11 Nisan 2009

NBA'de Normal Sezonun Ardindan - Dogu Konferansi


NBA’de normal sezon bitmek uzere ve playoff heyecani yavas yavas ortaligi sarmaya basladi. Ben de sezon sonuna yaklastigimiz su gunlerde playofflara kalmayi basaran takimlarla ilgili izlenimlerimi iki post’luk mini bir yazi dizisiyle ozetleyecegim. Ilk duragimiz Dogu Konferansi.

Not: Siralama takimlarin 9 Nisan tarihi itibariyle sahip oldugu dereceler baz alinarak yapilmistir.


Cleveland Cavaliers – Cleveland ile ilgili yazacagimiz her cumle soyleyecegimiz her soz LeBron ile baslayip James ile bitmeli sanki. Kendisi icin yapilan “Forvetlerin Shaquille O’Neal’i” benzetmesi bile hafif kaliyor bu cilgin adamin iki pota arasindaki etkisini anlatmak icin. Istatistiklerine baktiginizda gectigimiz sezona gore cok belirgin bir gelisme goremeseniz de maclari izlerken ozellikle oyunun savunma yonunde gosterdigi gelisimin gozden kacmasi mumkun degil. Isin sirrinin gectigimiz yaz Olimpiyatlara hazirlanirken ABD Milli Takimi ile gecirdigi kamp donemininde gizli oldugunu hem kendisi hem de kocu Mike Brown her firsatta vurguluyor. Zaten iyi bir bire bir savunmaci olmak icin her turlu temel ozellige dogustan sahip LeBron James. O yuzden tek yapmasi gereken kendisini mental acidan hazirlayip belli bir efor ve konsantrasyon duzeyini tutturmakti. Bunu da fazlasiyla basardi bu sezon. Ancak asil ilgi cekici olan ve cogu zaman gozden kacan sey LeBron’in takim savunmasina yaptigi katki. Kendi adamina gore her zaman daha buyuk ve daha hizli oldugu icin takim arkadaslarina rahatlikla yardim edebiliyor. Savunma ribauntlarindaki etkinligi de Cleveland’in ligin en iyi ribaunt alan takimlarindan biri olmasini saglayan en buyuk etken zaten.
Cleveland’in gecen sezona gore bu kadar ilerlemesinin bir diger sebebi de kadroya sezon basinda eklenen Mo Williams’in katkisi. Williams takimin belki de en onemli eksigi olan LeBron’a yardimci olacak ve rakip savunmayi sut tehdidiyle acacak dis skorer boslugunu doldurdu ve bu sayede Cleveland ligin en verimli hucum yapan takimlarindan bir tanesi haline geldi. Tecrubeli Litvanyali Ilgauskas ve gecen sene takima katilan sutor gard Delonte West takimin geri kalanina kiyasla one cikan diger isimler. Ben Wallace, Anderson Varejao, Daniel Gibson, Wally Szczerbiak, ve Joe Smith’i de ekledigimizde karsimizda 9 kisilik mukemmele yakin bir rotasyon buluyoruz.
Su haliyle Cleveland’in Dogu’da sampiyonlugun en onemli adayi oldugunu soylemek pek de hayalcilik sayilmaz herhalde.


