Futbol Genel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Futbol Genel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Eylül 2009

Bana Galatasaray ve Fenerbahce'yi Tutturan Adam

Yurt icindeki maclarda huyum degildir, ama son 4-5 sezondur ikiser kez Galatasaray ve Fenerbahce'yi tutuyorum, Ankaraspor maclarinda. Gectigimiz hafta Ankaragucu maclari da eklendi bu kisa listeye. Sebebi malum. 

ODTU'ye bulasmadan once de durum boyleydi gerci. Ama ozellikle kampusun icinden yol gecirme mevzuundan sonra bunyem iyice kaldirmaz oldu kendisini. Ogluyla beraber bu aralar iyice gundemdeler, bizim rengimiz de belli olsun dedim.

11 Eylül 2009

Babam ve Oglu


Futbolu en cok babamla muhabbet sebebi oldugu icin seviyorum galiba. Kendisi universitedeyken finallerinden erken cikip 2. lig maci seyreden FB'li bir fanatik. Ben buyurken parali baskan ekoluyle Gerson'lar, Tanju'lardan medet uman takim yerine Hz. Suleyman Seba ve MAF'i tutmayi tercih ettim. BJK'li dogdugumu anlamam 6 yasindayken babamin goturdugu Malatyaspor macina tekabul eder. Gecenlerde baktim, 1990 Ocak'ta oynanmis. Stadin etrafindan siyah/beyaz takke alindigini hatirliyorum hayal meyal.

Babam Ali Sen'in Aykut ve Oguz'u takimdan kovmasiyla duzenli maca gitmeyi birakti, ama seyretmemeyi hala beceremiyor. Baska bir blogda Amerika Deplasmani icin sevgi kelebegi Isvec tribunu yorumu yapilmisti Kadikoy'de sampiyonluk kutlamalari sirasinda BJK'li taraftarlarin dovulmesini anlamsiz buldugum icin. Oysa bana cok normal geliyor dunyada en sevdigim adamla bile farkli takimi tutabilmek ve karsilikli sevinme hakki tanimak, isin zevki bu zaten. Babalar gununde Alex formasi almisligim vardir. Keza belirli gun ve haftalar olmadan eve imzali Tumer Metin formasi gelmisligi de. Kucukken olayi biraz fazla ciddiye aldigimdan olsa gerek, derbilerde ben uzulmeyim diye BJK kazansin isterdi. Artik buyuyup laf sokulmasini kaldiracak duzeye gelince dokundurmaya da basladi. Ana baslik FB'nin buyuklugu ve her zaman herseyi her yerde belirlemesi uzerine. Antitezim buyuklugun izafi (Man Utd vs. FB) ve aidiyetin yaninda onemsiz oldugu. Ornegin BJK sampiyon olmaz ama Serdar Kurtulus'larla, Ibrahim Kas'larla bir yapilanmaya giderse bu beni 7 yabanciyla kazandigimiz kupalardan daha fazla sevindirir. Olay kesinlikle kucuk dusunmek degil, amac zaten kendi cocuklarinla basari elde etmek. Altyapiyi laf ola beri gele kullanmanin bir faydasi yok, bir hedefe yonelik arac olarak gormek lazim. Neticede Tuncay bizi Inonu'de sah mat edince tebrik etmek, Holosko Izmir'de cosunca boburlenmek uzerine kurulu statukoyu mumkun oldugunca devam ettirmek, hatta gelecek sene deplasmandan donunce beraber iki takimin da maclarina gitmek gibi bir niyetimiz var. Kismetse telafi ederiz son 8 seneyi...

Pazar gunu EPL'de saglam bir mac varsa bunun muhabbeti bir Redman'le, bir babamla yapilmak farz oluyor. Yoksa EPL'nin bile bir anlami yok zaten. Onun icin bu haftayi iple cekiyorum. Once ortak rakip GS, sonra evrensel guc Man Utd ile kapismak, sonra da bunun tartismasini yapmak kral olacak.

Asil rekabet ise yeni yeni konusmaya baslayan toruncani kandirmak su an. Benim ikna metodum tontona profiterol yedirmek. Rijkaard'in ayagini bir an evvel kaydirmazsak cok elim sonuclar dogabilir. Gurcan Bilgic goreve...

25 Ağustos 2009

Romanya Futbolu

Son donemde Romanya futbolunda gercekten enteresan gelismeler yasaniyor. Ceausescu rejimi sonrasi olusan carpik yapinin duzeltilmesi yonunde ciddi adimlar atiyorlar. Gectigimiz sezonu sampiyon kapatan, Dan Petrescu'nun calistirdigi Unirea Urziceni de bu transformasyonun merkezine oturmus durumda. Romanya Liga 1'e 2006'da yukselmis 20,000 kisilik bir kasabanin takimi Unirea. Haliyle de "Bukres Devleri" Steaua, Rapid, ve Dinamo'ya kiyasla gerek ekonomik, gerekse lobi gucu bakimindan oldukca gerideler. Ancak kisitli imkanlarina ragmen takim oyunu ve istikrar uzerine insa edilmis basarili bir takim kurmuslar ve bu yolla sozde buyuklere iki senedir kok sokturuyorlar. Bir baska surpriz takim CFR Cluj'un sampiyon tamamladigi 2007-08 sezonunda ikinci olmuslardi, 2008-09 sezonunu da sampiyon tamamladilar. Ancak bu basari, basit bir peri masali degil kesinlikle. Degerini anlamak icin Romanya futbolunda perde arkasina yasananlara bakmak gerek.

Juan Figer kadar olmasa da ulkemizde iyi taninmis, zamaninda bizim buyuklere bas agrisi yaratmis futbol kisiliklerinden birisidir Gigi Becali. Hakkinda biraz arastirma yapana kadar Romanya'da ne kadar etkili bir sahsiyet oldugunu bilmiyordum kendisinin. Meger kulup baskanligindan (Steaua) politikaciliga, tesvik primlerinden rusvet iddialarina uzanan, oldukca cesitli fakat bir o kadar da karanlik bir maziye sahipmis. Soz konusu Romanya futbolu olunca, hangi tasi kaldirsaniz, altindan Becali cikiyor. 2008 yilinda Steaua asbaskaninin, icinde £1.5M nakit para olan bir canta ile Universitatea Cluj'lu yonetici ve futbolcularla basilmasinin ardindan acilan dava hala devam ediyor mesela. Davanin ertelenmesi icin tum siyasi gucunu kullanan Becali'nin, ayni zamanda Nisan ayinda kovulan milli takim teknik direktoru Victor Piturca tarafindan yanlis ifade vermek suretiyle korundugu da iddia ediliyor. Becali'nin rusvet iddialarina cevabi ise tesvik priminin kanun disi olmadigi yonunde. Kendisi hakkindaki iddialar bununla da sinirli degil. Ayni zamanda Cooperativa adi verilen, perde arkasinda maclari ayarlayarak kimin ligde kalip, kimin Avrupa kupalarina katilacagini kontrol eden (ya da etmeye calisan) grubun liderlerinden oldugu biliniyor. Ulkemizde de orneklerine sikca rastladigimiz, vergi kacirmak amaciyla transfer ucretlerinin oldugundan dusuk gosterilmesi "pratikligi" de Becali hakkindaki suclamalardan bir tanesi. Konuyla ilgili arastirma yaptikca Becali ile yakin iliskiler icinde olan bizim Gheorghe Popescu'nun da benzer vukuatlari oldugunu ogrendim. Oyle ki eski Galatasarayli, gectigimiz sene, menajerligini yaptigi oyuncularin transferlerinden vergi kacirildigini kabul etmis ve yaklasik £300,000 civarinda bir ceza odemeyi kabul ederek menajerlik yapmayi birakmis. Davasi ise hala devam ediyor. Popescu'nun komunizm doneminde istihbarat ajanligi yaptigi ve arka planda Romen futbolunun karanlik yuzlerinden birisi oldugu ciddi sekilde yaziliyor.
Bu bilgiler isiginda ligin oynandigi ortam konusunda bir fikriniz olusmustur. Saha icine geri donelim. Unirea icin sezonun donum noktasi ligin bitimine 12 hafta kala hakem komitesi baskani ile beraber 3 hakemin sike suclamasiyla tutuklanmasi olmus. Bu olay uzerine Romanya futbol federasyonu, sayginligi ciddi anlamda tehlikeye giren ligi kurtarmak ve kaybolan adalet hissini geri getirmek adina, ligin geri kalaninda, basa guresen takimlarin tum maclarina yabanci hakemler atamaya karar vermis. Bu noktada Petrescu'nun takimi lider Dinamo'nun 4 puan gerisinde, 3. Rapid'in 1 puan onunde 2. sirada. Yabanci hakemlerle oynanan 12 hafta sonundaki tablo ise oldukca carpici: Unirea, Dinamo'nun 5, Rapid'in 15 puan onunde sampiyon tamamliyor sezonu. Ayni zamanda bir baska "kucuk" takim Timisoara da Urcizeni'nin arkasindan ikinci. Bir baska deyisle ithal hakemlerle oynanan 12 haftanin puan durumu Unirea Urcizeni: 28, Timisoara: 21, Dinamo: 19, Steaua: 19, Rapid: 14 seklinde. Bu tabloyla ilgili en guzel yorum da Dan Petrescu'dan gelmis. "Yabanci hakemler olmasaydi, Unirea kesinlikle sampiyon olamazdi" diyor genc teknik adam. Unirea, bu sezon Sampiyonlar Ligi'ne direk katiliyor. Timisoara ise buyuk ihtimalle on elemeyi gecemeyip yoluna Europa Cup'ta devam edecek.

Dedigim gibi, yasanan gelismeler gercekten ilgi cekici. Romanya futbolunun sorunlarinin bizimkilerle neredeyse bire bir ortusuyor olmasi da gayet dusundurucu. Sahsen, baskentin buyuk takimlarinin bu iki senelik "Anadolu ihtilali"ne nasil cevap verecegini merakla bekliyorum.

18 Temmuz 2009

Hazirlik Maclari Icin Bir Oneri


Uzun zamandir kafami kurcalayan bir fikir aslinda bu, ama bugunku Sivasspor-PSV macindaki iki kirmizi karti da gordukten sonra artik yazmaya karar verdim.

Bence hazirlik maclarinda hakemler, oyunculari kirmizi kartla oyundan atacagina, teknik direktorlerden bu oyunculari oyundan cikarmalarini istemeliler. Boylece, zaten adi ustunde, hazirlik amacli olan maclarin bir kirmizi kartla canina okunmayacak ve teknik direktorlere gormek istedikleri herseyi 90 dakika boyunca sahada deneme firsati verilecektir. Takdir edersiniz ki bugunku gibi 25. dakikasinda iki takimdan birinin 10 kisi kaldigi bir mactan -iki takimin icin de- hazirlik namina elde edilecek seyler son derece sinirli. Yani bir baska deyisle bugun -hakli ya da haksiz- Sivas'li Mbemba atilinca olayda hicbir sucu olmayan PSV de zararli cikti bu isten. Kazanana kupa verilmiyor sonucta... Bu degisiklik ayni zamanda hakemlere gordukleri sorunlari olay buyuyup kirmizi kart mertebesine yukselmeden engelleme sansi da taniyacaktir. Mevcut uygulamada, hazirlik macinda kirmizi kartin cok daha zor cikmasi gerektigine iliskin inanc nedeniyle, bir cok oyuncu atilmasi gerekirken oyuna devam ediyor ve yapilanlar yapanin yanina kar kaliyor cunku.

