Bundesliga etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bundesliga etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Ekim 2010

Ahval ve Serait


Para espanyol, marke dos.

Blogu yine nadasa biraktiktan sonra tekrar baslamaya biraz usendim. Yazmak istedigim konular cok birikti, kisa kisa uzerinden gecmek istedim.

Sezonun simdiye kadarki en buyuk hayalkirikligi Liverpool. Sezon basi analizinde cacik olmayacagini tahmin etmistim ama bu kadari biraz fazla oldu. Son birkac senenin ozetini surada okuyabilirsiniz. Mascherano-Gerrard gobeginin bozulmasiyla deplasmanda yenilmeyen, icerde ikina sikila 1-0'a yatan bir takim olabilme sansini kaybetti Liverpool. Kafamda kurdugum kupa takiminin alti oyuldu. Torres'in bikkinligi ve zincirleme sakatliklari takimi Gerrard ve Joe Cole'a birakti. Ngog'un neredeyse birinci tercih durumuna geldigi bir takima big 4'un parcasi demek absurd olur. Stoperler capsiz, sag bek Johnson dayaklik. Roy hocanin vizyonu Fulham'dan azman sol bek getirmeye yetiyor. Ne zaman buyuk hedefli takima gitse yuzune gozune bulastirmasina ragmen el emegi goz nuru takimini 70 yasindan sonra satip Liverpool'a musallat olmasi uzucu. Hadi oraya gittin '70'lerin Ingiliz futbolunu oynamak icin, bari bir tane sandel miknatisi izbandut gotur. Heskey bile olur, olmadi Fildisi Sahili'nde sokaktan adam cevir. Olacak is degil. Onerim Gerrard ve Torres'in satilarak daha dengeli bir takim kurulmasi ve 5-6 kisilik bir altyapi iskeleti olusturulmasidir. Amputasyon uzun sureli erimeden iyidir. Obur turlu Bosman ucan kafa attigi zaman cokus kacinilmaz.

Galatasaray futbol disi konularin agirligiyla cok vahim bir durumda. Yonetim/taraftar/kadro/teknik heyetin ortak paydasi cok dusuk. Bu kadroya bu hoca ve ekurileri gercekten cok fazla geliyor. Serdar Ozkan'i adam etmekle yukumlu olmamali Neeskens. Bagci dovmekte doktora tezi olan medya mensuplari gobek atiyor. Futbol altyapisi olmayan bir gruba hangi sistemi oturtacaksiniz ki ondan sonra sistem dahilinde kendi yaraticiliklarini sergilemekte ozgur birakacaksiniz? Yilda 3.5 m Euro vererek azami kulfete girdiginiz Elano'nun onun beste biri alan yerliler kadar soyunma odasi agirligi yoksa bu dengesizlik takima zarar vermez mi? Leeds Utd benzerligini birkac defa belirtmistim, sonu da benzemek uzere (kadronun dagilmasi ve hedef kucultulmesi). Futbolcularin maas, kultur, altyapi ve kariyer standart deviasyonunun duzeltilip silbastan yapilanmak bana gore kisa vadedeki tek cozum. Sahsi gorusum 11 tane Fink'in Elano, Misimovic, Ayhan Akman, Baris Ozbek'li bir takimi havada karada yenecegidir.

Fenerbahce'de Aykut Kocaman zaman zaman hata yapma hakkini kullanmasina ragmen bence dogru adimlar atiyor. Takimin azili cirkef kazmasi Bilica ve depresyona giren forveti Guiza'nin yerine transferler yapilarak pigment ortalamasi yukseltildi. Super Lig cakma bir Serie A oldugundan sertligin her zaman getirisi vardir. Kaldi ki gelen sert adamlar baktigi yere topu atabilme yetisine sahipler. Ortasahanin gobegine Selcuk'tan daha nitelikli bir oyuncu alinirsa cozulmesi gereken iki problem kaliyor. Birincisi Afrika Kupasi olan senelerde kadro darbe yiyecektir. Ikincisi toplam yabanci sayisi yeni transferlerden yararlanabilmeyi engelliyor. Stoch mesela cok kaliteli bir oyuncu ve transfer mantigi yerinde. Asi tutmazsa yasi genc, Hollanda'da parlamis, milli oyuncuyu 5'e 6'ya okutursun, minimal zararla isin icinden cikarsin. Tutarsa da ya ekmegini yersin ya da piyasasi olunca karla gonderirsin. Alex'i sorun olarak gormuyorum, Alex bir cozumdur gozumde. Oynarsa takim ustune kurulur, 10 kisi oynayip 1-0 baslarsin. Oynamazsa kurallar normallesir ve 11'erden 0-0 skorla santra yapilir.

Fenerbahce'nin yakin gelecekte gorunen en buyuk problemi babamin Chicago'ya tesrif etme planidir. Kafadan 5 puan gitti Kasim'da.