Boston Celtics – Gectigimiz yilin sampiyonu Celtics’in bu yil normal sezonu biraz daha rolantide gecirdigini soyleyebiliriz. Yine de Rondo’nun bu sezon ile birlikte kaydettigi ilerleme Celtics taraftarlarini umutlandiriyor. Genc oyun kurucunun bu performansi Celtics’in Big 3’sinin Big 4 olarak degistirilmesi gerektigine dair yorumlara bile yol acti sezon icerisinde. O kadar uzun boylu olmasa da bu sezon kendisini izlemek gercekten buyuk keyifti. 32-33 yasinda bu derece ust duzey 3 yildizin beraber oynadigi bir takimda oyunkurucu olarak herkesi memnun etmek ve saha icinde liderlik yapmak her yigidin harci degil kesinlikle. Lige geldigi gunden beri iyi bir savunmaci olan Rondo’nun biraz calisarak dis sutunu da gelistirdigi takdirde cok cok iyi bir oyuncu olacagini dusunuyorum.
Ray Allen da gectigimiz sezona kiyasla performansini yukselten bir baska isim. Allen, Boston’in 3 superstarli savunmaya oncelik veren sistemine uyum saglamasi en uzun zaman alan isim olmus ve bu sebeple gectigimiz sezon, ozellikle playofflarda, Pierce ve Garnett’in bir adim gerisinde, onlari tamamlayici bir rol ustlenmisti. Ancak bu sezon bu alisma surecini tamamladigini ve cok daha iyi bir performans gostermekte oldugunu rahatlikla soyleyebiliriz.
Boston icin akillarda soru isareti yaratan durum ise Garnett’in vucudunun ligdeki 14. sezonunda artik yillarin yorgunlugunu gostermeye baslamis olmasi. Bugune kadar 1000’den fazla maca cikan ve hicbir sezon kacirdigi mac sayisi 11’i gecmemis olan Garnett su ana kadar degisik sakatliklardan dolayi tam 20 macta Celtics’i kenardan seyretmek zorunda kaldi. Daha kotusu, hala toparlanabilmis degil ve playofflar basladiginda da tam kapasiteye ulasmis olmayacak. Celtics onun eksikligini hucumda Allen ve Pierce’in ekstra katkilariyla kapatiyor olsa da KG yokken savunmada cok ama cok zorlaniyor. Nereye kadar gidebileceklerini Garnett’in ne olcude verimli olacagi belirleyecek bu yuzden.


Orlando Magic – Stan Van Gundy benim Yilin Kocu adayim bu sezon. Orlando Magic SVG’nin takimin basina geldigi gecen sezonun basindan itibaren hem bireysel hem de kollektif olarak devamli bir yukselis icerisinde ve hala da tavan yapmis degiller. Dwight Howard, 2001 senesindeki Shaquille O’Neal’dan bu yana izledigimiz en dominant pota alti performansini sergiledi bu sezon. Bunda pek tabii ki takimi tamamen onun guclu yanlanirini maksimize edecek sekilde cevresine insa eden Van Gundy’nin payi da yadsinamayacak kadar buyuk.
Ortada NBA’in en dominant uzunu ve etrafinda Rashard Lewis ve Hidayet Turkoglu gibi hem kendi sutunu yaratabilen, hem uzun mesafeden cok etkili, hem de iyi pasor iki forvetle Magic’in hucumda sorun yasamayacagi zaten belliydi. Ancak bendeniz dahil herkesi sasirtan, 4 numarada aslen bir kisa forvet olan Rashard Lewis’i kullanan bu takimin savunmada yakaladigi basari oldu bu sezon. Burada da hem kariyeri boyunca hucumcu olarak taninmis Lewis ve Nelson gibi oyunculari bu konuda motive eden Van Gundy’nin, hem de sagladigi blok tehdidi ve insan ustu ribaunt kabiliyetiyle takiminin pota altindaki her acigini kendi basina kapatan Dwight Howard’in katkisi cok buyuk.
Takima gectigimiz yaz katilan caylak Courtney Lee ve nam-i diger ‘Air France’ Mikael Pietrus da gecen sezon takimin cokca basini agritan sutor gard bolgesindeki sorunu basariyla ortadan kaldirdilar. Lee/Pietrus tandeminden her gece iyi savunma ve yuksek yuzdeli bir hucum katkisi alir hale geldi Magic ve takimin bu sezonki yukselisinde bu ikili cok onemli bir tamamlayici rol oynadi kanimca.
Sezon icinde All Star olacak kadar iyi bir sezon gecirmekte olan Jameer Nelson’i talihsiz bir omuz sakatligi yuzunden kaybetmis olmalarina ragmen yerine Rafer Alston gibi Van Gundy’nin sistemini iyi bilen bir oyunkurucuyu kadroya katarak yollarina devam etmis olmalari da ayrica takdire deger.
Ancak yine de, butun bu pozitif noktalara ragmen, Orlando’nun playoff’larda Boston ve Cleveland gibi takimlara karsi basa guresebilecegini dusunmuyorum. Dar yedek kadrolari ve tecrube eksiklikleri sebebiyle Dogu’yu kazanmalari surpriz olur benim icin.


