6 Ağustos 2009

Yeni Sezon Baslarken


Tatil donemini, hazirlik kampini, ve Super Kupa’yi geride biraktik, Super Lig 2009-10 sezonu yarin, sampiyonun maciyla basliyor.

Besiktas, 2008-09'un lig ve kupa sampiyonu olmasina ragmen kadroda ciddi bir revizyona gitti. Gectigimiz sezonu tamamlayan kadrodan ayrilanlar Gokhan Zan, Tomas Zapotocny, Edouard Cisse, Serdar Kurtulus, ve Aydin Karabulut. Delgado’nun durumu ise belirsizligini koruyor. Bu isimlerin yerine gelenler ise Matteo Ferrari, Ismail Koybasi, Erhan Guven, Ridvan Simsek, Michael Fink, Onur Bayramoglu, ve Nihat Kahveci. Gidenleri, bize yabanci olmadiklarindan, burada sikca yorumladik zaten. Gelenler hakkinda ise kadro dinamikleri, getirilis sekilleri, ve maliyetleri disinda gorus bildirmekten kacindik. Bunun en onemli sebebi de kimse hakkinda kendilerini sahada, Besiktas formasiyla, seyretmeden ahkam kesmek istemememizdi. Simdi ise elimizde 4 maclik gozlemlerden olusan veriler var. Bu veriler, oyuncular hakkinda onceden bildiklerimiz ve yaptigimiz arastirmalarla birlesince, belirli konularda yavas yavas fikirlerimiz, ongorulerimiz olusmaya basladi. Bu yazinin amaci Besiktas’in sezon oncesi durumunu degerlendirmek, bizce iyi yaptigi yonlerin altini cizip, ileride sorun yaratabilecek birkac konuya dikkat cekmek.

Besiktas su ana kadar hazirlik doneminde 4 karsilasma yapti. Sirasiyla Inonu’de Catania, Ispanya’da Lyon ve Porto, ve en son olarak da Olimpiyat Stadi’nda Fenerbahce ile karsi karsiya geldi. Oncelikle bu donemin az ama disli rakiplere karsi oynanan maclarla gecirilmesinin dogrulugundan bahsetmek gerek. Ben bunu boks antrenmanina benzetiyorum. Kum torbasina girismektense, bos biraktiginiz anda size kontrayi cikarabilecek bir baska boksorle antrenman yapmak her zaman daha faydalidir. Besiktas’in gecen senenin sampiyonu ve Sampiyonlar Ligi’ne direkt katiliyor olusu sebebiyle bu luksu de vardi sonucta. Takimin ne cabuk forma girmesi gerekiyordu, ne de Munih Turkgucu gibi takimlara 8-9 tane atip ozguven gelistirmesi. Bu yuzden bence gayet isabetliydi yapilan planlama – Mustafa Denizli’nin hakkini vermek gerek.