Inter'in ne yapmak istedigini pek cozemiyorum. Kutinyo fena degil, ama taktik disiplin ve kohezyon azalmis durumda. Stankovic esas oglan konumuna geliyor, ki hakettigini dusunurum hep. Olic, Vucinic, Stankovic, Subotic, Seedorf, Bale ne zaman isterlerse Besiktas'a tesrif edebilirler.


Palermo'lu Pastore yeni Kaka olma yolunda ilerliyor. Cavani'yi Napoli'ye satan takimini su ana kadar tasiyor. Kirli islere burnunu sokup oyunun genel gidisatina surekli tesir ediyor. Sadece skor oyuncusu olmakla sinirli degil yetenekleri. Italya Ligi biraz yavas ve stadlarin atletizm pisti rahatsiz edici ama hala taktiksel olarak ilginc. Karsilasan iki takimin da 3'lu defans oynadigi maca baska yerde denk gelmeniz pek mumkun olmayabilir (Napoli-Roma, Napoli'nin standart formasyonuyla Ranieri'nin gunluk cozumu).

Juventus da Liverpool vakasi yasamakta. Ama onlar paralariyla rezil oluyor. 4-1-5, Felipe Melo, futbol bilmeyen bir geri dortlu gibi problemleri var. Del Piero'nun heykelini bir an evvel dikmeleri lazim cunku takim hala onun eline bakiyor. Krasic fena degil ama fazla duz, henuz saclari uzun bir Holosko'dan ote degil.

AC Milan sirtlan gibi, on taraf dehset arka taraf miyminti. Ibra Serie A'yi debug etmis durumda. Robinho transferi cok talihsiz. Takimin orta saha hamallari yaslanirken, bekler kekoyken, Nesta emeklilikten gun sayiyorken parayi ibislerin en denyosuna vermelerini aklim almiyor. Ronaldinyo'yu da al git diyorum kendisine.

Mainz cildirmis durumda, ancak patlayacaklari tarih yakindir. Almanya'da iki senedir geliyorum diyen Dortmund'un sampiyonluga oynamasi sahane olur. Futbol okullarinda ders niyetine okutulacagini umuyorum. Bayern'in kolu kanadi DK ile kirildi. Futbollari cok yavanlasti. Kroos'un abartildigi kanisindayim. Badstuber'den de umitli degilim, oradan buyuyerek cikacak adam Muller'dir.

Araya bir adet karavan gezisi, cokca diger maclar girdi. Besiktas'tan devam etmeye usenmemek dilegiyle esen kalin.

22 Ağustos 2009

Mesut Ozil'i Seyrediyor Musunuz?

Almanya'da bu sezon en cok merak edilen konulardan bir tanesi, Diego'nun Juventus'a transferi sonrasi Werder Bremen'de onu acilan Mesut Ozil'in nasil bir performans gosterecegiydi. Turk asilli genc oyuncunun UEFA Kupasi finalisti takimin oyunkurucusu, lideri, taraftarlar nezdinde de kahramani olan Brezilyali'nin yerini ne olcude doldurabilecegi herkes tarafindan merak ediliyordu. Buna cevaben Mesut, yazin muhtesem bir U21 Avrupa Sampiyonasi performansi sergilemisti, yeni sezona da cok formda girdi. Su ana kadar Werder'in 2 lig ve 1 Europa Cup macinda toplam 3 gol ve 3 asisti var, bir o kadar da direkten donen topu ve gol olmayan spektakuler pasi. Werder gibi top yekun hucum eden bir takimda bu istatistiklerin aldatici olacagi dusunulebilir, fakat bahsettigim maclari -ya da ozetlerini- izlerseniz, yaptigi gol/asist katkisinin sahaya koydugu oyunun yaninda sonuk kaldigini goreceksiniz. Uzun zamandir topla rakip savunmanin arasina bu kadar rahat penetre edebilen bir oyuncu daha gormedigimi rahatlikla soyleyebilirim.
Mesut aslinda bugunun ipucunu gectigimiz sezondan veriyordu. Bremen'in meshur baklava seklindeki ortasahasinin sol icinde -ideal pozisyonu olmamasina ragmen- buyuk basariyla oynamisti. Bu sezon ise Diego'nun takimdan ayrilmasi ve Thomas Schaaf'in ortasaha duzeninde yaptigi degisiklikle hem ideal pozisyonunda oynuyor, hem de takimin oyun ici lideri olarak her turlu sorumluluk ve yetki ile donatilmis durumda.