Atlanta Hawks – Dogu Konferansi’nda sezonun surpriz takimi oldu Hawks. Gecigimiz playoff’larda Boston’i 7. maca tasiyarak yakaladiklari momentumu bu sezona basariyla aktardilar ve Josh Childress gibi onemli bir parcayi Olympiacos’a kaptirmis olmalarina ragmen Dogu’da 4. sirayi yakaladilar. Burada Mo Evans ve Flip Murray gibi ara ara iyi performans gostermis olamalarina ragmen kendilerine NBA’de kalici bir ev edinememis iki oyuncuyu cok ucuza takima kazandiran yonetimlerinin ve bu oyunculardan maksimum verim elde eden koc Mike Woodson’in hakkini teslim etmek lazim. Ellerinde Joe Johnson, Josh Smith, Al Horford, ve Marvin Williams ile gelecege olumlu bakmalarini saglayacak iyi bir genc cekirdekleri var. Ozellikle ic saha performanslari da playofflarda saha avantajina sahip olacaklari ilk tur icin umut verici. Sakatligi devam eden Marvin Williams da yetisirse Hawks yillar sonra 2. turu gorebilir.
Bu arada ben de Atlanta’daki ilk 2 mac icin biletimi almis bulunuyorum. Cokca normal sezon macina gitmis olsam da bugune kadar playoff havasini yerinde tatmak, DE-FENSE!! diye bagirmak kismet olmamisti, o yuzden bu sezon “gercek maclarin” baslamasini ayri bir heyecanla bekliyorum. Maclar oynandikca detaylari, izlenimlerimi buradan sizlerle de paylasirim zaten.


Miami Heat – Cleveland icin LeBron James ne ise Miami icin de Dwyane Wade o, hatta belki biraz daha fazlasiydi bu sezon. Sezona, sakatliklari nedeniyle son iki yilda 30’ar mac kacirmis olan Wade, yeni tecrubesiz koc Spoelstra, ana rotasyonda iki caylak (Michael Beasley/Mario Chalmers), ve fiziki acidan ciddi aciklari olan bir kadro ile baslayan Heat’in maclarinin yarisindan fazlasini kazanacagini ve Dogu’da 5. sirayi alacagini cok fazla kisi tahmin etmiyordu. Ancak Wade kariyerinin en iyi normal sezon performansini sergiledi ve bu genc Heat kadrosunu da omuzlayarak son derece basarili bir sezon gecirmesini sagladi. Sezon ortasinda Shawn Marion ve Marcus Banks karsiliginda Jermaine O’Neal ve Jamario Moon’u kadroya katarak takimin boy sorununu da belirli olcude giderdiler. Caylak koc Spoelstra da bu karisik ortami gayet becerikli bir sekilde cekip cevirerek ilk sezonunda kendisine guvenen Pat Riley’i mahcup etmedi. Son derece iyi gecen bu sezonu bir de playofflarda tur atlayarak sonlandirabilirlerse 15-67’lik kabus sezonun ardindan Heat’in NBA haritasindaki yerini resmen geri aldigini soyleyebiliriz.
Bu kadar olumlu noktanin arasinda belki de sezonun tek dusundurucu yani kendisine buyuk umutlar baglanan Michael Beasley’in beklenenden daha kotu bir sezon gecirmis olmasiydi. Yadsinamayacak ofansif yeteneklerine karsin caliskanligi ve oyunun savunma yonune yapacagi katki hep soru isaretleri uyandirmis olan Beasley, su ana kadar bunun tersini ispatlayacak bir performans sergileyemedi. Ancak yine de 1989 dogumlu oldugunu ve caylak sezonunun bazi oyuncular icin digerlerine kiyasla cok daha zor gectigini unutmayalim. Yaz donemini iyi gecirirse ikinci sezonunda beklenen sicramayi yapabilir.