Bu maclarin tumunu bir butun olarak ele aldigimda ise gozume carpan ilk sey, gectigimiz sezon sonunda takimin hedef maclarda uyguladigi taktigin yavas yavas Besiktas’in oyun sistemine donusuyor olusu. Buna Fenerbahce macindan sonra da deginmistim. Besiktas’tan gercek anlamda iyi bir savunma takimi olma yolunda ciddi isiklar aliyorum. Takimin bir butun halinde oynama istegi ve hazirlik maclarinda dahi disiplinli bir sekilde savunma yapma cabasi bunun en onemli sebepleri. Ozellikle ortasahanin ofansif kismi ve ileri uclu bu konuda gayet basarili bir goruntu cizdiler su ana kadar. Savunmada ise geri altilida (kaleci – dortlu savunma – defansif ortasaha) dort yeni ismin oynuyor olsunun etkileri kendisini gosteriyor. Sivok ile Ferrari ikilisinden kimin sagda, kimin solda oynayacagi ancak Fenerbahce maciyla beraber bir karara baglanabildi. Bundan sonra buyuk ihtimalle Ferrari solda, Sivok ise sagda oynayacak bu ikili yan yanayken. Orta ikilinin uyumu henuz istenilen duzeye gelmemisken yanlarindaki iki bekin de yine yeni isimler olmasi tabii ki bu konuda takimin savunma becerisine pek de olumlu yonde katki yapmiyor. Sivok ile Ferrari beraber oynadikca daha da iyiye gideceklerdir. Ancak bekler Ismail ve Erhan konusunda biraz daha karamsarim. Erhan bekledigimden iyi cikti, ancak yine de Besiktas’ta ilk 11 oyuncusu olmak icin yeterli donanima sahip degil bence. Yasi da 27 oldugu icin bu saatten sonra kendisinden cok buyuk bir gelisim beklemek hayalcilik olur. Ancak bu, uzun sezonda iyi bir rotasyon oyuncusu olamayacagi anlamina gelmiyor. Ismail icin ise durum cok farkli. Bir laf vardir, “adamin her tarafi topcu” diye, Ismail bu benzetmeyi sonuna kadar hak ediyor. Fakat bir bek oyuncusu olarak her tarafinin defans oyuncusu oldugunu soylemem mumkun degil. Hicbir savunma altyapisi almadigi belli ve bu aciklarini iyi niyetle, mucadele ederek kapatmaya calistigi icin kendisi hakkinda soyleyecek tek bir olumsuz sozum yok su anda. Fakat, en azindan bu sezon icin, O bu aciklarini kapatirken kaptan Ibrahim Uzulmez’e cokca is dusecek gozlemledigim kadariyla. Olumlu yonden bakacak olursak hem Besiktas’in Ismail uzerinde sabretme luksu var, hem de kanat savunmasi diger pozisyonlara gore ogrenmesi biraz daha kolay bir pozisyon oldugu icin bu gelisim suresi kisa tutulabilir. Ancak sunu da soylemeden gecemeyecegim: Neredeyse bedavaya takimdan gonderdigimiz Aydin Karabulut’un, 2-3 ay duzenli olarak bek oynadigi takdirde, Ismail’den bugun izledigimiz performansin cok da asagisinda kalacagini dusunmuyorum. Bu da Ismail’e yapilmis bir elestiri degil, Aydin’in futbolculuguyla ilgili bir yorumdur sadece.

Ortasahada ise Fink’i su ana kadar gayet begendigimi soylemeliyim. Hazirlik doneminde gorduklerimizin gelecege dair bir gecerliligi varsa, bu satirlarda sikca ovdugumuz Cisse’nin yoklugunu aratmayabilir Alman oyuncu. Bunu soyluyorum ancak Fink’in oyun tarzinin Fransiz’dan son derece farkli oldugunu da belirtmem lazim. Cisse’nin oyunu tamamen dogru yerde pozisyon almakla alakaliydi. Blogdas Sampi’nin degimiyle “90 dakika boyunca dogru yerde duruyordu”. Fink ise fiziksel olarak –sezon basi olmasina ragmen– daha diri ve hareketli bir oyuncu oldugunu hemen belli etti. Yerini biraz daha fazla kaybedecek olsa da rakibi yipratan oyun tarziyla takimin sertlik duzeyini arttirarak bu acigi kapatabilir. Ayni baglamda ofansif anlamda Fink’in daha istahli ve girisimci bir oyuncu oldugunu da not duseyim. Nihat hakkinda ise birsey soylemek icin cok erken. Askerlik gorevi yuzunden sezon basi kampinin buyuk bir bolumunu kacirdigi icin form tutmasi biraz zaman alacaktir. Ancak sakatlanmadigi takdirde 10 aylik sezon icerisinde takimin kaderinin cizilmesinde onemli bir rol oynayacktir.

Yeniler uyum saglamaya cabalarken, sampiyon kadronun oyunculari da henuz form tutmus degiller – ki daha once de soyledigim gibi, sezonun bu bolumunde form tutmak uzun vadede cok da iyi birsey degildir. Bobo transfer sorunu sebebiyle antrenmanlara cok isteksiz basladiysa da once Porto, sonra da Fenerbahce maclarinda durumu toparladi. Holosko ise butun sprinter oyuncularin yapmasi gerektigi gibi sezon basini agirdan aliyor – su ana kadar henuz depar atmamis olabilir. Tello’da ise daha ciddi bir konsantrasyon eksikligi goruyorum. Umarim bu, sezon basi motivasyonsuzluguyla aciklanabilecek bir durumdur ve kadroda yonetim tarafindan yaratilan maas ucurumunun sahaya yansimasi degildir. Yine de tum bunlara ragmen takimin ozellikle Baris Kupasi ve hatta kaybedilen Fenerbahce maclarinda gosterdigi performans kotu degildi. Gelecege dair umut beslememin bir sebebi de bu zaten.