Burada benzer bir konuya Galatasaray ozelinde deginmistim. O gun anlatmaya calistigim, Galatasaray'in kendini ispat etmis, kariyerinde cok onemli bir yukselis icine girmis genc oyuncularina gereken ortami hazirlamadigi, ve bunun Sari-Kirmizililar adina cok buyuk bir kayip olduguydu. Ayni hataya Besiktas'in Batuhan Karadeniz ozelinde dustugunden de defalarca bahsettik burada. Iste Werder Bremen, Mesut Ozil orneginde bu isin nasil yapilmasi gerektigini en guzel sekilde gostermistir bence. Diego'nun kariyerinin sonuna kadar Bremen'de kalmayacak kadar iyi bir oyuncu oldugu belli oldugu anda O'nun alternatifi olarak Mesut'u transfer etmislerdi 2007-08 sezonu devre arasinda. 2008-09 sezonu basinda Diego'ya cok cazip teklifler olmasina ragmen, Brezilyali'yi -alternatifi henuz hazir olmadigi icin- takimda tuttular. 2008-09 Mesut'un A Takim'a entegrasyonu ve Diego'nun altinda, tribunler ve medyadan cok baski hissetmeden bireysel gelisimini surdurmesi adina cok onemliydi. Bu basariyla gerceklestikten sonra da Diego'yu cok iyi bir fiyata satip Mesut'un onunu actilar zaten. Thomas Schaaf'in Mesut'un yeteneklerini daha rahat kullanabilmesi icin, yillardir kendisiyle ozdeslesmis olan baklavali ortasahasini bozup, ortada Frings ve Borowski'nin yer aldigi, oyun kurucularin (Mesut, Marin) kanattan iceri kat ederek oynadigi bir 4-2-2-2 turevine gecmis oldugunu da not edeyim. 
Yetenek yonetimi, futbol yonetiminin en onemli parcalarindan birisi gunumuzde. Kuluplerin kaderi cogunlukla ellerindeki oyuncularin potansiyellerini nasil degerlendirdiklerine gore sekilleniyor. Bu noktada basarili olabilmek icin de cok ciddi ve gercekci bir planlama ortaya konmasi sart. Werder Bremen eger sezon basinda "Biz UEFA Kupasi finalistiyiz" deyip Diego'yu takimda tutsaydi, ya da O'ndan gelen paranin beste biri ile Lincoln'u transfer etmis olsaydi, bugun bu yaziyi yazmak mumkun olmazdi. Onlar ise Diego'nun sorumluluklarini -1.5 senedir bugun icin hazirladiklari- Mesut'a devredip, gelen paranin bir kismi ile de yine cok potansiyelli bir baska oyuncu olan Marko Marin'i transfer etmeyi tercih ettiler ve boylece hem bugunlerini hem de geleceklerini garanti altina almis oldular. Bu noktadan bakinca Klaus Allofs ve Thomas Schaaf'i takdir etmemek mumkun degil. Pizarro transferiyle beraber ciddi anlamda sampiyonluk yarisinin icinde bulunacaklarini da dusunuyorum ama o da bir baska yazinin konusu artik.

10 Ağustos 2009

Rengimiz Belli Olsun - Bundesliga 2009-10

Bizim icin Avrupa furbolunu takip etmenin belki de en buyuk keyfi mucadele eden takimlarla aramizda pek bir gonul bagi olmadigi icin, renklere bakmadan, dogru isler yapan takimlari destekleyebiliyor olusumuz. Aklimizda bununla yeni sezonun icin ufak bir yazi dizisi hazirlayalim dedik. Avrupa’da onemli ligler basladikca, bu sene icin hangi takimi destekledigimizi buradan sebepleriyle beraber sizlerle paylasacagiz. Bu yazilar “Ingiltere Ligi’nde bilmem kim sampiyon olur, cunku…” formatinda olmayacak. Bundan ziyade gonlumuzden gecen, arka planda destekledigimiz takimlar hakkinda ufak tefek seyler yazip, deyim yerindeyse rengimizi belli edecegiz.

Bu hafta Turkcell Super Lig ile beraber iki onemli lig daha – Bundesliga ve Ligue 1 – start aldi. Bir lig/bir yazi parolasiyla ilk postu Bundesliga’ya ayiriyoruz…