Philadelphia 76ers – Sezona genc kadrosuna sezonun en flas transferi olan Elton Brand’i katarak baslayan Philadelphia beklenenin aksine cok kotu bir baslangic yaparak herkesi sasirtti. Bu kotu baslangic – bence cok erken bir kararla – koc Maurice Cheeks’in gorevine son verilmesine yol acti. Elton Brand’i takima tam olark monte edememis olsa da bir onceki sezon sozlesmesi 2 defa uzatilacak kadar basarili olmus ve Iverson’in takimdan gonderilisi ile ortaya cikabilecek olasi krizi basari ile yonetmis olan Cheeks’e en azindan sezon sonuna kadar zaman taninmaliydi diye dusunuyorum. Turkcell Super Lig’den alisigiz bu tarz teknik direktor degisikliklerine ama NBA’de yasaninca yadirgadim acikcasi. Ancak takimin nobetci koc Tony DiLeo ile – Elton Brand’in sadece 29 mac oynadiktan sonra sezonu kapatmis olmasina ragmen – yakaladigi basari da ortada. Ellerinde Andre Iguodola, Thaddeus Young, Mareese Speights, Sam Dalembert ve Louis Williams’i iceren gayet iyi ve genc bir kadro var. Veteran gard Andre Miller onderliginde de oldukca iyi bir sezon gecirdiler yine. Ancak sezon basinda Elton Brand’in varliginin takimin kimyasini ve basarili oldugu oyun duzenini yerle bir edisine tanik olduktan sonra sezon sonunda almalari gereken ciddi kararlar oldugunu dusunuyorum – Andre Miller’in biten sozlesmesini uzatip uzatmamak, Elton Brand’i pivota kaydirip su an basariyla uyguladiklari ‘small-ball’a devam edip etmemek gibi.


Chicago Bulls – Sezona draft’in 1 numarasi Derrick Rose’u kadrosuna katarak baslayan Chicago yeniden yapilanma olarak gordukleri bu iki sezonun ilk ayagini basarili sayilabilecek bir dereceyle tamamliyor. Sezon icinde onemli oyunculari Kirk Hinrich ve Luol Deng’i uzun sureler kaybetmis olsalar da zayif Dogu’da playoff’lara kalmayi basardilar. Ancak bu sezonki derecelerinden daha onemli olan Derrick Rose’un gosterecegi gelisim ile beraeber takimin meshur 2010 Free Agent sinifindan bir ya da iki oyuncuyu kadrosuna katabilecek sekilde kendini konumlandirmasiydi. Bu sebeple sezon icerisinde Larry Hughes, Thabo Sefolosha, Andres Nocioni ve Drew Gooden’i takimdan gondererek Tim Thomas, Jerome James, John Salmons ve Brad Miller’i kadrolarina kattilar. Bu takaslar, salt yetenek acisindan incelendiginde takimi geriletmis gozukse de, saha icine beklenenden daha olumlu yansidi ve Chicago butun sezon suren arayislarin ardindan, sabit bir rotasyona sahip oldu. Ellerinde Derrick Rose gibi caylak sezon performansi su an NBA’i kasip kavurmakta olan Chris Paul’unkini yakalamis hatta gecmis bir star adayi oyunkurucu ve Tyrus Thomas ile Joakim Noah gibi iki genc uzun varken gelecege dair umutlu olmamak icin hicbir sebepleri yok. Luol Deng ve Kirk Hinrich de her takima katkida bulunabilecek NBA’in kalburustu oyuncularindan ve Rose etrafina kurulacak bir takimda iyi birer tamamlayici parca olabilirler. Chicago’nun potansiyeline ulasmasi icin onlerinde en az 2-3 sezon daha var, ancak ozellikle onumuzdeki sezonun sonunda kadrolarina iyi bir Free Agent katabilirlerse (Wade, Bosh, Stoudamire hep konusulmakta olan isimler) onumuzdeki 10 yila damga vurabileceklerini soylemek hayalcilik olmaz kanimca.


