Kargalar dedik, devam edelim. Hafta arasinda Mustafa Denizli, Galatasaray'in bugunden sampiyon ilan edilmesine tepki gosterdi ve bir sekilde lafi "Kilavuzu karga olanin burnu boktan cikmaz" demeye getirdi. Tepkinin hakliligi, dozu vs. degil derdim. Sadece, cok sevdigim bu sozden yola cikarak yonetimin baska bir icraatina deginecegim.
Cok degil, asagi yukari 1 ay once Besiktas, A2 Takimi'nin antrenorlugune Sergen Yalcin'i getirdi. Getirdi getirmesine de, ben hala, kariyerinin 16-19 yas arasi genclere ibret olarak izlettirilmesi gerektigini dusundugum Sergen'in, "gelecegimiz" dedigimiz cocuklarin onune rol modeli olarak konduguna inanamiyorum. Blogun ilk gunlerinde Imam Osurursa Cemaat Sicar demistik. Bugun yapilanin bundan bir farki yok. Turkiye tarihinin belki de en yetenekli futbolcusu olmasina ragmen 32-33 yasinda asagidaki hallere dusmus, 3. lig futbolcusu olmus bir adamdir Sergen Yalcin. Bu yuzden benim gozumde "Kartal" degil "Keci"dir. Denizli'nin tabiriyle de "Karga"nin onde gidenidir.
O yuzden simdiden soyluyorum, yarin kalkip da Necip, Orhan, ve Omer takim elbiseli adamlarla gece kuluplerinde sampanya patlatmaya baslarsa kimse sucu bu cocuklarda aramasin. Kilavuzu karga olanin burnu boktan cikmaz.
2 yorum:
yazılarınızı sürekli takip ediyorum. bende bu likte www.tarafimizdan.blogspot.com da yazıyorum. izleyici olarak bekliyorum...
Yapacağım yorum kimileri tarafından yüzeysel ve lüzumsuz sosyolojik bir yaklaşım olarak değerlendirebilir ama bütün bunların sorumlusunu bizim milletimize ait bir kavram olan "bitirim appreciation'u" kaynaklı buluyorum.
Biz akademik başarılarıyla medyatik olmuş çocuklara "peki kopya çekme hikayelerin var mı asıl ondan haber ver", kafasını önüne eğip futbolunu oynamaya yeltenen genç futbolculara "kızlarla aran nasıl" sorularını sormayı seviyoruz.. Aynı şekilde iki-üç yaşında oğlan çocuğunun küfür etmesi, beş-altı yaşındakinin kavga etmesi, kafa atması vs. bile onu daha bir "bizden" yapıyor, ağzımızın bi kenarıyla güldürüp "errrkek oğlum benim" dedirtiyor.. Yapmazsa "mehellebi çocuu" damgasını yiyor, "inek" oluyor/varyantı oluyor. Sevdiğimiz adamlarda bir nebze "p.çlik" arıyoruz aslında --afedersiniz.
Bu ülke genel hatlarıyla politikacısında bile efendi olmaktan çok sahte efeliğe, dayılığa kıymet bindiriyor, her ne kadar alakasız bir post'u politize etmek istemesem de, seçimlerde verdiğimiz (veya başka ülkelerde olup veremediğimiz :) oylarımız "Abi ben adamın yürüyüşüne hastayım bi kere yea, orada duracan.." diyen adamlarla aynı değerde [insert bir tutam Aysun Kayacı here] yahu..
Sadede gelirsek, Batuhan/Arda vs. gibi adamların özenecekleri insanlar maalesef Sergen olmaya daha yatkın. Bizde "aslında çok zeki annesi, ama çalışmıyo işte n'olucak!" söylemleri daha makbul. Amerika'da vakit geçirenler olarak orada bu kültürün "inverse"ünü çok yakından takip ediyorsunuzdur tahminen. İlk gittiğimde oda arkadaşıma "ehe ehe lisede kopya çekiyorduk" diyecek olmuştum da hayalet görmüş gibi bakmıştı yüzüme. Çünkü orada çalışmak erdem, çünkü orada "pure skill" sadece bir "artı" oluyor, özne olmaktan çok nesne oluyor.
Ben pek "Sergen var ya, çalışsaydı, var ya, bugün işte Maradona-Pele-Zidan-Sergen olurdu ama, tehee" diyenlerden olmadım mesela. Çünkü Futbol=FM olmayabilir ama, "Work Rate" de aynen "Flair" gibi bir özellik, ve bunu bulundurmayanlar da ne yaparsa yapsın "World Class" olamıyor.
Wall Street'te çalışan bir arkadaşım bahsediyordu geçenlerde, borsada belirli adamlar var, yaptıklarının "üssü -1'ini" yapınca Buffett yatırım konusunda çömez kalır diyordu.
Demirören de bu tarz adamların futbol şube sorumlusu işte, o yüzden Sergen'i getirmesi de en çok ona yakışırdı.
Ben aslında Tümer'i de transfer sezonu kapanmadan 10.5 numaraya rotasyon oyuncusu alacak diye ciddi ciddi düşünüyordum, en süpersonik yanlış o olurdu gibi geliyordu çünkü.
Yanılmışım, en mükemmel yanlış hareket o değilmiş. Adam gitti Tabata'ya 8 milyon Euro verdi, bir kez daha bu tarz adamların kıymetini anladım, insan aklının sınırı yokmuş, iyice bir hatırladım :)
Yorum Gönder