Redman – Hoffenheim

Almanya’da Bayern Munih’in karsisinda en saglam kim duracaksa onu tutmusumdur seneler boyunca. Keza Bavyeralilar’in ikinci yarinin basinda kopup gittigi hicbir Bundesliga bana keyif vermemistir. Bu anlamda gectigimiz sezon Wolfsburg’un basardigi isi cok takdir ediyorum. Basarinin arkasindaki beyin olan Felix Magath’i Schalke’ye kaptirmis olmalarina ragmen. hem Dzeko-Grafite-Misimovic uclusunu korumus olmalari, hem de Armin Veh gibi, Magath’in gecen sezon Wolfsburg ile basarmis oldugu isi bundan 3 sezon once imkanlari cok daha dar olan Stuttgart ile basarmis olan, onemli bir ismi goreve getirmis olmalari sebebiyle bu sene de cok can yakacaklar. Keza Olic’i kaybetmis olmalarina ragmen iyi transferlere imza atan (Elia, Berg, Ze Roberto, Rozenhal) Hamburg’un da iyi isler yapacagini dusunuyorum. Magath faktoruyle bundan onceki sezonlarda hep beklentilerin altinda kalmis olan Schalke de bir baska sampiyonluk adayi. Ancak tum bu isimler arasindan benim gonlumu celmis olan takim Hoffenheim. Daha once bu satirlardan Hoffenheim Projesi’ne deginmistik. Gercekten cok heyecan verici, genc, dinamik, tas gibi bir takim Mavi-Beyazlilar. Hem sahaya koyduklari futbol hosuma gidiyor hem de bu utopik projenin basarili oldugunu gormek istiyorum. Aslinda sadece gecen sezon 18 golle rekora giderken devre arasinda sanssiz bir sakatlikla sezonu kapatmak zorunda kalan Ibisevic icin bile desteklenir bence Hoffenheim. Sezona Simunic gibi onemli bir transferle basliyorlar. Bir yas daha olgun olan takima eklenen Hirvat oyuncu, gectigimiz sezon elege donen takim savunmasini toparlayacaktir diye dusunuyorum. Simunic’in yani sira, Bundesliga’ya dondukten sonra ilk tam sezonunu gecirecek olan Timo Hildebrand da Dunya Kupasi motivasyonuyla basarili bir sezon gecirirse Hoffenheim’in oyunu baska bir boyut kazanacaktir.
Ibisevic disinda Demba Ba, Chinedu Obasi, Carlos Eduardo, ve Andreas Beck dikkat edilmesi gereken diger isimler.

Sampi – Wolfsburg

Bayern Munih'ten tiksiniyorum. Gelenegine sahip cikan ve yetistirdigi insanlarin kendini gelistirip makam edinmesini saglayan yapilari nedeniyle normal sartlarda takdir etmem gereken bir takim. Ama ne zaman alttan isik veren, "ha oldu, ha olacak" denen takim gelirse cimbizla yildizlarini cekip icini bosaltiyorlar. Ballack – Ze Roberto – Lucio transferleriyle ile CL finalisti Leverkusen'i 2. lige dusurmedikleri kaldi bir tek. Ustelik aldiklari oyunculari cogunlukla belese getiriyorlar. Olic bana gore Avrupa'nin en iyi 5 forvetinden biridir. Hamburg'a attiklari calimi Yusuf Simsek Doga'ya atmamistir.

Yapilanmalariyla bekledigimden cok daha cabuk basariya ulasan Wolfsburg'a saygim sonsuz. Ondan ote, gonlumde de saglam bir yer edindiler. Hayrani oldugum Felix Magath'la 2 sene icinde inanilmaz bir ivmeyle zirveye yerlestiler (Magath'la ilgili Borges'in yazisini tavsiye ediyorum). Felixcan'i Bayern Stuttgart'tan calmisti, aynen Hitzfeld'i Dordtmund'dan caldiklari gibi. Okuduguma gore Magath'in sert antrenmanlari Grafite'yi sezon oncesi kampta bayiltmis. Helal olsun, siyahi bir insani fiziksel eforla sindirmek her babayigidin harci degil. Magath'in omurgasizlik yapip Schalke'nin yolunu tutmasiyla Wolfsburg'a olan sempatim daha da artti. Cunku hoca gitti yandik bittik demek yerine kadrolarini muhafaza edip Bundesliga'da is yapmis ve onu acik Armin Veh'le anlastilar. Bir insan kendi yetistirip meyve vermesini zevkle seyrettigi bir takimi nasil terkeder anlamiyorum (Juande Ramos mesela). Yine de lafim yok Magath'a, bir bildigi vardir. Neticede isci sehri Wolfsburg'un sanayi devi destekli mali yapilanmasi ve planlama basarisiyla daha da ileri gitmesini istiyorum gonulden.

Wolfsburg sampi, birinci kim bilmiyorum.

5 Temmuz 2009

Dietmar Hopp ve Hoffenheim Projesi


3,200 kisilik bir kasabanin takimi TSG Hoffenheim. Gectigimiz sezon Almanya 1. Bundesliga'sina yukselmis ve ozellikle ligin ilk yarisinda gosterdikleri basarili performansla (Kis donemini lider tamamlamislardi) tarafli/tarafsiz herkesin begenisini kazanmislardi. Sezonun ikinci yarisinda ise dar kadrolarinda yasadiklari sakatliklarin da etkisiyle dususe gecip sezonu 7. sirada tamamladilar ve kisa zamanda kazandiklari populeritelerini de biraz olsun yitirdiler. Ancak Hoffenheim, benzerini diger ulkelerde de zaman zaman gordugumuz (Reading, Hull City) kolay parlayip cabuk sonen basit peri masallarindan degil. Detayli incelenmesi gereken, cok uzun vadeli, her adimi planlanarak atilmis bir proje aslinda. 