Hazirlik maclarindaki kirmizi kartlar ortadan kaldirildigi takdirde oyundaki en agir ceza azaltilmis olacagindan maclarda belli bir disiplin boslugu yasanacagi dusunulebilir. Ancak bunun onleminin de saha disi tedbirlerle alinabilecegine inaniyorum. Mesela, sert bir mudahaleyle rakibini sakatlayan oyuncuya UEFA ya da ulusal federasyonlar tarafindan agirlastirilmis bir ceza verilebilir, ya da gole giden oyuncu dusuruldugunde topun yerine bakmaksizin direkt olarak gol karari verilebilir. 

Cesitli ihtimallerden soz etmek ve fikir uzerinde belirli oynamalar yapmak tabii ki mumkun. Biraz da o yuzden tasidim konuyu buraya. Buyurun cekinmeden yazin. Olumlu/olumsuz her turlu goruse kapim acik kesinlikle.

16 Temmuz 2009

4-3-3 Fetisizmi ve "Sistem" Uzerine


Frank Rijkaard Galatasaray'in basina geldiginden beri bir 4-3-3 fetisizmidir aldi basini gidiyor. Gun gecmiyor ki "Rijkaard 4-3-3 sistemini oturtsun, Galatasaray ortaligi yerle bir edecek" mealinde bir yazi cikmasin. "4-3-3 Ulannn!" baslikli bir yazi bile gordum arada yanlis hatirlamiyorsam. Ne menem seymis bu 4-3-3 ki Barcelona'nin son 5-6 yilki basarisinin anahtari, Rijkaard'in gizli recetesiymis. Okudugumuza inansak zannedecegiz ki dunyada 4-3-3 oynayan tek takim Barcelona, dizilisin mucidi de Rijkaard ile Neeskens. Futbol daha yuzeysel ve kalitesiz bir sekilde tartisilabilir mi hakikaten bilemiyorum.

En temelden baslayalim... Oncelikle, 4-3-3 bir sistem degil, dizilistir. Teoride modern futbolun temel unsurlarinin sahaya konmasini kolaylastiran, uzerinde cesitlilik saglanabilecek bir dizilistir; ancak oyuncularinizi sahaya hangi sirayla dizdiginizi tanimlar en nihayetinde. 4-3-3'e sistem demek, 4-3-3 oynayan takimlarin hepsinin de ayni sistemle oynadigini soylemektir ki bunun sacmaligini anlatacak kelime bulmakta gucluk cekiyorum. Bir de kendinizi benzetmeye calistiginiz takim Barcelona yahu. Dunya uzerine 10-15 senede bir gelebilecek, birbirinden ozel oyunculardan kurulu mukemmel bir ekip. Barcelona ozelinde uygulanmis, uygulanabilmis herhangi bir sistemin, Turkiye olceginde dahi, Galatasaray'a uyarlanabilmesi zaten pek mumkun degi bu yuzden. Biz ise haftalardir, mahalle macinda adam secer gibi "Ayhan bugun Xavi olsun, Servet de Puyol, Sabri zaten Dani Alves'in bonusu. Arda sen de gerekince Iniesta, gerekince Messi olursun. Tamam iste!" seklinde oyunlar oynuyoruz... Bu kadar basitti zaten futbol.

Tekrar edeyim 4-3-3 bir sistem degildir. Sistemi sahaya surulen oyuncularin ozellikleri ve onlara verilen gorevler belirler. Cok uzaga gitmeye gerek yok, gectigimiz sezonun Sampiyonlar Ligi Yari Finali'ne, Stamford Bridge'deki Chelsea - Barcelona macina bakmamiz yeterli. O gun "guzel futbolun simgesi, gonullerin sampiyonu" Barcelona da, "anti futbol pesindeki, cirkin" Chelsea'de 4-3-3 oynadi mesela. Bir tarafta topu havaya hic kaldirmamaya ozen gosteren, cok pasla oyuna hakim olmaya calisan, ileride kaptirdigi her toptan sonra yerinde pres ile geri kazanmaya calisan, savunmasini onde kurmak icin tum riskleri goze alan Barcelona, diger tarafta savunmadan uzun toplarla Drogba'yi bulmaya calisan, ortasahayi mumkun oldugunca az pasta gecmeye gayret gosteren, savunma disiplininden 90 dakika boyunca odun vermeyen Chelsea. Birbirine bu kadar zit karakterde iki takim bu sekilde carpismamisti uzun zamandir aslina bakarsaniz. Ama dedim ya, kagitta yazani okur, santradaki dizilislere bakarsaniz ikisi de 4-3-3 "sistemiyle" oynamistir o gece.

Olaya boyle bakanlar icin bir takimin topla ne kadar surede, kac pasla rakip kaleye gitmek istediginin, savunmasini nerede kurup nasil oynattiginin, hucumcularinin rakibi nerede karsilamayi tercih ettiginin, bunlarin neticesinde olusan ortalama takim boyunun, forvetlerinin, kanatlarinin, ve beklerinin ne tur oyunculardan secildiginin, on libero kullanip kullanmadiginin, ve daha nice degiskenin hicbir onemi yoktur. 4-3-3 dizildin mi "sistem" tamamdir, gerisi teferruat. Oysa sadece gectigimiz sezonki Barcelona, Chelsea, Porto, Schalke 04, Lyon, ve Manchester United'a bakarak 4-3-3'un ne kadar farkli sekillerde oynanabilecegini gormemiz mumkun.

Barcelona ozeline geri donup ozetlemeye calisayim 5 senedir ortaligi kasip kavuran futbollarinin temel ogelerini... "Barcelona Sistemi" herseyden once top hakimiyeti uzerine kurulu. Kisa paslarla top cevirerek rakip alana yerlesmek en iyi yaptiklari is. Bu sayede savunmalarini ileri cikariyor, oyunu karsi takimin ceza sahasiyla ortasaha cizgisi arasindaki alana yigip, bu bolgede ozel oyunculariyla skor uretiyorlar. Bunu duzenli olarak yapabilmenin en onemli sarti da kaptirilan toplarin, yine on alanda geri kazanilabilmesi. Hucum oyuncularin caliskanligi ve beklerin ortasahaya verdigi destegin bu noktada onemi buyuk. Butun bunlari yaparken kalelerinin elege donmemesi icin de acik alanda dunyanin en basarili savunmalarindan birine arkalarini yasliyorlar. Kenardaki hucumcularin devamli iceri dogru hucum ettigini de ekleyelim. Solda oynayan Ronaldinho ve Henry ile sagda oynayan Messi bunun en belirgin ornekleri. Son 5 senede Barcelona hucumunda oynamis, kanat sayilabilecek tek oyuncu Ludovic Giuly'dir herhalde ki O'nun bile ne kadar kanat oyuncusu oldugu tartismalidir.

Iste Rijkaard'in yapacagi bu temel oyun prensiplerini, mevcut Galatasaray kadrosuna uydugu olcude oturtmaya calismak olacak. Uymayan noktalarda da baska cozumler uretecek ve bunun sonucunda ortaya bir sentez cikacak. Iste o zaman da bunun adi "Galatasaray Sistemi" olacak, "4-3-3" degil.

Biraz daha ozele inersek, ben sahsen Rijkaard'in "Barcelona Sistemi"nin onemli bir kismini Galatasaray'a aktarabilecegini dusunmuyorum. Mevcut oyuncu kadrosuna dayanan cesitli sebepleri var tabii ki bunun. Tek buyuk defosu acik alanda agir kalisi olan Servet ile pozisyon bilgisi son derece yetersiz Gokhan Zan'dan olusacak bir stoper ikilisinin arkalarinda 40-45 metre bos alanla oyunu karsi yarisahaya yikmakta ne derece basarili olacagi buyuk bir soru isareti mesela kafamda. Arda ortasahada oynayacaksa hucumdaki opsiyonlarin sayisal eksikligi, ileride oynayacaksa da sahaya cikacak orta uclunun topa sahip olma kapasitesi baska bir sorun yaratacaktir. Barcelona hucumlarinin olmazsa olmazi kanattaki forvetlerin iceri girerek arkadan gelen beklere yer acmasi prensibi de Keita ve ozellikle Kewell ile nasil uygulanir bilemiyorum.

Ancak, bunlari soylerken Galatasaray'in basarisiz olacagini iddia etmiyorum. Rijkaard sabredilirse eldeki malzemeyle ortaya duzgun isleyen bir yapi koyacaktir elbet. Benim anlatmaya calistigim, bu kadro ile Galatasaray'in "Barcelona Sistemi"ni yani "4-3-3"u uygulama sansinin cok zayif oldugu ve zaten bu islerin bu kadar basit olmamasi gerektigi.

6 Temmuz 2009

Kiralik Oyuncu Protokolu Sorunsali - II

Bugun bir soyleside Mustafa Denizli'ye sormuslar:
"Kiralık verilen futbolcuların, kendi takımlarına karşı forma giymemesi ile ilgili yapılan anlaşmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?"
Denizli'nin cevabi:
"Türkiye şaibe arayan bir ülke. Kiralanan futbolcuların kendi takımlarına karşı forma giymemesiyle ilgili yapılan anlaşmaları, birçok yönden değerlendirmek lazım. Şampiyonluk veya küme düşme mücadeleleri sırasında kiralanan futbolcuların gösterdiği performans farklı yerlere çekilebilir. Bu duruma sebep vermemek için yapılan bu anlaşmalar mantık çerçevesinde değerlendirilebilir." olmus.

Bu konuyu daha once burada ele almis ve benzer bir gorusu savunmustuk - Kiralik Oyuncu Protokolu Sorunsali. Bunun sadece Turkiye ve gelismekte olan ulkelere mahsus bir sorun oldugu gorusune katilmasam da, kiralik oyuncu protokollerinin "kiraya gonderilen oyuncudan cekinme veya haksiz rekabet yaratma istegi" gibi basit hesaplarla ortaya konmadiginin birinci agizdan dillendirilmis olmasi sevindirici. 


Besiktas bu sezon da bircok oyuncusunu kiralik olarak gonderecek anlasilan. Bu isimler arasinda en cok merak uyandirani Batuhan tabii ki. Simdilik goruntu Bobo gonderilirse Batuhan'in 4. forvet olarak takimda tutulacagi, Brezilya'li oyuncu takimda kalirsa da yine Eskisehirspor'a kiralik olarak verilecegi yonunde. Ben takimda tutulup oynatilmasi taraftari olsam da, eger forma icin Bobo, Holosko, Nihat, ve Nobre ile mucadele etmek zorunda kalacaksa kiralik olarak gonderilmesinde bir sakinca gormuyorum. Ancak bu noktada Umit Karan ve Youla'yi kadrosuna katan Eskisehirspor yerine baska bir takim tercih edilebilir, hatta edilmeli. Kiralik olarak gonderilmesine kesin gozuyle bakilan diger isimler de Mehmet Sedef, Can Erdem ve Emre Ozkan. Hazirlik kampi gecsin, daha net bir fikrimiz olur elbette.