Ancak yine de onumuzdeki sezonda ilgili birkac endisem var. Bunlardan ilki savunmada ve ortasahanin ortasindaki alternatif oyuncu azligi. Sivok’un iki bolgede de oynayabilmesi bu iki grubu bir arada ele almamizi sagliyor. Oturup baktigimizda ise ilk 11’de Ferrari-Svok-Fink-Ernst tarafindan isgal edilen takimin cekirdek bolgesinin gecerli alternatifleri olarak sadece Ibrahim Toraman ve Ugur Inceman’i sayabiliyoruz. Bu oyuncularin hepsi istikrarli ve kolay kolay sakatlanmayan isimler olsalar da en az 45 mac oynayacak bir takimda bu kadar kart gormeye acik 4 pozisyon icin sadece 6 alternatif olmasi ciddi bir soru isareti benim kafamda. Mevcut durumda bu bolgeye bir takviye de dusunulmedigi icin Denizli’nin bu bolgeye takim icinden bir cozum bulmasi gerekecek. Stoper icin Erhan Guven ve ortasaha icin genc Necip akla gelen ilk isimler, ancak onlar da verilen gorevi ne derece yerine getirebilirler, kestiremiyorum. Ortasaha icin bir alternatif de top teknigi ve oyun direnci sayesinde bu isi kotarabilecegini dusundugum Ekrem Dag. Pozisyon bilgisi savunmanin hemen onunde oynamak icin yeterli olmasa da, ideal durumda Ernst’in yaptigi gorevi iyi-kotu yerine getirebilir bence.

Kadroda gozume carpan bir baska sorun da yonetimin su aralar cozum bulmaya calistigi oyun kurucu eksikligi. Denizli’nin sisteminde biri ortasahada, digeri de ileri uclunun kenarlarinda oynamak uzere iki oyun kurucuya yer var. Delgado’nun sakatlanmasiyla Besiktas bu 2 bolge icin Tello ve Yusuf’tan sonra 3. bir alternatif cikarmakta zorlanir hale geldi – kaldi ki 35 yasindaki Yusuf’un fizik kapasitesinin mac basina 60-70 dakika oynayabilecek noktaya cikmasi dahi biraz zaman alacaktir. Vurdum duymaz hali sebebiyle Serdar Ozkan, oyun tarzi sebebiyle de Erkan Zengin bu ikili icin tatmin edici yedekler degiller. Yeni transfer edilen Onur Bayramoglu’nu ise seyretmedigim icin hakkinda birsey soyleyemeyecegim, ancak Batuhan Karadeniz ya da Aydin Karabulut’un yeterli bulunmadigi bir takimda 19 yasinda isim yapmamis bir oyuncunun ciddi bir sansi olduguna inanmakta gucluk cekiyorum (buna Ridvan Simsek de dahil) acikasi. Yine de herseye ragmen bu durumun sistemde yapilacak ufak oynamalarla kadro icinden cozulebilecegini dusunuyorum. Nihat ve Holosko ile desteklenecek bir merkez forvet (Bobo ya da Nobre) de Turkiye sartlarinda gayet yeterli olacaktir kanimca. Eger transfer yoluna basvurulursa bu cozum baska problemleri de beraberinde getirecektir. Transferlerin maddi boyutlariyla ilgili endise duymayi birakmak uzereyim. Benden baska hicbir Besiktasli’nin umrunda degilmis gibi hissediyorum cogu zaman. Ancak parayi Demiroren’in babasi hibe etse bile takima girecek 8. yabancinin ciddi bir sorun olacagindan korkuyorum. Mevcut durumda Turkiye’nin en iyi 3 forvetinden biri olan Holosko’yu yedek birakmak zorunda kalirken takima alinacak yabanci “10.5 Numara” icin kimin feda edilecegini kestiremiyorum. Mevcut sartlarda sistemle biraz oynayip eldeki isimleri kullanarak bir cozum yaratabilirsek en dogrusunu yapmis oluruz. Aksi takdirde cozmeye calistigimiz problemden daha buyuguyle karsi karsiya kalmamiz cok olasi.