Bu projenin altinda imzasi olan isim Dietmar Hopp, uluslararasi yazilim sirketi SAP'in kurucu ve sahiplerinden. Hoffenheim kasabasinda dogup buyumus, kulubun altyapisinda futbol oynamis ve yerel baglarini hicbir zaman koparmamis zengin is adami. 1990 yilinda "Hoffenheim Projesi"ni baslattiginda takim Almanya'da 8. ligde oynuyormus. Bu noktada Hopp kulube yavas yavas kaynak aktarmaya baslayarak tesislesmesini saglamis. Bu sekilde, sadece kendi bunyesinden cikardigi oyuncularla mucadele ederek, 2001 yilinda 3. lige kadar yukselmis Mavi-Beyazlilar. Kulup orada uzunca bir sure sabit kalip ilerleyemeyince, unlu isadami, bu esigi atlamak icin kariyerinde Stuttgart ve Schalke ile onemli basarilari olan Ralf Rangnick'e takimin basina gelmesi icin teklif goturmus. Lincoln'lu Schalke'de cok kotu bir sekilde son haftalarda sampiyonlugu kaciran Rangnick de kulubun altyapisindan, tesislerinden, ve genel potansiyelinden etkilenerek bir 3. lig takimi olmasina ragmen Hoffe'nin basina gecmeyi kabul etmis. Mavi-Beyazlilar'in Almanya'da dikkatleri uzerine cekmesi de Rangnick'in ise alinmasina rastliyor. Unlu calistiricinin ortaya koydugu yuksek profil sayesinde potansiyeli yuksek, genc isimleri de kadrosuna katmayi basaran Hoffenheim, bu hamlenin ardindan ilk sezonunda 2. Bundesliga'ya, oradan da hic beklemeden -kupada ceyrek final oynadiklari sezonun ardindan- 1. Bundesliga'ya cikmis. Bizim Hoffenheim merakimizin baslamasi da bu doneme denk geliyor. 


1990'dan bu yana Dietmar Hopp'un Hoffenheim icin toplam €120,000,000 harcadigi soyleniyor. Ancak bunun sadece €35,000,000'luk kismi oyucu transferlerine harcanmis. Geri kalani modern antrenman tesisleri, 2009 basina kadar kullanilan 6,350 kisilik eski stadyumlari, ve yeni insaa ettikleri 30,000 kisilik Rhine-Neckar-Arena icin harcanmis (bu stadyumun kasabanin nufusunun 9 kati kapasitede olduguna dikkatinizi cekerim). Zengin is adaminin kulubun sahibi, hatta baskani bile olmadigini da soylemekte yarar var. Oyle bir tevazudan bahsediyoruz ki 6,350 kisilik eski stadlarina -kendi rizasi olmadan- kendi ismi verilmis olmasina ragmen, yine kisisel imkanlariyla insaa ettigi yeni stadin isminin Dietmar-Hopp-Arena olmasina bu sefer izin vermemis. "Ben altyapida futbol oynarken, gol attigimda kasabanin kasabi hediye olarak bizim eve et gonderirdi. O gunleri unutamam. Sadece dogup buyudugum bolgeye birseyler katmak istedim" diyor. Anlayacaginiz, hicbir sekilde, EPL'de sohret adina takim satin alip her mac locasindan caka satan petrol zengini bilyonerlere benzemiyor Hopp. Ayni zamanda, bir yandan kapitalist sistemde multimilyar dolarlik uluslararasi bir yazilim sirketinin sahibi, diger yandan da her gecen gun kapitalizm tarafindan biraz daha fazla geri plana atilmakta olan yerel degerlere bu kadar bagli kalmis bir futbol sevdalisi olmasi cok hos bir tezat olusturuyor bence.