5 Temmuz 2009

Transfermarkt.de


Bayagidir ortaliklarda olan bir bilgi bankasi transfermarkt.de (Ingilizce versiyonu da transfermarkt.co.uk). Alman arastirmacilar tarafindan hazirlanan site Turkiye'de de son zamanlarda revacta ve internette olsun, gazetelerde olsun, bol bol kaynak gosterilmeye baslandi. Sitenin sahiplerinin yapmaya calistiklari is Avrupa'da futbol oynayan tum futbolculara bir bedel bicmek ve bu yolla transfer borsasina degisik bir bakis acisi getirmek. Cogu ulkede basarili isler yaptiklarini soyleyebilirim; ancak, soz konusu Turkiye ligleri oldugu zaman, bu sitenin pek de guvenilir bir referans olmadigini belirtmem lazim. Bunu idrak etmek icin de gectigimiz 2-3 seneye bakmaya gerek yok, Besiktas kadrosunun su anki maddi degerine goz atmamiz yeterli.

Transfermarkt'a gore Besiktas kadrosunun hal-i hazirdaki toplam degeri €85,900,000. Bu toplamda buyuk pay sahibi olan, takimin en pahali ilk 10 oyuncusu ve degerleri asagida:

Nihat Kahveci: €10,000,000
Bobo: €7,000,000
Fabian Ernst: €7,000,000
Matias Delgado: €7,000,000
Filip Holosko: €6,000,000
Rodrigo Tello: €6,000,000
Ibrahim Toraman: €5,000,000
Tomas Zapotocny: €4,500,000
Tomas Sivok: €4,500,000
Mert Nobre: €4,200,000

Listeyle ilgili herhangi bir yargida bulunmadan once bir oyuncunun transfer borsasindaki bedelinin ne oldugunu dogru tanimlamaliyiz. Oncelikle sunu ortaya koymak lazim ki futbol piyasasinda isler IMKB'de yurudugu gibi yurumuyor. Ortada bir acik arttirma sistemi olmadigindan bir oyuncuya €4,500,000 odemeniz icin sizden bir onceki teklifin -misal- €4,250,000 olmasina gerek yok. Cogu zaman da bir oyuncunun ancak 1-2 talibi oluyor. Bu yuzden oyuncularin degerleri, icinde bulunduklari sartlara gore buyuk olcude degiskenlik gosterebiliyor. Mehmet Topuz'un inat ugruna €10,000,000 etmesi ya da Nihat Kahveci'nin, Besiktas'in kendisine verdigi onem sayesinde €4,500,000'ya transfer edilmesi buna ornek gosterilebilir. O yuzden transfermarkt'in giristigi isin hic de kolay olmadigini soyleyip, haklarini teslim edelim. Ancak yine de, en azindan oyuncularin fiyatlandirmasinda biraz tutarlilik, biraz da realite beklemek cok da ucuk bir istek olmamali.

Mesela, bir oyuncu A takimindan B takimina yeni transfer olmussa, onun serbest piyasadaki degerinin iki kulup arasinda anlasilan miktar kadar oldugu soylenebilir mantik cercevesinde. Yani, en azindan Nihat Kahveci Besiktas'a €4,500,000'ya trasfer olmusken, henuz tek bir mac oynamadan onun degerini €10,000,000 olarak belirlemek dogru degildir. Olsaydi zaten Besiktas €4,500,000'ya bu transferi bitiremezdi. Ayni sekilde Besiktas'in €6,500,000 arti Serdar Kurtulus karsiliginda kadrosuna kattigi Ismail Koybasi'nin degerinin €1,500,000 oldugunu soylemek de mantikli degil. Buradan, transfermarkt'in serbest transfer piyasasinin gerceklerini dikkate almadigi, ve kendilerine has bir puanlama sistemi olusturdugu sonucu cikiyor. Ancak Tomas Sivok ile Tomas Zapotocny'nin degerlerine baktigimizda ayni trendi goremiyoruz. Soyle ki, iki Cek oyuncu gectigimiz sezon Udinese'den sirasiyla €4,500,000 ve €4,200,000'ya transfer edilmislerdi. Yukaridaki listeye baktigimizda ikisi icin de bicilen degerin kendilerine odenmis olan bonservis miktari ile ortustugunu goruyoruz. Bu da Nihat ve Ismail'in degerlendirmeleriyle uyusmuyor. Kaldi ki transfer olduklari tarihten bu yana Sivok neredeyse her mac oynayarak degerini arttirmisken, Zapotocny ise yedek kulubesine mahkum olup takimdan gonderilme noktasina geldi. Bunun oyuncu degerlerine yansitilmamis olmasi da bir baska problem.

Neticede, bence bu listede, bugun satildigi takdirde serbest piyasada yukarida yazilan deger kadar edecek sadece 3 futbolcu var. Bunlar da Bobo, Filip Holosko, ve Tomas Sivok. Geri kalan oyuncularin karsilarindaki bedel Besiktas'a onerildigi takdirde yonetimin de bir saniye bile duraksayacagini dusunmuyorum. Ozellikle €4,200,000'luk Nobre, €4,500,000'luk Zapotocny, €5,000,000'luk Ibrahim Toraman, ve €7,000,000'luk Delgado saptamalari bugunun sartlarinda gerceklikten cok cok uzak kaliyor maalesef. Bu 4 oyuncunun toplamina, €20,000,000 degil €8,000,000 civarinda bir teklif gelse bile yonetim gobek ata ata kabul edecek, havaalanindan da ciceklerle ugurlayacaktir kendilerini.

Demek istedigim, buyuk ligler icin kayda deger bir bilgi bankasi olsa bile transfermarkt'in, en azindan bizim ligimiz icin fazla ozenle hazirlanmadigi ve bu nedenle ciddiye alinacak bir referans olmaktan henuz uzak oldugudur. O yuzden, siz siz olun, "Besiktas'in baskanina bilmem ne kadar borcu var ancak elindeki kadronun degeri €85,000,000" diye dusunmeyin. Hurriyet'te, Milliyet'te gordugunuz "Unlu Alman internet sitesi transfermarkt.de'nin €7,000,000 deger bictigi..." seklindeki haberleri de cok ciddiye almayin. Benden soylemesi...

19 Haziran 2009

Sizinki Hangi Fenerbahce?


TBL Final serisinin son iki macinda yasananlardan sonra konuya girmemeyi tercih ettim, tipki Fransa milli macindan sonra yasananlarda oldugu gibi. Acikcasi ne bu tarz rezilliklere karisacak ne de onlara hak verip "iyi oldu" diyecek adamlarin buralara ugrayacagini dusunmuyordum. O yuzden de gelip bu blogu okuyacak insanlarin zaten bildigi seyleri bir kez daha tekrarlamanin bir mantigi yoktu benim acimdan - hata sabit, yanlisligi da apacik ortadaydi.

Ancak bugun akli basinda bloglar arasinda oldugunu dusunup ozellikle Fenerbahce ile ilgili meselelerde "Acaba onlar ne diyor?" diye okudugum bloglardan biri olan Papazin Cayiri'nda once Sagduyu Oldu ondan sonra da Koca Fener'i Sahipsiz mi Sandiniz? baslikli iki yazi okuyunca yukarida yazdiklarimi tekrar gozden gecirmem gerektigini fark ettim. "Blog camiasi" (ya da Blogosfer, Futbloglar, adini ne koyarsaniz koyun) belli bir entellektuel seviyenin uzerinde, genc insanlarin bulustugu bir ortam. Bu yuzden de biz ve bizim gibi hem tribunlerin ve taraftar sitelerinin gozu kara fanatizminden hem de yerli basinin dusuk kalitesi ve banalliginden sikilanlar icin ciddi bir alternatif olusturdu hizli bir sekilde. Ancak demek ki burada bile sagduyudan pek nasibini almamis, renk askindan dolayi bir gun ak dedigine ertesi gun kara diyen arkadaslara rastlamak mumkunmus. Daha da kotusu meger bu arkadaslarin sayilari da hic az degilmis.

Anlasildigi uzere konu Efes Pilsen - Fenerbahce TBL Final serisinin 5. macinda tohumlanip 6. macinda patlak veren olaylar. Hatirlayacaginiz gibi seri 2-2 iken 5. macin sonunda hakem Fatih Soylemezoglu sacma sapan bir kararla maca damgasini vurmus ve Efes Pilsen seride 3-2 one gecmisti, Carsamba gunu de 6. maci kazanarak sampiyon oldular. 5. mactaki tartisilan pozisyonla ilgili en genis capli ve kafalarda soru isareti birakmayacak yorumu Lambuja'da okudum - siz de buradan ulasabilirsiniz.

Sonucta olaylarin oncesi/sonrasi, Efes Pilsen'in isyani, Fenerbahe yonetiminin sessiz kalisi, 50 YTL'lik biletler, Ergin Ataman'in Fenerbahce ile 3-4 sene oncesine dayanan husumeti derken ortalik iyice gerildi. Herhangi bir onlem alinmayinca da goz gore gore bugunku noktaya gelindi. Simdi ben buradan bir kez daha sagduyu cagrisi yapmayacagim - olan oldu zaten. Konuyla ilgili en guzel elestiri de 3Puan.net'ten gelmis - Siz Taraftar Degilsiniz... demis Ack. Benim olayla ilgili baska birsey soylememe gerek yok. Ancak yasananlara ragmen "Elinize saglik", "Mangal yurekli delikanlilar", "Dayagi yediler, seneye aynisini yapsinlar da gorelim" diyen arkadaslara bir cift laf etme geregi hissettim.

1. Oncelikle arkasindaki taraftara guvenip buyuk ihtimalle kendisine cevap vermeyecek adamlara saldirmanin neresi "delikanlilik" bana birisinin anlatmasi lazim. Ortada yuz yuze bir kavga yok, tribunden kosarak gelip, kendisine bakmayan Efesli'lere yumruk/tekme girisen adamlar var. Bu "Mangal yurekli delikanlilar"in bir tanesi Kaya Peker'i teke tek kenara ceksin de goreyim. Tribunden eline geleni sallayanlara girmiyorum bile, onlar sahaya girmeyi dahi gozu yemeyenler.

2. Bir de olayin Fenerbahce'ye sahip cikma kismi var. Fenerbahce gibi her daim kurumsallasmadan bahseden bir kulubun tepkisi bu mu olmali demeyecegim, kaldi ki resmi siteleri vasitasiyla ozur dilemisler bugun. Alinacak cezalara da girmeyecegim, keza dise dokunur bir ceza gelecegini sanmiyorum. Ancak bu olaylari izledikten sonra birisinin kalkip da Fenerbahce'nin haklarinin korunmus oldugunu iddia etmesini anlamak mumkun degil. Hakemler taraftarlar oyunculara saldiracak diye maclari daha mi iyi yonetecek onumuzdeki sezon? Ya da Efes Pilsen oyunculari korkup, elleri titreyerek mi sut atacak bundan sonra? Hayir, dayak da yemediler ki isin ilginc yani. Agzi burnu kanayan tek bir Efesli yok mactan sonra. Bir ise kalkistiniz, "bari dovebilseydiniz" diyesi geliyor insanin.