Her neyse, tum bunlari daha derinlemesine konusacak cok zamanimiz olacak zaten. Buradan baslayip sonu Dunya Kupasi'na kadar uzanacak muthis bir sezon daha bizleri bekliyor. Umarim Turkiye'de de uluslararasi platformda da saha disi faktorler futbolun onune gecmez ve sportmence, hak edenin kazandigi yarismalar seyrederiz. Besiktas ozelinde ise siyah takim elbiseli, baba parasiyla sohret pesinde kosan, yonetemeyen yoneticilere ihtiyacimiz yok kesinlikle. Siyahla beyaz onlardan once cok daha guzeldi zaten.

4 yorum:

stalker dedi ki...

parayı takma boşuna. o mevzu hakkında canımı sıkmayalı epey oluyor. trde düzen böyle işliyor. gs bile büyük paralar harcarken... bir de bu şl öyle bir şey ki, kafadan 18 milyon euro getirisi var. olası puanlarla 20'yi geçiyor gelirler. bu da muazzam bir nakit akışı demek. bjknin 3 yıl üst üste şlye katılması bütün bilançoyu tersine çevirir, ve tarih demirörene ummmadık bir paye de verebilir. bu kadar kolay değişkenlik gösterebilen bir futbol ortamında mali kaygıların yeri minimum düzeyde oluyor haliyle.

Redman dedi ki...

stalker,

Keske senin kadar rahat bakabilsem duruma. 3 sene ustuste CL'ye kalabilir miyiz, gercekten bilmiyorum. Ama sanirim henuz iki yil ust uste katilmisligimiz yok su ana kadar.

Simdi de Yildiray diyorlar ama bilemiyorum. Bir oyunkurucu ihtiyacimis oldugu acik, yabanci alinacagina yerli olmasi cok daha iyidir su durumda. Ancak Yildiray da hicbir zaman kanimin cok isinamadigi bir oyuncu oldugu icin biraz temkinli yaklasiyorum duruma. Yine de CL'de final oynamis kac tane yerli oyuncumuz var ki? O anlamda iyi bir secim olabilir belki.

stalker dedi ki...

benimki de rahatlık değil aslında; boşvermişlik, gamsızlık denebilir. büyük camia olmanın avantajları var. bu nedenle bjk-gs-fb-ts iflas durumları yaşamazlar. yaşatmazlar da zaten. boşuna üzmüyorum kendimi artık:)

3 senelik şl katılımını örnek oalrak verdim. yoksa aklı başında hiçbir bjkli böyle bir şeyi kafasından geçirmez. ortam dengesiz, işte bir şlye katılımın getirisi muazzam. hasbelkader 2 kere, 3 kere katılırsa bjk, yd yeni neslin gözünde küçük çaplı efsaneye bile dönüşebilir. o mealde şeettim.

sağlam bi yıldırayın da fayda sağlayacağını düşünüyorum. maliyetine ise hiç girmiyorum :)

Redman dedi ki...

Aman abicim, Demiroren ve efsane kelimelerini yanyana koyma, gozunu seveyim.

Olmaz demiyorum, biz balik hafizali bir millet oldugumuz icin mumkun soyledigin. Aziz Yildirim efsane olduktan sonra, bizimki de olur.

Ben Besiktas'in borclarinin hala dondurulebilir buyuklukte oldugunu dusunuyorum. 2 sene transfer yapilmasa, maas yuku hafifletilse bu borcun neredeyse yarisi erir mesela. Ancak tez zamanda birisinin bu ise el atmasi lazim kesinlikle. Aksi takdirde artacak faiz yukuyle baskana bagimlilik kacinilmaz hale gelebilir - ki benim en buyuk korkum da budur.