Saha disi boyle, biraz da saha icinde ne yapmaya calisiyorlar, ona bakalim. Dietmar Hopp donemi boyunca suregeldigi gibi, genc oyunculari alip, gelistirerek, onlari beraber buyuterek bir yerlere gelmeye calisiyor Mavi-Beyazlilar. Bu dusunceyle takima katilmis ve bugun gercekten belirgin bir futbol karakterini sahaya yansitabilen onemli bir cekirdekleri var. Vedad Ibisevic, Chinedu Obasi, Demba Ba, Carlos Eduardo, Marvin Compper, Tobias Weis, Sejad Salihovic, Luis Gustavo, Andreas Beck, ve Matthias Jaissle, hepsi 25 yasin altinda ulkelerinin milli takimlarinda oynayan isimler. Yine bu transfer doneminde takima katilan Prince Tagoe ve Franco Zuculi'nin referanslari da cok iyi. Takimda gozle gorulur bir tecrube eksikligi var; ancak bunu da, genclerin onunu kapamadan gidermeye calisiyorlar. 2009 basinda kadroya katilan kaleci Timo Hildebrand ve gectigimiz gunlerde transfer edilen Josip Simunic, gerek Bundesliga, gerekse milli takim tecrubeleri sayesinde bu acigi belirli olcude kapatabilecek isimler. Yukarida bahsettigim belirgin futbol karakterini de biraz acayim... Rangnick, genc kadrosunun guclu yanlarini once cikaracak, yani fizik guc, surat, ve dayaniklilik uzerine kurulu bir sistem oturtmus. Cok kosuyorlar ve devamli hucum pres yapiyorlar, hatta bazen bunu gereginden fazla abarttiklari soylenebilir. Suratli bir ileri ucluleri, ayrica bu oyuna ayak uydurabilecek, cok hareketli ortasaha oyunculari ve hucumu seven bekleri var. Topu sisirmeleri ya da geri pas yapmalari kesinlikle yasak, ileri ve ayaga oynamak zorundalar. Ayni sekilde kanattan sifira inip orta yaptiklarini da cok az goruyoruz. Oyle ki bu oyuna alismalari icin antrenmanlarda takimi daha dar ve kisa bir sahada oynatiyormus Rangnick. Kendilerine, gerek genclik politikasi, gerekse futbol stili bakimindan Arsene Wenger'in Arsenal'ini ornek aldiklarini soyluyorlar zaten. Yine onun gibi parayi tecrubeli yildizlara dokmektense 15-21 yas arasi gencleri alip kendi sistemlerine entegre ederek ilerlemekte kararlilar. 


Gectigimiz sezonun ikinci yarisinda populeritesini biraz yitirmis olabilir Hoffenheim. Ancak karsimizdaki ici bos, tek sefere mahsus yasanmis bir seruven degildi. Genc oyuncularinin gelismesiyle, yeni stadlariyla, ve genel olarak dogru yapilanmalariyla onumuzdeki yillarda da cok can yakacak Mavi-Beyazlilar. Biz de ekran basindan Hopp ve takimini destekliyor olacagiz - cunku her gecen gun daha da kuresellesen futbolun, Hoffenheim gibi romantik hikayelere dusundugumuzden de cok ihtiyaci var.

Not: Bu yazinin ilham kaynagi FFT UK'in Haziran sayisinda okudugum Hoffenheim ile ilgili yazilmis mukemmel bir makaleydi. Kasabanin Turk kebapcisina ve onun altyapida oynayan ogluna kadar cok detayli ve hos bir yazi hazirlamislar. FFT Turkiye'de de yayinlanmis olmasi lazim. Ancak kacirdiysaniz, bir sekilde elinize gecirmenizi kesinlikle tavsiye ederim.

2 Mayıs 2009

Werder Bremen - Hamburg: 0-1

UEFA Kupasi Yari Finali'nde Weserstadion'da karsi karsiya gelen iki Alman takiminin mucadelesinde iyi bir deplasman performansi sergileyen Hamburg sahadan 1-0 galip ayrildi ve Istanbul yolunda cok onemli bir adim atmis oldu.


Yer: Weserstadion
Tarih: 30 Nisan 2009
Werder Bremen: Wiese, Fritz (85' Prodl), Mertesacker, Naldo, Boenisch, Frings, Tziolis, Mesut Ozil, Diego, Almeida (61' Rosenberg), Pizzaro
Hamburg: Rost, Demel, Gravgaard, Mathijsen, Aogo (79' Benjamin), Jarolim, Alex Silva (75' Boateng), Pitroipa, Trochowski, Guerrero, Olic (91' Tunay Torun)

Bremen dar ortasahali 4-3-1-2'si ile sahadaydi. Dortlu savunmanin onunde Frings, onun sag tarafinda Tziolis, sol tarafinda Mesut, cift forvetin arkasinda da Diego ile 'baklava' seklinde dizilmisti Bremen ortasahasi. Bremen'in parmak izi haline gelen bu dizilisin karakteristik ozelligi gunumuz futbolunda artik cok da fazla goremedigimiz cift forvet arkasina bir '10 Numara' yerlestirilmesini saglamasi. Ortasahanin bu uclu hucumu destekleyebilmek icin oldukca dar dizildigi bu sistemde klasik sag-sol aciklara yer olmadigini da belirteyim. Bu yuzden devamliligi olan, ofansif kapasitesi yuksek bekler bu dizilisin olmazsa olmazidir ve neredeyse tum kanat hucumlari bu beklerin oyuna katilimiyla baslar. Bu sistemin bir diger sarti da sik sik kanatlara deplase olan, ortasahaya yardim eden, ayni zamanda da rakip savunmayi araya kosular yaparak ileri itebilen forvet oyuncularidir. Bunlari birazdan yapacagim Werder Bremen elestirisini temellendirmek adina anlatiyorum, bu kritik ogelerin hangilerinin yerine getirilebildigini birazdan inceleyecegiz.

