Saglam Besiktas'in teknik direktoru oldu. Ben de tabi ki her pozitif Besiktas taraftari gibi Ertugrul Saglam'in Tigana'nin biraktigi yerden devam edecegini ve Bobo gibi Serdar Kurtulus gibi gelecek vaad eden oyuncularin bireysel gelisimine katkida bulunacagini ummaya basladim. Ancak malesef 2007-08 sezonu o dogrultuda gelismedi. Bobo gollerine devam ettiyse de kendisinde futbol anlaminda bir gelisme, ilerleme gozleyemez olduk. Brezilya Milli Takimina kadar cagirilmasini saglayan ilk yari performansinin ardindan sakatlik ve ugursuz Istanbul B. Belediyespor macindaki kirmizi karti sezon sonunun Bobo acisindan agizlarda kotu bir tat birakmasina yol acti.

"Satilsin mi? Satilmasin mi?" tartismalariyla baslayan ve yonetimin istedigi bonservis bedelini kimsenin odememesi sonucu takimda kaldigi 2008-09 sezonu da bu baglamda malesef Bobo acisindan kaybedilmis bir sezon olarak kalacak benim aklimda. Ertugrul Saglam ile sezona ideal yeri olan tek forvet olarak baslamis ve ortalamanin uzerinde performans gosterirken alinan ilk maglubiyetle teknik direktor degisikligine gidilmesi ve Mustafa Denizli ile kokunden degisen sistem. Ilk yarinin sonuna kadar yedek bekleyip son 10-15 dakikalarda oynayan Bobo devre arasinda iyi bir performans gostererek formayi kapmis olsa da bu saatten sonra onceki sezonlardaki performansini yakalamasi ya da saygi deger bir gol toplamina ulasmasi mumkun degil bence. Bu yonden bakinca da kendisi icin kaybedilmis bir sezon olarak akillarda kalacak buyuk ihtimalle 2008-09 sezonu.


Cok dagildik toparlayalim... Bobo yuksek hava hakimiyeti, buna ragmen genis alanda etkili olusu, top teknigi, ve tek vurus becerisi ile cok ciddi meziyetleri olan bir futbolcu. Cogu elestirmen tarafindan da "Acik alan topcusu" olarak nitelendirilmesine ragmen sezonda 5-6 tane guzel kafa golu atiyor olmasi da bunun en onemli kaniti bana gore. Su gun, 20 ay oncesi kadar gelecek vaad etmese de belirli eksiklerini kapattigi takdirde Avrupa standartlarinda, cok iyi bir forvet olma sansina hala sahip.

Ancak Bobo'nun oyununda benim cokca dikkatimi ceken 2 onemli eksigi var. Birincisi ozellikle kafa kafaya maclarda, iyi defanslara karsi ileri ucta oynarken onde top tutabilecek, ve bu yolla kendi savunmasini rahatlatabilecek kadar fizigini gelistirmesi ve kalcasini kullanmayi ogrenmesi lazim. 1.86 boy ve ideale yakin fizigiyle bunu basarma sansi da var. Ikincisi de top ayagindayken daha cabuk karar verip harekete gecebilmesi gerekli, keza top ayagina aldigi zaman, ozellikle ceza sahasinda, cok pozisyon kaybedebiliyor. Gollerinin cok buyuk bir kisminin tek vurus ile gelmesi de rastlanti degil zaten. Bu da gelistirilebilecek bir ozellik ancak bunun icin kendisiyle bire bir calisacak, bu yonde kendisini kamcilayacak birileri ile calismali. Peki Mustafa Denizli bu antrenor mu? Hic sanmiyorum. Besiktas'in da oyuncularinin bireysel gelisimini hocalardan bagimsiz bir sekilde takip edip buna katkida bulunacak kurumsal yapiya ulasmasi icin dogru bir yonetim ile 5 seneye ihtiyaci oldugunu dusundukce karamsar olmamak elde degil.

Zaten Turk futbolunun en buyuk problemi kuluplerin oyuncularin gelisimini 20'li yaslarin sonuna kadar surdurebilecekleri bir yapi olusturamamis olmalari degil mi? Bu yuzden ki zamaninda "gelecek vaad etmis" oyuncularimizin 90%'i 20'sinde ne ise 27'sinde de asagi yukari ayni noktada kaliyor. Benim korkum Bobo'nun da bu degirmen icerisinde "potansiyelinin tamamini sahaya yansitamamis yetenekli oyuncular" kervanina katilma ihtimali. Gerci su hali bile yeter Turkiye ligleri icin ama Ugur Meleke'nin de zamaninda yazmis oldugu gibi Bobo'yu Milan'da izlemek gibi hayallerimiz vardi bizim.

20 Mart 2009

-1-

Biz Kimiz?
Biz Amerika’da yasayan iki insaat muhendisiyiz. Futbol ile cok ilgiliyiz ve Besiktasliyiz. Bunun disinda ikimiz de iyi birer Klasik Rock dinleyicisiyiz.

Nereden Cikti Bu Blog?
Ikimiz de bol bol mac seyrediyor, muzik dinliyor, blog okuyoruz. Fikir nam-i diger Sampi’den geldi. Maksat konu ozgurluguyle iki kelime birseyler karalamak, muhabbet etmek, iyi zaman gecirmek. Zamanla goreceksiniz, tarzlarimiz cok farkli da olsa cogu seye ayni pencereden bakabildigimiz icin beraber kotaririz bu isi dedik. Es dost okusa, bir iki kisiyle tanissak yeter zaten bize.

Amerika Deplasmani?
Birimiz Atlanta’da, birimiz de Chicago’da yasiyoruz. Bu sebeple anlayacaginiz her mac deplasmandayiz. Deplasmana diploma veya diplomalar icin geldik. Is bulunca da onumuzdeki santiyelere baktik. Hayat uzun bir maraton, Inonu'ye daha cok yolumuz duser.

Ingilizce Klavye?
Bu konuyu aslinda baya dusunduk blog’a baslamadan once. Ancak Ingilizce klavye simdilik daha rahat geldi acikcasi.

Son Soz?
Dedigimiz gibi amator ruhla birseyler yapmaya calisacagiz. Olur da surc-i lisan eder isek affola. Rengimizi de belli edelim, alt yapi iskeletli, baskanina borclu olmayan, alnina leke dusurmeyen Besiktas'in renklerine tutulduk. Son 5 senedir keyfimizi kaciracak bir erezyon yasandi. Ama Kartal gonullerde sampi. Her zaman.