3. Bir de sormadan edemeyecegim, maci Fenerbahce kazansa idi "mangal yurekliler yine sahaya atlardi" diyebiliyor musunuz? Diyemiyorsaniz bunun basit bir yenilgiye tahammul edememe tepkisi oldugunu kabullenmeniz gerekir. Neticede gerceklesen olay Fenerbahce'nin hakkinin yenmesiyle degil, finali kaybetmesiyle tetiklenmis bir reflekstir.

4. Kaya Peker'e takilanlar da bir zahmet etraflarina bakiversinler. Hemen yanlarinda Rasim Basak gibi bir ornek var ki Galatasaray'li Sabri'nin hormonlusu. Son macta da bayan vs. dinlemeden girismedi mi zaten hakem masasina? Ya da Volkan Demirel mesela? Sizi tribunden sahaya indiren Kaya, kusura bakmayin ama, bunlarin yaninda melek gibi adamdir kesinlikle.

5. Ancak dedim ya en cok "Elinize saglik" diyenlere kafam takiliyor. Peki adama sormazlar mi? "Ben tribunun cigerinden koptum geldim" diyorsun, sen neredeydin kardesim? Atlasaydin ya mangal yureklilerle beraber sahaya. Ya da gidip yakalasaniza Kaya'yi, Kerem'i, hatta Ergin Ataman'i biryerlerde. Adresi belli herseyi belli adamlarin, siz de sahip ciksaniza Fenerbahce'ye. Onu da yapamayacaginiza gore klavye delikanliligi yapmayin gozunuzu seveyim. Oturun medeni insanlar gibi Aziz Yildirim'a, Ali Koc'a, Federasyona, Tuncay Ozilhan'a yazi yazin, Anadolu Grubu'nu boykot edin, toplanip bildiri yayinlayin ama "Elinize saglik" demeyin. Cunku o zaman elin seyiyle gerdege giren siz oluyorsunuz. Komik degil mi?

Neticede hangi Fenerbahce'yi tuttugunuza karar vermeniz lazim. Aykut Kocaman'in Fenerbahce'sini mi, Rasim Basak'inkini mi? Ikisini birbirinden ayiramayacak kadar gozunuzu hirs burumusse de sizden ne koy olur ne kasaba, benden soylemesi...

14 Haziran 2009

Ne Oldu Simdi?


Arap sacina donen transfer hikayesi Mehmet Topuz'un Fenerbahce ile 3 yillik sozlesme imzalamasi ile son bulmus oldu. Sormak lazim Yildirim Demiroren sahsinda tum Besiktas yonetimine: Ne oldu simdi?

Ben, Besiktas'i temsil eden insanlarin, kulubun temel ahlaki degerlere sahip cikan, herkese karsi saygili, beyefendi, delikanli, centilmen insanlar olmalarini istiyorum. Benim icin Besiktas'in "Besiktas" olarak kalmasi her turlu sportif basaridan cok daha once geliyor. O yuzden hosuma gitmedi zaten son 10 gundur yasananlar. Bence Mehmet Topuz alinsa bile degmezdi bu yapilanlara zaten. Ancak butun bu cirkinliklere ragmen bir de transferin sonlandirilamamis olmasi Demiroren ve ekibi adina icler acisi bir durum. "Hile-hurdaya karistiniz, bari en azindan adami alabilseydiniz" diyesi geliyor insanin.


Bugun Aziz Yildirim'in yaptiklarindan da cogu Fenerbahceli memnun degil. Okudugum elestiri yazilarindan en guzelini futbloglar.com vasitasiyla No Pain No Gain'de gordum. Yaziyi yazan arkadasi sahsen tanimiyorum ancak konuya onun gibi bakan ve bunu cekinmeden yazan Fenerbahceli'ler oldugunu gormek benim adima cok sevindirici. Ancak neticede taraftar istemedigini acikca beyan etmis de olsa, 10 gun once Besiktas'i tuttugunu aciklayip formayi uzerine giymis bir oyuncuya yilda 700,000 Euro daha fazla maas odemek, apar topar oyuncunun ayagina Kayseri'ye gitmek, ondan sonra da sofor koltugunda resim vermek pahasina da olsa Aziz Yildirim Mehmet Topuz'u transfer etti. Yontemleri hosunuza gitmeyebilir, sahsen ben hic haz etmiyorum, ancak neticede en azindan istedigini almistir Aziz Yildirim.

Peki Yildirim Demiroren ne yapti? Hem kulubun etik degerlerini ayaklar altina aldi, hem de ugruna hicbir kural tanimadigi hedefine ulasmayi basaramadi. O zaman sorarlar iste adama: Ne oldu simdi?


Bu arada degerli(!) yoneticimiz Levent Erdogan transferin sonuclanmasi uzerine "Beşiktaş'a, Beşiktaş duruşu olan futbolcu gerekiyor" buyurmus bugun. Haber burada. Iyi, tamam, eyvallah da... "Besiktas Durusu" olan futbolcudan once, bahsettikleri durustan hicbir sekilde nasibini almamis, bizleri her gun biraz daha fazla utandiran bu yonetimin gitmesine ihtiyacimiz var kesinlikle. Imam Osurursa Cemaat Sicar demistik degil mi?

7 Haziran 2009

Yapmayin Gozunuzu Seveyim


Bir onceki postta da dedim ya bu yonetim dogru isler bile yapsa bir sekilde yuzune gozune bulastiriyor diye. Mehmet Topuz'un iyice dallanip budaklanan transfer hikayesi de bu durumun en guncel ornegi. Mehmet'in Besiktas'ta is yapip yapmayacagi, gerekli olup olmadigi, transfer bedelinin makuliyeti vs. degil bu yazinin konusu. Bunlar hakkindaki goruslerimi transfer gerceklesirse ayrica yazarim. Bugunun konusu yapilmaya calisilan transferin usulsuzlugu.

Oncelikle sunu belirteyim ki bu hikayede dahli olan 4 tarafin da cesitli derecelerde hatali oldugunu dusunuyorum. Ancak bir Besiktas taraftari olarak Kayserispor ve Fenerbahce yonetimlerinin hareketleri beni kendi yonetimimin sacmaliklari kadar ilgilendirmiyor. Onlari da kendi taraftarlari elestirir umarim. Gelelim Besiktas yonetiminin son 3-4 gundur bize yasattigi trajikomik sark kurnazligi gosterisine. Medyadan takip eden biri olarak benim durumdan anladigim su:
Mehmet Topuz ile Kayserispor yeni sozlesme icin anlasamiyorlar. Boyle olunca da iki tarafin da cikarlari dogrultusunda onumuzdeki sezon sozlesmesi bitecek olan Topuz'un takimdan ayrilmasina karar veriliyor. Ondan sonra Kayserispor yonetimi ve Mehmet Fenerbahce ile gorusmelere basliyorlar. 10 gun kadar suren gorusmelerde Kayserispor, Fenerbahce ile asagi yukari anlasirken Mehmet Topuz'un sari-lacivertlilerle bir mutabakati soz konusu degil. Bu noktada Besiktas devreye giriyor ve Demiroren Kayserispor baskani Recep Mamur'la gorusuyor. Kendisine Fenerbahce'ye Pazartesi gunune kadar verilen bir soz oldugu, o gune kadar ilk opsiyonun Fenerbahce'de oldugu soyleniyor. Bunun uzerine Demiroren Mehmet Topuz'un menajeriyle ve kendisiyle bir araya geliyor. Teklif yapiliyor ve Fenerbahce yerine Besiktas'i tercih eden Mehmet menajeri ile beraber, NTV'ye ilk aciklamayi yapiyor, Besiktasli oldugunu soyluyor. Bu aciklamada Besiktas yonetiminin parmagi olmadigini dusunmek saflik olur. Ancak bu roportajda o gun herkesin kacirdigi bir vurgu var, Topuz da menajeri de "Biz Besiktas ile anlastik, baskan Recep Mamur'dan anlayis bekliyoruz" diyorlar. Bu Kayserispor yonetiminin onayinin alinmadigini belgeliyor zaten. Ama ustune bir de Besiktas borsaya - aslinda anlasmanin kesin olarak imzalandigi anlamina gelen - "Mehmet Topuz ile gorusmelere baslandigi" haberini gonderiyor ve herkes isin bittigini zannediyor. Ancak kendilerinden habersiz is yapilan Kayserispor ile Fenerbahce yonetimleri bu noktada buyuk ihtimalle birseyler ispatlamak ve geri adim atmamak adina anlasmaya vardiklarini ve Mehmet Topuz'un bonservisinin Fenerbahce'ye verildigini duyuruyorlar. Fenerbahce de bu haberi resmi internet sitesinden yayinliyor. Buyuk ihtimalle bu hamleyi beklemeyen Besiktas yonetimi de yaptigi "kurnaz" hareketin bir adim daha ilerisine gidiyor ve Mehmet'in Besiktas formali resimlerini medyaya dagitiyor, Topuz ile menajerinden bir roportaj daha geliyor.

Oncelikle ortadaki yanlis anlamayi acikliga kavusturmak lazim. Mehmet Topuz su anda Fenerbahce'nin oyuncusu degil, bonservisi de Fenerbahce'de degil. Bu konuda Kayserispor menajeri Suleyman Hurma'nin ilk aciklamalari da gayet yanlis bu yuzden. Iki kulup olasi bir transfer bedeli uzerinde anlasmis olsalar dahi Mehmet'in rizasi disinda Fenerbahce'ye transferi soz konusu olamaz. Mehmet'in bonservisi Kayserispor'dadir ve Kayserispor'un futbolcusudur. Aslinda Besiktas yonetiminin yakisiksiz hareketleri disinda olayi karistiran Kayserispor'un yaptigi gereksiz sovalyelik gosterisi bana kalirsa. Bir kulup oyuncusunu satmaya karar verdiginde bunu yapmanin bir tane dogru yolu vardir. Oncelikle oyuncuyu satacak kulup, oyuncusuna bir deger bicer ve bu bedelin odeme seklini belirler. Sonra da bu ucreti odemeye razi olan kulupler resmi tekliflerini yaparlar ve oyuncu ile gorusurler. Transferi soz konusu oyuncu da ya bu kuluplerden bir tanesiyle anlasir ya da sozlesmeli oldugu kulubunde oynamaya devam eder. Eger herhangi bir kulup bir "once satin alma opsiyonu" sahibi degilse bu is boyle halledilir. "Biz bilmem kime soz verdik", "acik arttirma yapmayiz" seklinde aciklamalar gereksizdir ve bosa delikanlilik taslamaktir. Besiktas Kayserispor'un Mehmet Topuz icin belirledigi fiyati odemeye niyetli ise oyuncu ile gorusup pazarlik edebilmelidir. Oyuncuya olabildigi kadar cok opsiyon sunmak ve herhangi bir dayatmada bulunmamak Kayserispor'un gorevidir. Burada tek istisna Kayserispor'un herhangi bir sebeple ozellikle Besiktas'a oyuncu satmak istememesidir ki ortada boyle bir durum oldugunu da dusunmuyorum.