Hamburg ise klasik 4-4-2 gibi sahaya dizilmis, fakat belirli noktalarda ozel oyuncularinin katkisiyla farkliliklar yaratmayi planlamisti. Dortlu savunmanin onunde aslen stoper olan ancak Nigel De Jong'un devre arasinda Manchester City'e satilmasindan sonra on liberoda gorev almaya baslayan Alex Silva ve onun yaninda takimin kaptani Jarolim yer aliyordu. Sag kanatta klasik bir acik oyuncusu olan Pitroipa, sol kanatta takim hucumlarini yonlendiren oyunkurucu Trochowski, forvette ise Olic-Guerrero ikilisi gorev almisti. Burada Trochowski ve Olic'ten ayrica bahsetmek gerektigini dusunuyorum. Trochowski temel ozellikleri bakimindan ideal bir kanat oyuncusu degil kesinlikle. Ancak dun aksam, her gecen gun daha cok gormeye basladigimiz 'oyunkurucularin kanada yerlestirilmesi' fikrini pratige gecirmek adina sol kanatta yer aldi. Ortasahanin kenarlarinda oyun kurma yetenegi yuksek, sut tehdidi bulunan, cogunlukla oynadigi kanada ters ayakli oyuncularin kullanimi belirli onemli avantajlari beraberinde getiren bir futbol pratigi. Bu pozisyonda oynayan oyuncular genelde kanattan sifira inmektense iceri kat edip ortasaha ile forvet arasindaki bolgede topla bulusmasi gerekiyor. Burada amac arkadan gelen kanat beklerin onunun acilmasi ve iceri kat eden oyuncunun rakibin markajindan kurtularak sut ya da bitirici ara pasi imkani bulabilmesi. Arsene Wenger'in gecen sene Rosicky - Hleb ikilisiyle cok basarili bir sekilde hayata gecirdigi bu uygulamanin benzerlerini Denizli'nin sag kanatta oynattigi Tello ve Galatasaray'li Arda sayesinde biz de yakindan izliyoruz aslinda. Trochowski de dun aksam Marcel Jansen'in yoklugunda ortasahanin solunda bu rolu oynayarak Jol'un kendisine verdigi bu gorevi basariyla yerine getirdi. Hamburg'un bir diger onemli oyuncusu da Hirvat Ivica Olic. Onumuzdeki sezon icin Bayern Munih ile anlasan solak oyuncu gol atamamis olmasina ragmen bir forvet oyuncusunun deplasmanda nasil oynamasi gerektigini dun tum Avrupa'ya gosterdi. Burada defalarca soyledim, eminim ileride de tekrarlayacagim; bugunun futbolunda cift forvet ile sahaya cikmanin birinci sarti bu oyuncularin hareketli oynayarak hem kanat ataklarina hem de ortasahada oyun kurulmasina yardim etmeleri. Ancak bu sekilde ortasahanizi kuvvetli tutup dengeli hucum etmeniz mumkun, aksi takdirde denginiz takimlarla oynarken cok buyuk sikintilar cekersiniz. Olic'in basini cektigi Hamburg forveti de dun bunun iyi bir ornegini gosterdi ve takimlarinin deplasmanda aldigi galibiyette buyuk rol oynadi.


Maca gecelim... Hamburg iyi baslayan tarafti. Surekli olarak sag bek Demel ile Pitroipa'yi destekleyerek Bremen'in tek kisiyle savunmaya calistigi bu kanattan etkili olmaya calistilar. Forvette de Guerrero geri gelerek top indiriyor, oyun kurmaya yardim ediyor, Olic ise kanatlara acilarak stoperlerin dengesini bozuyordu. Hareketli Hamburg forveti macin basinda yakaladigi birkac pozisyondan da yararlanamadi. Werder Bremen ise ev sahibi olmasina ragmen oyununu rakibe kabul ettiremedi ve hucumdaki sayisal ustunlugunu avantaja donusturemedi. Ozellikle Hamburg forvetinin caliskan oyunu Bremen savunmasinin one cikmasini engelliyor ve bu da Bremen'in oyunu Hamburg yari sahasina yikmasini engelliyordu. Sadece savunmanin arkasina 35-40 metrelik ters toplar atarak etkili olmaya calistilar ama bunlarda da Mathijsen-Gravgaard ikilisi basariliydi. Hamburg'un yapmasi gerekip de yapmadigi en onemli sey ise Trochowski'nin arkasinda oynayan Pitroipa'yi biraz da Fritz'in bindirmelerine engel olmak amaciyla fazla ileri cikaramamasiydi. Durum boyle olunca Bremen teknik direktoru Schaaf 15. dakika civarinda maca ilk mudahaleyi yapan taraf oldu ve Hamburg'un sag ataklarini dengelemek icin defansif acidan daha kuvvetli olan Tziolis'i orta uclunun soluna, solda oynayan Mesut'u da Hamburg'un cok zorlamadigi sag tarafa cekti. Oyuncu degisikligine gitmeden sahadaki oyuncular icinde yapilan bu ufak oynama cok mantikliydi; ancak bu degisiklik de Hamburg'un hizini kesmeyi basaramadi. Pitroipa'nin pasinda o dakikaya kadar sahanin en hareketli oyuncusu olan Demel sagdan ortaladi ve sol kanattan iceri forvet destekleyicisi olarak girmis olan Trochowski guzel bir kafa goluyle skoru 0-1'e tasidi. Bremen savunmasinin kademe hatasinin golde onemli rol oynadigini da not duseyim. Golden sonra Bremen biraz daha etkili gozukse de Hamburg kontrolunde devre sona erdi.