Ancak dedim ya burada benim tarafimdan asil elestirilmesi gereken Besiktas yonetiminin yaptigi yakisiksiz hareketler. Oncelikle Mehmet Topuz kim oldugu bilinmeyen, henuz dun kesfedilmis bir futbolcu degil. Eger Besiktas yonetimi yeni sezon icin Mehmet'i kadrosuna katmak istiyorsa bunun icin girisimlere neden dune kadar baslanmis olmadigi sorgulanmali. Sorun Sampiyonlar Ligi'ne kalip kalmama durumu ise gerekli girisimler yapilir, lig sonundaki pozisyona gore de transfer sonlandirilabilirdi. Ya da Mehmet Kayserispor ile anlasamayinca resmi teklif yapilirdi. Demiroren'in rakibin elinden futbolcu alma askinin bir suru ornegi ortadayken insan Fenerbahce'nin Mehmet'e olan ilgisinin Besiktas'in transfer girisiminin ana sebebi oldugunu dusunmeden edemiyor. Haydi bunu gecelim, Mehmet Topuz'a yaptirilan aciklamalar ve cekilen resimlere gelelim. Mehmet'in ailecek Besiktasli olup olmadigini bilmiyorum, ancak yapilan aciklamanin sekli ve zamanlamasi bunun Fenerbahce'yi saf disi birakmak adina ortaya konmus ucuz bir komplo oldugunu ispatlar nitelikte. Formayla cekilen resimler de bunun bir adim ilerisi sadece. Cok uzatmaya gerek yok, sozlesmesi olan bir oyuncuyu turlu vaatlerle kandirip, onda emegi olan, gelir beklentisi bulunan kulubun elini kolunu baglamak hicbir etik deger ile aciklanamaz. Demiroren yonetimi en hafif tabirle kendi is bilmezligini etik disi yollarla telafi etmeye calismistir. Bunun uzerine yapilan eziklik ile ilgili aciklamalari da hicbir Besiktasli'nin tasvip ettigine inanmak istemiyorum. Fenerbahce Mehmet Topuz'u Besiktas'in isine comak sokmus olmak icin dahi almis olsa, Besiktas'in baskani bu seviyelere inmemelidir.

Neticede Besiktas yonetimi bir kez daha bizi, yani Besiktas taraftarlarini utandiracak bir ise imza atmis, bu ise Turkiye'nin onemli futbolcularindan bir tanesini de alet etmistir. Sirf bu isguzarliga kandigi icin de Mehmet Topuz futbolunun en verimli caginda bir yil sure ile sahalardan uzak kalma tehlikesiyle karsi karsiya kalmistir. Bu dakikadan sonra bu transfer gerceklesse dahi, bu ilk basta aciklanan fiyattan daha fazlasina mal olacaktir, ve Besiktas bir kez daha yonetiminin is bilmezligi sebebiyle borcuna borc ekleyecektir. Ben sahsen boyle bir yonetimin arkasindan gidiyor olmak istemiyorum ve onumuzdeki yil duzenlenecek kongreyi bekliyorum. Kulup sampiyon oldugu icin umarim baskan adaylari nezdinde kaybettigi ceiciligi geri kazanmistir ve bu sayede Besiktas Kongresi bu sefer Demiroren'in karsisina 1-2 ciddi aday cikarir. Aksi takdirde ben bu saklabanliga - her yil sampiyon olsak da - daha fazla tahammul edemeyecegim.

2 Haziran 2009

Guardiola'nin Ardindan


Her uzun boylu Turk santraforu Hakan Sukur, her Avrupa'li sutor uzun Dirk Nowitzki, ve Turkiye'ye gelen her yetenekli ama sorunlu 10 Numara Hagi olmadigi gibi, her karizmatik genc teknik direktor de Guardiola olamaz.

Basari getiren modellerin arkadan gelenler tarafindan uyarlanmaya calisilmasi kadar dogal birsey yoktur. Ancak bunu yaparken iyi dusunmek ve detayli bir inceleme yapmak sarttir. Aksi takdirde ortaya konan 'uyarlama' bir taklitten ileri gidemeyecektir ve basarisizliga mahkum olacaktir.

Bahsetmeye calistigim 'basarili sistemlerin yuzeysel bir degerlendirmeyle basite indirgenmesi ve bunun modaya donusup gerektiginden fazlaca yayginlasmasi' sorununun su aralar en moda ornegi Pep Guardiola. Oyle ki Barcelona'nin esine az rastlanir basarisindan sonra herkes kendi Guardiola'sini arar oldu. Sirf bu yuzden onumuzdeki birkac sezon Avrupa'da ciddi bir genc antrenor enflasyonu yasanacak. Zaten bunu gormek icin cok uzaga bakmaya gerek yok, Galatasaray'in Bulent Korkmaz tercihi hemen burnumuzun dibinde.

Peki nedir Barcelona'nin Guardiola Modeli? Madde madde siralayalim:
1. Kulubun altyapisindan yetismis, senelerce formasini giymis ve kaptanligini yapmis, taraftarin cok sevdigi bir teknik direktor secimi. (Guardiola Barcelona altyapisi cikisli ve A Takim'da 11 sezon forma giydi)
2. Bu secilen isme kulubun alt kademelerinde gorev verilmesi, genclerle calisma ve teknik direktorluge yumusak gecis saglama imkani taninmasi. (Guardiola altyapida stajini tamamladiktan sonra 2007-08 sezonunda Ispanya 3. Ligi'ndeki Barcelona B'yi calistirdi)
3. Genc teknik direktorun cesitli konularda yukunu omuzlayabilecek bir genel direktor (Begiristain), ve belki daha da onemlisi onun tecrube eksikligini kapatacak, ona mentorluk edecek, basarisi kanitlanmis bir futbol beyni (Cruyff).
4. Antrene edilmeye musait, basariya ac, sorunlu kisiliklerden arindirilmis bir oyuncu kadrosu. (Barcelona bu sebeple takimin Katalan kokenli olmayan, basariya doymus ve kemiklesmis isimleri Ronaldinho ile Deco'yu 2008-09 sezonu basinda elden cikartti)
5. En azindan orta vadeli bir planlama ve bu konuda yonetimin eksiksiz destegi. (Guardiola Barcelona'nin Katalanlastirilmasini ve kendi kulturu icinden yetismis yeteneklerle yeniden yapilanmasini amaclayan bir Laporta programinin basina getirildi. Onunla beraber A Takim'a alinan basini Busquets'in cektigi sayisiz genc oyuncu ve United'dan transfer edilen bir baska Katalan Pique buna en belirgin ornekler)


Bulent Korkmaz ornegini verdim, oradan devam edecegim karsilastirmasi kolay oldugu icin. Ayni maddeler uzerinden gidelim:
1. Bulent Korkmaz kulup kariyeri kriterini fazlasiyla karsiliyor. Hatta futbol hayatinin tamamini Galatasaray'da gecirdigini ve daha uzun sure A Takim'da gorev yaptigini dusununce gorece Guardiola'dan daha onemli oldugunu bile soylemek mumkun.
2. Korkmaz, Galatasaray'da alt kademelerde hic gorev yapmadi ancak cesitli Anadolu kuluplerinde toplam 1 sezon kadar bir antrenorluk tecrubesine sahip. Kayseri Erciyesspor'da gecirdigi yarim sezon takim kume dusmus olmasina ragmen toplanan puan ve ulasilan kupa finali sebebiyle basariliydi. Ancak Bursaspor ve Genclerbirligi'nde gecirdigi toplami yarim sezonu bile bulmayacak donemler gayet basarisiz ve cesaret kiriciydi.
3. Galatasaray'da genel direktore en yakin gorevli Adnan Sezgin, takimin futbol aklini olusturmasi beklenen tecrubeli isim de gecen senenin bitimine 5 hafta kala takimi birakan ya da bir sekilde uzaklastirilan Kalli idi bu sezon. Burada takdiri size birakiyorum.
4. Kewell, Baros, De Sanctis, Nonda her ne kadar bu sezon hicbir idari sorun yasatmamis olsalar da ozellikle "basariya ac olma" kriterine uymuyorlar. Ancak tabii ki burada asil incelenmesi gereken isim Lincoln. Korkmaz ile Brezilyali arasinda yasanan olayin detaylarina girmeyecegim, cunku kulubun cok icinde degilim ve fazla ahkam kesmek istemiyorum. Lakin ortaya cikan tabloda ve yaratilan onca dramada kim suclu olursa olsun, Lincoln gibi sorunlu bir oyuncunun mevcudiyetinin dahi Bulent Korkmaz'in isini kolaylastirmadigi gun gibi ortada.
5. Bence en onemlisi. Bulent herhangi bir planlamanin parcasi olarak degil yonetimin uzerindeki baskiyi hafifletmek adina getirildi Galatasaray'in basina. Bu sebeple ne kendi transferlerini yapma imkani oldu, ne de takimi ile dogru duzgun calisabildi. Ayrica onune koyulan en tanimli hedefler "UEFA Finali" ve "Lig Sampiyonlugu" oldugu icin zaten basarili olma sansi neredeyse sifirdi.

Sanirim bu 5 maddeye bakildiginda Bulent Korkmaz'in neden Guardiola olamadigi ve aslinda hicbir zaman Guardiola olma sansina sahip dahi olmadigi gayet acikca goruluyordur. Ben acikcasi bugun gelinen duruma insanlarin sasirmasina cok sasiriyorum. Benzer hatalari Galatasaray'in Hagi ile, Besiktas'in Riza Calimbay ile, Fenerbahce'nin de Oguz Cetin ve Ridvan Dilmen ile daha onceden yapmis oldugunu cok cabuk unutuyoruz.

Bir de herseyin otesinde, olculmesi, disaridan bakinca degerlendirmesi cok zor baska bir bilesen var bu iste. Antrenor olmak, lider olmak, yonetici olmak her insanin mayasinda yoktur. Ayrica, kimi futbolcu 10 kusur senesini teknik direktorun dizinin dibinden ayrilmadan, surekli ogrenmeye calisarak gecirmistir, kimi de antrenman ve kamplar disinda tesislerde 5 dakika durmamistir. Bir de tabii ki her basarili futbolcu teknik direktorlugu kaldiracak zekaya sahip olmali diye de bir kaide yok ortada. Vasat alti zekaya sahip insanlar da pekala iyi futbolcu olabilirler ancak kolay kolay iyi teknik direktor olamazlar. O yuzden tecrube eksikligine ragmen goreve getirilen isimlerin bu yonden son derece iyi taninmasi ve detaylica incelenmis olmasi gerekir.

Sadece bize ozgu bir durum da degil bu, benzer yanilgilara butun dunya dusuyor. Yukarida da ornegini verdigim gibi NBA'de Dirk Nowitzki'nin basarisinin ardindan yillardir iyi sut atan her Avrupa'li uzun, baska hicbir seye bakmaksizin "Yeni Nowitzki" etiketiyle, inanilmaz beklentilerle piyasaya suruluyor ve hemen hepsi de basarisiz oluyor (Niko Tsikitishvili, Andrea Bargnani, ve hatta Darko Milicic bu durumun en carpici ornekleri olarak gosterilebilir) mesela. Bayern Munih'in Almanya Milli Takimi'nin basarisinda Joachim Low'un payini gormezden gelip Klinsmann'i Guardiola benzeri bir yapilanma icin takimin basina getirmesi de bu tarz baska bir hatadir aslinda. Klinsmann-Low modeli yani karizmatik, kredibilitesi yuksek teknik direktor ve futbol zekasi yuksek, kalifiye yardimci ikilisi basarili olmustur ancak bunun sadece bir ayagi alinip Almanya'nin en iyi kadrosunun basina getirildiginde sezon husranla sonuclanmistir. Ornekleri cogaltmak tabii ki mumkun.

Neticede sozun ozu su ki her ne olursa olsun basarili olmus sistemlerin vitrinleri kadar mutfaklarinin da incelenmesi gerekir. Aksi takdirde sonuc hep basarisizlik olacaktir.

24 Mayıs 2009

Guardiola => Riza Calimbay


Mac oncesi laf ebeligi yapip sonra tukurdugunu yalamaktan pek hoslanmaz bizim basin. Tabelaya bakip ahkam kesilir, hipotetik yaklasimla hoca kovdurulmaya calisilir. Ben bastan soyleyim soyleyecegimi.

BJK rakiplerine oranla geriye olan deparinda agir kalarak rezalet bir puan performansiyla son duzluge onde giriyor. Ampirik bir sekilde, deneylerle sabit bir kadro yapisi var. Sapka ve tavsana gore skor belirleniyor asagi yukari. Aylardir diyorum Denizli yerine Mufit Erkasap olsa su an LS1 V8'le turluyordum Chicago semalarinda sampiyonluk sarkilariyla. Ne zaman sokaktaki herhangi bir adamin yapacagi kadrosuyla oynamaya basladi, takim potansiyeline yaklasti. Mental testleri genellikle gecemiyoruz ve taraftar biraz cabuk huzursuzlaniyor. Yine de Siyah sort beyaz forma, Sivok + Cisse - Gokhan Zan'li bir kadro maci alir goturur gibime geliyor.

Asil garibime giden GS'nin Turkiye'nin bariz en iyi kadrosuyla 3. olmasi. Camiada yonetim sorumluluklarinin bolusulmesinde ciddi bir problem var gibi gorunuyor. Mesela yillardir piyasada agirligi olan Adnan Polat baskan oldugunda Abdurrahim Albayrak'i yonetici yapamiyor lisecilerin baskilari yuzunden. Adnan Sezgin Florya'da istedigi gibi at kosturuyor. Skibbe gibi cevherin yardimcilarini kovarak otoritesini sarsmakla kalmayip garanti paraya oynayan Lincoln'u kaptan yaparak takim ici dengeleri bozdular. Teknik direktor harcamaktan dogacak tepkiyi taraftari yatistirabilecek tek adam olan Bulent Korkmaz'i takimin basina getirerek cozmeye calistilar. Tabii dengesiz kadroya sezon ortasi gelen, eldeki en iyi saglam stoperi satilan Bulent Korkmaz eline yuzune bulastirdi isi. Bordeaux'yu SaRBi'nin son dakika goluyle eleyince Guardiola sandiklari adam gittikce Riza Calimbay'a donmeye basladi. Ustune utanmadan Schuster ve Lucescu dedikodulariyla kendine olan guvenini sifirladilar. Tuttugu takim icin PAF takimi oyuncusu parasiyla oynayan, fedakar, sembol olmus bir ismi bu kadar kolay harcamamalilardi. Mevcut yonetim sezon sonu utanmadan cikip "asi tutmadi, taze kana ihtiyac var" diyecek kadar yuzsuz. Butun bunlar Inonu'de Lincoln'un bir no-look pasi, Kewell'in uzaktan bir sutu, Baros'un araya kacmasiyla celme takma olasiligini ortadan kaldirmiyor GS'nin.

Yarin mutlaka rakibi geride bekleyerek baslamaliyiz. Takimin boyunu 40 m'den fazla uzatmayip top kazaninca iki deparli oyuncu + arkadan treyler Ernst'le hucuma kalkmaliyiz. Top bizdeyken ortasahada oyunu yavaslatmali ve sakin olmaliyiz. Topa hakim olursak guven gelir, seyirci de takimin arkasindan telassiz iter. Ufak hatalarda oyunculara moral vermekten tutun GS vakit gecirirse cabuk sinirlenmemeye kadar sagduyulu olmali taraftar.

Tahminimce Denizli rakibi bozmak amaciyla sacma sapan bir hamleyla baslar (Serdar Ozkan veya Delgado olabilir). Biraz kanser oluruz, sonra da oyuncu degisiklikleriyle taslarin yerine oturmasiyla ite kaka maci alir, 3. geleneksel sampiyon belirleyicilik macinda Denizli'de beraberlik yetecek konuma geliriz.

23 Mayıs 2009

Siracinin Rakibi Bozaci


Redmancan saglam lafi koymus "Blog makinesi aldik, camasir makinesi cikti" seklinde ozetlenecek bir postla. Genel olarak Deplasman'da it baliklarinin yaninda dolasan belesci kucuk baliklar pozisyonumdan memnunum. Vaktim oldukca karaliyorum birseyler. Annemler gelince tabii futbol hayatimdaki merkezi yerinden olup FB'li babami kizdirma aracina dondu. Zaten kendisi ne zaman deplasmanda internetten mac seyretse FB tepetaklak oluyor. 16 dk uzatmali Denizli macinda sampiyonluk verdiler. Gecen sene Kezman penalti kacirdi, son dakikada gol yiyip 2 puan biraktilar Ankara'da. GS ligi aldi, yapilanmalari bozuldu. Bu sefer de Holosko'ya maruz kaldi. Son 3 senedir gelmedigi tek mayista sampiyon oldular. Deplasman yaramiyor kendisine. Blog camiasini cok fazla vakti olan adamlar seklinde yorumlamasi sevkimi kiramadi. Hido'nun macina bile tercih ettim. Araya sikistirmadan edemedim. Cleveland kocu olmak nasil birsey acaba. "Her topu Lebron'a verin, o sut ceksin siz de pota altina rebound'a gecin. Allah yardimciniz olsun"'dan ibaret olsa gerek. Ben de yaparim o kadar. Mustafa Denizli olsa Lebron'u yedek birakip 2. yarida oyuna alirdi gerci. "Yari finallerde sampiyonluk adaylari 4'e iner" diyerek kahin rolune de soyunabilir ayni zamanda.

FB'nin sampiyon olunca takim zayifsa bile kuvvetlendirmemesini, sampiyon olamayinca da kadro sifirlamasina hastayim. Ozellikle de meydani bos bulup Sadan Kalkavan'in aday olmasi schadenfreude'nin kralini yasatti. Siracinin rakibi bozaci. Bunu kimse icin soyleyecegim aklima gelmezdi ama adam downgrade Yildirim Demiroren. Sadan secimi yildiz transferi ve 7 kupa vaadiyle kazanip 5. haftada teknik direktor kovsa, sonra da Kartal sampiyon, Kartal kupayi... Cok fazla fantezi oldu, eger hayat futbol dalinda bu kadar iyi giderse baska bir taraftan iceri girerim. Onun icin vazgectim bu duadan.



BJK'da ve GS'de antipatik capsiz baskanlar aday olup kazanabiliyor. Ama FB'de baskan adayliginin on sarti antipatiklik galiba. Basarisizlik zamani tribunlerin goreve davet ettigi zat, yardimcisinin kafasina raki bardagi koyan, halefinden makas alan biri maalesef. Atilla Kiyat FB baskani olsa Selcuk'un kaptanligindan dolayi bu kadar eglenmeyebilirdim.

Not: Resim annemin Malatya'dan getirttigi yarmayla (bulgur turevi) yaptigi cimdik kofte yemeginin bir illustrasyonu. Chicago'dan bir lezzet ruzgari gecti nitekim. Kayseri sucugunun pistikten sonra biraktigi yagda balik olsam...

15 Mayıs 2009

Neden?


Turkiye Futbol Federasyonu geride biraktigimiz 31. Hafta ile beraber ligde oynanan tum anlamli maclari ayni gun ve saate almaya baslamisti. Bu sebeple 9 macin 8'i Cumartesi saat 19:00'da baslamis, ne sampiyonluk, ne UEFA, ne de kume dusmeme yarisini etkileyecek olan Kayserispor-Gaziantepspor maci da Pazar gunu oynanmisti. Bu uygulamanin gerekli olup olmadigi basli basina bir tartisma konusu. Ancak kisaca soylemek gerekirse ligin bitimine 4 hafta kala maclarin ayni saate alinmasini cok da mantikli bulmuyorum. Zaten hicbir onemli ligde de benzerini gormuyoruz.

Ligin son haftasinda, takimlarin ligde kalip kalmayacagi, sampiyon olup olmayacagi tek bir macla belirlenecekse o zaman bu tarz bir uygulama anlasilabilir belki. Soyle bir ornek vereyim:
Diyelim ki sampiyonluk yarisinda A Takimi 75 puanla lider, B Takimi 74 Puanla ikinci, ikili averaj da B Takimi'nin lehine. Kume dusmeme yarisinda da C Takimi 33 puanla 15., D Takimi da 32 puanla 16., ikili averaj da D Takimi lehine. 34. haftada da A Takimi sahasinda C Takimi ile oynuyor. Bu noktada eger B ve D Takimlari maclarini onceden oynar ve ayri ayri beraber kalarak ikiser puan kaybederlerse A-C macindan cikacak 0-0'lik beraberlik hem A Takimi'ni sampiyon yapar hem de C Takimi'nin kumede kalmasini saglar. Boyle bir durumda, macini sonra oynayan iki takimin (A ve C) haksiz bir avantaj elde ettigini ve normalde cok daha sikintili kosullarda oynayacaklari bir maci - oynamadan - beraberlige baglayarak hedeflerine ulasabilecegini soylemek mumkun olur.
Cok uc bir ornek oldu ancak bu tarz bir komplo teorisinin gerceklesme sansini ortadan kaldirmak, ya da hatta taraftarlara biraz daha fazla heyecan yasatmak adina dahi, son hafta maclar ayni gun ve saate alinabilir.

Ama benim derdim maclarin bu kadar erkenden ayni gun ve saate alinmaya baslamasi degil. Yapilan uygulamadaki tutarsizlik. Gecen haftaki Ankaraspor-Besiktas ve Sivasspor-Istanbul B.B. maclari ayni gun ve saate alindiktan sonra bu haftaki Sivasspor-Hacettepe ve Ankaragucu-Besiktas maclarinin farkli gunlerde oynanacak olmasina akil erdirmek mumkun degil. Herhangi bir mantikli sebep de dusunemiyorum dolayisiyla. Belki biryerlerde aciklanmistir da ben kacirmisimdir. Bilen varsa bir zahmet yorum bolumune yaziversin. Yoksa bunu da federasyonun - sayisiz - anlasilamaz uygulamalarindan biri olarak not dusecegiz.