Ikinci devrenin ilk 15 dakikasi da ilk devrenin kopyasi seklinde gecti. Ancak 60'tan sonra ozellikle Mesut'un dikine tasidigi toplar ve Fritz'in sagdan bindirmeleriyle oyunun kontrolu Bremen'in eline gecmeye basladi. Ancak bunun sonucu olarak yesil-beyazliliar savunmanin arkasinda, ozellikle de sag tarafta aciklar vermeye basladi ve Olic kontraataklarda etkili oldu. Dakikalar ilerledikce yakaladigi kontraataklarda gol bulamamanin da etkisiyle Hamburg ileride Olic'i tek birakarak iyice geri cekildi ve ceza sahasi uzerinde savunma yapmaya basladi. Boyle olunca Bremen bircok pozisyon buldu ancak biraz sanssizlik, biraz da beceriksizlik sonucu beraberligi yakalayamadilar.

Hamburg'u Petric ve Jansen gibi eksiklerine ragmen iyi bulurken Werder Bremen icin ayni seyi soyleyemeyecegim. Adeta oynadiklari sistem icin yaratilmis bir '10 Numara'lari olmasina ragmen bu kadar etkisiz gorunmelerinin sebepleri var elbette. Bu sebeplerin ilki Pizarro-Almeida ve daha sonra Pizarro-Rosenberg'den olusan forvetlerinin tembel oyun tarziydi. Dunku mac boyunca ne bir kez ortasahaya gelip top aldilar, ne kenara gelip orta yaptilar, ne de savunmada oyuncu kovaladilar. Bu duzeyde bu kadar kotu oynayan bir forvet ikilisi cok uzun zamandir gormemistim. Bremen'in istediklerini sahaya yansitamamis olmasinin bir diger sebebi de beklerini oyuna gerektigi kadar sokamamasiydi. 60'tan sonra Fritz oyuna biraz hareketlilik getirmis olsa da sol kanatta gorev yapan stoper ozellikli Boenisch topla ortasahayi mac boyunca ancak bir ya da iki kez gecmistir. Yukarida da soyledigim gibi bu kadar dar bir ortasaha tercih ediliyorsa beklerin oyuna katilimi cok cok cok onemli. Bu arada bu bahsettigim iki problemin birbiriyle alakali oldugunu da belirteyim. Eger Bremen forvetleri caliskan bir oyun sergileseydi ve Hamburg savunmasini geri itebilseydi Bremen geri dortlusu cok daha rahat bir sekilde ileri cikabilir, rakibe on alanda basip oyuna daha rahat katilabilirdi. Ya da bekler daha tempolu bir oyun sergileyebilseydi Bremen forveti daha cok topla bulusup etkili olabilirdi gibi.

Neticede UEFA Yari Finali'ne yarasir bir mac olmadi bence. Hamburg finali oldukca kolayladi. Martin Jol'un ilk sezon performansi gercekten etkileyici su ana kadar. Sakatliklar ve onemli oyuncularin satisina ragmen yakaladiklari basari takdir edilmeli diye dusunuyorum.


Son bir soz de macin hakemi Howard Webb icin; herhalde hakemlik kariyeri acisindan en buyuk talihsizligi Ingiliz olusu. Son iki yildir Premier League'de neredeyse her onemli macta basariyla gorev yapti ancak Sampiyonlar Ligi'nde ust duzey bir mac yonetmek icin bir sure daha beklemek zorunda kalabilir. Ingiliz takimlarinin icinde bulunmadigi bir Sampiyonlar Ligi yari finali ya da finali izlemeyeli oldukca uzun zaman oldu cunku. Bu arada Manchester United - Tottenham macinda yaptigi hatayi kabul edip ozur dilemesi de gercekten cok guzeldi. Insanin oldugu yerde hata olacaktir, onemli olan yapilan hatalarin sorumlulugunu ustlenebilmek ve buradan gereken dersleri cikarabilmektir. Cok imkan vermemekle beraber, dilerim ki bizim hakemlerimiz de bir gun bu olgunluga ulasabilirler.

Werder Bremen - Hamburg: 0-1
28' Trochowski (0-1)