Not: Yanlis anlasilmasin. Maclarin bu sekilde oynanacak olmasindan oturu Besiktas'in herhangi bir magduriyeti oldugunu dusunmuyorum kesinlikle. O yuzden de "Federasyon Sivas'i kayiriyor" tarzinda bir gorusum de yok dogal olarak. Sadece yapilan isin tutarsizligi beni meraka surukleyen.


El Cevap: Yorumlarda stalker durumu acikladi. Sebebi Hacettepe'nin de, Ankaragucu'nun de 19 Mayis'ta oynamak istemesiymis. Benim dusundugum kadar sacma bir durum olmadigini ogrenmis olduk boylece. Atlamamam gereken bir detayi atlayip Federasyonun da biraz gunahini almisim. Redman istifa!

Devam: Ankara'da 3 takim ayni stadi kullandigi icin iki haftada bir 2 takim ayni haftasonu ayni stadda mac yapmak zorunda kaliyor. Federasyon da bu noktada kalkip kuluplerden (bu hafta ozelinde Hacettepe ve Ankaragucu mesela) birini ASAS Stadi'na gecmeye zorla(ya)mayacagi icin maclarin duzenli bir sekilde ayni gun ayni saatte oynanmasi malesef mumkun degil. Aklima gelen tek cozum, ayni stadi 3 takimin birden paylasmasina izin verilmemesi ama onun icin de biraz gec kalindi galiba.

28 Nisan 2009

Kiralik Oyuncu Protokolu Sorunsali

Besiktas'in Eskisehirspor'la oynadigi geride biraktigimiz haftada artik kliselesmis olan "Kiralik oyuncu protokolu sorunsali" yine hortladi. Besiktas'in Eskisehirspor'da kiralik oynayan iki genc oyuncusu Batuhan Karadeniz ve Emre Ozkan iki takim arasindaki protokol geregi geride biraktigimiz macta Besiktas'a karsi forma giymediler. Bu da gerek gazetelerde gerekse blog camiasinda sertce elestirildi. Kliselesmis bu elestiriler arasinda "Insan haklarina aykiri" ve "Artik bunlari asmamiz lazim, bu yuzden Avrupa'dan geride kaliyoruz" gibilerini de birkac defa gorunce konuyla ilgili yazmadan edemedim.



Oncelikle bir takimda kiralik olarak oynayan oyuncularin ana takimlarina, yani bonservislerini elinde bulunduran takima karsi oynamamalirinin insan haklarina aykiri oldugunu dusunenler ya insan temel haklarinin ne oldugundan habersizler, ya da Hincal Uluc'culuk oynuyorlar. Her iki durumda da aslinda oturup cevap vermemek lazim ancak ben bu gorusu birden fazla yerde okudugum icin aciklayayim. Ortada 3 grup arasinda yapilmis bir kontrat var. Oyuncunun ana kulubu, oyuncuyu belirli bir sureligine kiralayan kulup, ve son olarak da mevzu bahis oyuncu ve onu temsil eden menajeri. Bu 3 grup - herhangi bir zorlama olmaksizin - Turkiye Futbol Federasyonu'nun ve Turkiye Cumhuriyeti'nin kural ve kanunlari cercevesinde bir anlasmaya varmislar ve hazirlanan sozlesmeyi imzalamislar. Batuhan'la Emre'nin bu macta oynamayacagi devre arasindan beri belli ve ilgili taraflardan herhangi birisinin bu konuda bir sikayeti yok. Yani anlayacaginiz alan memnun, satan memnun.

Gelelim bu uygulamanin Turkiye gibi 'ikinci sinif' Avrupa liglerine ozgu oldugunu ve bu yuzden Avrupa'nin ileri gelen liglerinden geri kaldigimizi iddia eden arkadaslara. "Hic mi Championship Manager oynamadiniz?" deyip konuyu kapatmak istiyorum; ancak yine de CM oynamamis olanlar vardir diye aciklayayim. Bu uygulama ne Turkiye'de baslamistir ne de sadece Turkiye gibi 'ikinci sinif' Avrupa liglerinde uygulanmaktadir. Ozellikle Ingiltere'de Avrupa Futbolu'nun zirvesi olan Premier League'de cok sik rastlanan bir olaydir bu. Almanya, Italya ve Ispanya liglerinde de cokca yapilir bu tarz anlasmalar. Yani bunun gelismislikle de hicbir alakasi yok.

Bunlari soylememin sebebi Besiktas'i savunmak istemem degil kesinlikle. Keza bu uygulamaya basvuran tek takim Besiktas degil zaten. Ben sadece yaygin kaninin aksine yapilan bu protokollerin yanlis ya da utanilacak birsey olmadigini, hatta bahsettigimiz sozlesmeleri imzalayan gruplarin korunmasi acisindan son derece gerekli ve faydali oldugunu dusunuyorum. Uc bir ornekle aciklayayim: Besiktas sezonun son haftasinda Denizlispor ile oynuyor, diyelim ki Besiktas Emre Ozkan'i Eskisehirspor'a degil de Denizlispor'a kiralamis olsun. Ornek benim ya, Besiktas son haftaya 1 puan farkla lider girmis, macin 80. dakikasinda da skor 0-0. Besiktas'in gol atacagi yok, sampiyonluk elden gidiyor. Derken ceza sahasina gonderilen bir topta Emre Ozkan zipliyor ve gereksiz yere topa elle mudahale ediyor. Penalti, gol ve 1-0. Besiktas sampiyon oluyor. Ne konusulur Besiktas'in sampiyonlugu hakkinda? 34 hafta boyunca takimin nasil mucadele ettigi mi, yoksa zaten onumuzdeki sezon Besiktas'a donecek olan Emre Ozkan'in bilerek penalti yaptirarak Besiktas'i hak etmedigi bir sekilde sampiyon yaptigi mi? Besiktas'in sampiyonluguna leke suruldugu gibi Emre Ozkan'in kariyeri de o andan itibaren saibe altina girecektir. Bu olayin ligin son haftasinda sampiyonluk ortadayken macin son dakikalarinda gerceklesmesine de gerek yok. Isterseniz biraz daha normal bir ornege bakalim: Emre Ozkan gectigimiz Pazar Eskisehirspor formasi giymis olsun. Kendisini ispat etmek icin de canini disine takarak mucadele etsin, ama bu yuzden sert girdigi bir ikili mucadelede Holosko'nun ciddi bir sekilde sakatlanmasina sebep olsun. Besiktas da bu yuzden galip gelemedigi mactan sonra en onemli oyuncularindan bir tanesi olan Holosko'nun da eksikligiyle sampiyonlugu kacirsin. Taraftarin Emre'ye tepkisini gectim, bizim her hafta ayri bir bomba patlatan yoneticimiz Levent Erdogan'in yapacagi aciklamalari tahmin edebiliyorsunuzdur.

Ornekler cogaltilabilir, ama gecelim. Konunun ozunde cok temel bir problem yatiyor. Ingilizcesi 'Conflict of interest', sanirim Turkce'de en iyi karsiligi 'Cikar catismasi'. A takimi ile 5 yillik sozlesmesinin ilk sezonunda, ayni ligden baska bir takim olan B takimina tecrube kazanmasi icin gonderilen bir oyuncunun, A-B macinda hangi takimin galip gelmesi isine gelir? Bahsettigim sorun budur. Bir takimin formasini giyen 11 oyuncunun da o takimin basarisini istemesi ve takimin basarisinin bu 11 oyuncunun da tabiri caizse 'isine yaramasi' gerekir. Aksi takdirde oynanan musabakanin guvenilirligi ve kredibilitesi - hakli olarak - sarsilmis olur. Yani konu aldigimiz problem oyncusunu kiralik veren kulubun ondan korkup da kendisine karsi oynamasini istememesinden cok daha derin bir problemdir.

Belirli kulupler bunu sorun etmeyebilirler ki bu onlarin kendi tercihidir. Bazi kulupler de buyuk ihtimalle mevcut Besiktas yonetiminin de yaptigi gibi sark kurnazligiyla, sirf sezonunun iki macini daha rahat oynamak adina bu yola basvuracaklardir. Ancak bu ortadaki hadiseyi insan haklarina aykiri hale getirmeyecegi gibi bu opsiyonu kullanan kuluplerin de geri kaldigi anlamina gelmez.

Not: Benzer bir sorunun Bosman transferlerinde ortaya ciktigini da soyleyebilirim. Ancak o gercek anlamda insan haklari bazinda tartisilmasi gereken daha detayli bir konu oldugu icin onu sonraya birakalim.

15 Nisan 2009

Arda Turan Uzerine

Usta blogger'lardan Borges'in Arda Turan Analizi.! baslikli yazisina yorum yazacaktim aslinda. Ancak baktim yazi aldi basini gidiyor, blog’a tasimaya karar verdim.

Bahsettigim yazinin ana fikri – bence – Arda’nin genclikten kaynaklanan tecrubesizligi ve Galatasaray taraftari olusu sebebiyle sahada gerektiginden fazla efor harcadigi, bu sebeple de oyununun verimsizlestigi. Ayni zamanda seyircinin uzerine yukledigi Galatasaray ruhunu yasatma misyonunun da bunda buyuk etkisi oldugunu ve neticede Arda’nin Galatasaray tarafindan iyi yonetilmedigini soyluyor Borges. En buyuk korkusu da – bunu Ibrahim Uzulmez gibi uc bir ornekle aciklamis olsa da – Arda’nin bu oyun tarzi sebebiyle yeteneklerinin gelismeyecegi ve 3-4 sene sonra sahalardaki sayisiz ‘hamal’ futbolculardan biri haline gelecegi.


Arda’nin fizik kondisyonunun su anda ancak 60-70 dakikayi kaldirabildigi dusunuldugunde “Gereksiz yere efor harcadigi icin verimi dusuyor” elestirisine katiliyorum kesinlikle. Ancak Arda’nin futbol potansiyeli konusunda cogu kisiye ters gelebilecek goruslerim var. Cogumuz Arda’dan Cristiano Ronaldo, Kaka, ya da Ribery ayarinda hucumda oyunu domine eden, dunya stari bir ofansif ortasaha/forvet olmasini bekliyoruz. Ancak ben Arda’nin salt futbol yetenegi bakimindan bu oyuncular kadar kaliteli olduguna inansam da, fiziksel yetersizliginin, 18-22 yaslari arasini Turkiye’de gecirdigini de hesaba katarak, onlarin seviyesinde bir star olmasina engel olacagini dusunuyorum. Soyle aciklayayim, bugun dunyada oyunu ofansif anlamda domine eden, birsey yapsin diye agzinin icine bakilan oyuncularin onde gelenlerine soyle bir goz atalim:

Cristiano Ronaldo – Belki de dunyada su anda fizigi futbola en uygun 4-5 isimden bir tanesi CR7. Surat, fizik guc, dikey sicrama, ve zamanlama yeteneklerini bu sekilde bunyesinde barindiran baska bir futbolcu yok benim bildigim.

Kaka – 1.86 boyu ve uzun bacaklari sayesinde oldukca fuleli. Hem kuvvetli hem de baskalarinin 2 adimda gittigi mesafeyi tek adimda kat edebiliyor. Mukemmel sut kabiliyeti de ayri bir artisi.

Franck Ribery – Sayacagimiz isimler arasina belki de en suratlisi. Onun da cok kuvvetli bir sutu var.

Steven Gerrard – Gerrard da hem Kaka gibi fuleli hem de cok kuvvetli. Kesinlikle dunyada topa en iyi vuran isimlerden bir tanesi.

Bu ornekler Zidane, Figo, Ballack, Del Piero, Totti gibi bir onceki jenerasyonun yildizlari ile de desteklenebilir.

Lionel Messi – Messi’yi sona biraktim, digerlerinden daha geride oldugu icin degil tabii ki. Bahsettigim kurala belki de tek istisna oldugu icin. Messi herseyi fiziki yetersizliklerine ragmen basaran bu duzeydeki belki de tek futbolcu. Ancak kimse kusura bakmasin ama o da her 10 senede ancak 1-2 kez rastlanabilecek yeteneklerden bize denk geleni. O yuzden Arda’nin yetenek bakimindan onunla ayni seviyede oldugunu soyleyemeyecegim.

Ozetlersek, Arda malesef ne bu isimlerden herhangi biri kadar hizli, ne herhangi biri kadar fizikli, ne de herhangi biri kadar kuvvetli topa vuruyor. O yuzden Arda dunya capinda bir yildiz olacaksa bu saydigim yildizlarin hepsinden daha fazla kosmak, mucadele etmek zorunda. Ancak korkarim bu dahi yetmeyebilir. Cunku futbolun bir ust seviyesine baktigimizda salt yetenegin yeterli olmadigini acikca goruyoruz.

Tabii burada Arda’nin gelisiminden sorumlu Galatasaray kulubunun ne yaptiginin da irdelenmesi lazim. Arda A Takim’da duzenli oynamaya baslayali 3 sezon oldu ve su anda bu donemdeki 4. teknik adamiyla calisiyor (Gerets, Feldkamp, Skibbe, Bulent Korkmaz – 5 macligina takimin basina getirilen Cevat Guler’i satmiyorum bile). Ve uzulerek soyluyorum ki ben Gerets doneminde A Takimda ilk parladigi donem ile bugun arasinda cok cok buyuk farklar goremiyorum Arda’da. Tabi ki gelistirdi kendisini, ancak bu gelisimin buyuk bolumunun 18 yasindan 22 yasina geldigi icin ergenlikten cikip kuvvetlenmis olmasindan, ve bu donemde oynadigi 150 kusur macta kazandigi tecrubeden kaynaklandigini dusunuyorum. Haydi kulubedeki istikrarsizligi bir kenara birakalim, Arda bu 3 senelik donemde ne gibi cabukluk idmanlari yapmis, kendi vudununun ozelliklerine gore ayarlanmis bir agirlik programina sahip olmus mu, bilen varsa bana soylesin. Yani bir baska deyisle Galatasaray’in Arda’nin gelisimine ekstra bir katki yaptigina inanmiyorum. Eger ki bu donemde Ajax, Lyon, PSV, Arsenal, Everton, Barcelona, Manchester United, Porto gibi genc oyuncularin uzerinde duran ve onlarin gelisimi icin ozel caba harcayan takimlardan herhangi bir tanesinde oynamis olsaydi, bugun karsimizda cok daha cabuk ve cok daha guclu bir Arda bulacagimizdan emin olabilirsiniz.

Peki gelecek karanlik ki Arda icin? Kesinlikle degil. Benim soylemeye calistigim, Arda’nin Cristiano Ronaldo ya da Kaka yerine Xavi, Pirlo, ya da Iniesta turunde, sahada daha cok mucadele eden, gerektiginde aut cizgisinden kayarak top cikartan, belki de superstarlar kadar uzerinde durulmayan ve hak ettigi krediyi cogu zaman alamayan bir oyuncu olmayi hedeflemesi gerektigi. Bunu soylerken de Xavi, Pirlo, ya da Iniesta’yi hor gordugum kesinlikle dusunulmesin. Bugun sifirdan bir takim kursam kadromda Cristiano Ronaldo’yu mu Pirlo’yu mu gormek isteyecegim basli basina ayri bir yazi konusudur.

Toparlayalim.. Arda su anda ulke olarak sahip oldugumuz en iyi 3 oyuncudan bir tanesi kesinlikle, belki de en iyisi. O yuzden herkesin – ozellikle de Galatasaraylilarin – ondan en iyiyi beklemesi cok normal. Ancak, bu noktada Arda’nin yetenekleri gibi zayifliklarinin da iyi incelenip ona gore gerekli bireysel gelisim tekniklerinin duzgun bir planlamayla hayata gecirilmesi gerek. Bence ancak bu yolla - uzerine gercek disi beklentiler yuklenmediginde - Arda kapasitesinin hakkini verip dunya yildizlari arasindaki yerini alabilir. Bu sebeple de vakit cok gecmeden Arda’nin Avrupa’da hatiri sayilir bir takima transfer olmasi, kendini gelistirmesi acisindan, bir futbolsever olarak benim dilegim. Isin bir de benim cok dahil olmadigim romantik yonu var pek tabii ki. O yuzden “Gitmesin kardesim Arda bir yere, kalsin burada sembol olsun” diyen Galatasaray taraftarini de sonuna kadar anlayabiliyorum.

Not: Aldigimiz dost tavsiyeleri sebebiyle yazilari cok uzun tutup okuyanlari baymamaya ozen gosteriyorum bu aralar. O yuzden Galatasaray’in sezon basindaki transfer politikasinin ve yonetimsel hatalarinin, Arda basta olmak uzere, sahip olduklari – ve bir Besiktasli olarak beni cok kiskandiran – genc, yuksek potansiyelli, yerli oyuncu kadrosuna verdigi zarara baska bir postta deginecegim.

14 Nisan 2009

"Volkan Seni Esekler Opsun"


2005-06 sezonu Inonu’deki Besiktas-Fenerbahce macina gitmistim. Fenerbahce’nin Anelka ve Tuncay’in golleriyle 2-1 kazandigi, Kleberson’un cok guzel bir gol attigi maca. Macin buyuk bolumunde Fenerbahce ondeydi ve Besiktas sahada cok da birsey oynamiyordu. Boyle olunca bizim taraftar rakip takim futbolcularina sarmaya basladi. Mac 1-0 iken Koro halinde olmasa bile tek tuk kaleci Volkan’a da kufur edildi. Volkan’in milli takima yeni yukseldigi bir donemdi ve ben, antipatik hareketleri de olsa, “Genctir, hata yapar, ama neticede Milli Takim kalecisidir” diye dusunuyordum hala. Kufurun her turlusune karsi olsam da ozellikle stadlarda Milli Takim oyuncularina kufur edilmesini icime sindiremem ben. Bu sahip cikma durtusuyle etrafimda kufur etmekte olan taraftarlara “Beyler, ayip oluyor, adam Milli Takim kalecisi. Yarin, obur gun gol yememesi icin dua edeceksiniz. Kufur etmeyin o yuzden.” diyerek mudahale ettim. Kufur etmekte olanlar biraz hak verip biraz da utanmis olacaklar ki, bana bir tepki vermeden kufur etmeyi biraktilar. Ondan sonra macin sonlarina dogru Kleberson frikikten bir gol atti, ancak son dakikada Tuncay’in kontraataktan attigi golle Fenerbahce tekrar one gecti. Bu golden sonra – mac sirasinda kendisine kufur edilmemesi icin etrafimdakileri uyardigim – Volkan benim de bulundugum tribunun onune geldi ve “Oh gecirdik” anlamina gelen el-kol hareketleri yapmaya basladi. Tabii ki bunu benimle beraber goren diger taraftarlar golun de siniriyle iyice galeyana geldi ve mac boyunca ilk kez topluca Volkan’a kufur edildi. Artik benim de etrafimdakilere “Durun, yapmayin.” demeye yuzum kalmamisken, az once susturdugum adamlardan bir tanesi arkaya donup bana “Gordun mu ulan savundugun adami, helal olsun sana da ona da.” deyiverdi. Hayatimda bu kadar utandigim bir elin parmaklarini gecmez herhalde. Kefil oldugum, savundugum adam gelip ben ve babam dahil herkese hareket cekmis bir de ustune kufur etmisti. Ve o gun belli olmustu aslinda Volkan'in ne olup ne olamayacagi.

Volkan o gun 23 yasinda, gelecek vaad eden genc kaleciydi, bugun 27 yasinda Arda’nin “Abi” dedigi adam. Milli Takimlarda 40, Fenerbahce’de 150’den fazla maca cikmis. Ancak hala gram ilerleme, olgunlasma yok kendisinde. Hacettepe, Kayserispor, Galatasary (Kupa), ve Milli Takim ile Cek Cumhuriyeti maclarinda gordugu kirmizi kartlar bir cirpida aklima gelenler. Hicbiri pozisyon geregi degil, hepsi ya hakemle ya rakiple ugrasmaktan; kufur edip, yumruk atip, hayalarini tekmelemekten. Durulacak gibi de degil hani, gayet istikrarli bir sekilde devam ediyor.


Gelelim gectigimiz haftasonu oynanan Galatasaray macindaki marifetine. Volkan bugun resimdeki hareketiyle ilgili “Benim kasiklarimda sakatlik var, bunu herkes biliyor, o yuzden ceza alirsam buna cok sasiririm” manasinda bir aciklama yapmis. Bari bunu yapmasaydi diyecegim, ama bugun cikip ozur dileyebilmek icin de o eliyle tuttuklarindan bir cuval lazim. Neyse, yaptigi hareketin ne oldugu, niye yaptigi, hersey belli. Fenerbahce taraftarinin dahi Volkan’in samimiyetine inandigini da sanmiyorum. Simdi, yarin birisi televizyona cikip da “Volkan seni esekler opsun” deyip ondan sonra da bu demecini “Ben esekleri cok severim, onlar cok iyi hayvanlardir” seklinde aciklarsa bunun Volkan’in yaptigindan ne gibi bir farki olur? Birisinin bana anlatmasi lazim.

Volkan cok buyuk bir terbiyesizlik yapmistir. Yaptigi yanlis, macin fiziksel yorgunlugu ve adrenalin patlamasindan bagimsiz oldugu icin, sahada kavga edenlerinkinden cok daha buyuktur. “Ya o alt tribun catisi galeyana gelen insanlari tasimasaydi da yuzlerce insan olseydi” diyerek populizm yapmaya da gerek yoktur. Keza o taraftarlarin oraya cikip catiyi neredeyse cokertecek kadar deforme etmeleri stadin sahibinin, yani Galatasaray yonetiminin kusurudur kanimca. Ancak bu Volkan’in kabahatini azaltmaz. Federasyon tarafindan da kulubu tarafindan da en agir sekilde cezalandirilmalidir. Aksi halde Futbol Federasyonu da Fenerbahce Kulubu de bu harekete sahip cikmis sayilacak, Volkan'a bundan da beterlerini yapmak icin firsat dogacaktir.