Detroit Pistons – Dogu’da sezonun belki de en buyuk hayal kirikligini yasatan takimi oldu Pistons. Bunda tabi ki sezon basinda yaptiklari Billups-Iverson takasinin katkisi yadsinamaz. Ancak genel menajer Joe Dumars’i klavye ile paralamadan once bu takasa biraz daha detayli bakmak lazim.
Pistons son 6 sezon ust uste Dogu Konferansinda final oynayarak esine az rastlanir bir basari sergilemisti. Ancak son 3 yilda sirasiyla Miami, Cleveland, ve Boston’a kaybedilen seriler Dumars’i takimi yeniden yapilandirma noktasina getirmis ve Pistons’in efsanevi gardi bu egilimini gecen sezon sonunda aciklamisti. Yaz doneminde uygun bir takas senaryosu karsilarina cikmadigi icin sezona sadece koc degisikligiyle – Phil Saunders’in yerine Michael Curry’i getirerek – basladilar. Ancak sezonun baslamasinin uzerinden 10 gun gecmeden Denver Nuggets kapilarini ilginc bir teklif ile calinca NBA’i temelden sarsan bir takasa imza atarak takimin kaptani ve saha ici lideri Chauncey Billups’i Antonio McDyess ile birlikte, Allen Iverson karsiliginda Denver’a gonderdiler. Kariyeri boyunca gecimsiz ve bencil bir oyuncu olarak nam salmis olan Iverson da kendisinden beklenni yapip, saha icinde takimi adeta dinamitleyerek yillar sonra Pistons’in .500’luk galibiyet oraninin altina dusmesine yol acti. Ancak takasin diger katkilari goz onune alindiginda Pistons’in her seye ragmen buyuk zarar gordugunu soylemek cok mumkun degil.
Oncelikle Iverson’in sozlesmesinin bu sezon sonunda sona erecegini ve Billups ile McDyess’i takimdan gondererek onumuzdeki sezonun salary cap’inde 20M Dolarlik bir yer actiklarini belirteyim. Rasheed Wallace’in bitecek olan 10M Dolarlik sozlesmesini de hesaba kattigimizda Pistons’in otomatikman bu yaz doneminin Free Agent piyasasinin en onemli takimlarindan bir haline geldigini goruyoruz. Sahip olacaklari salary cap boslugu sayesinde Carlos Boozer basta olmak uzere bir suru onemli isimi kadrolarina katabilirler bu yaz. Isin maddi yonunun yaninda bir de Rodney Stuckey kismi var ki buna da deginmeden gecmememiz lazim. Pistons’in genc gardi gectigimiz sezon lige cok iyi bir giris yapmis ve bunu iyi bir yaz kampi gecirerek devam ettirmisti. Hatta oyunu o kadar isik saciyordu ki onu gecede 15-20 dakika oynayacagi bir yedek rolune soyundurmak imkansiz hale geldi. Durum boyle olunca da onun onunu acmak icin Billups’in takas edilmesi yeniden yapilanan Pistons icin kacinilmazdi aslinda.
Tabi ki sonucta “Hersey tamam da, kadroya katilacak isim Iverson mi olmaliydi?” diye sorabilirsiniz. Ben de soruyorum ayni soruyu kendime ve bana mantikli gelen tek aciklama sampiyon olduklari sezon Rasheed Wallace ile oynadiklari ve gayet basarili olduklari kumarin bir benzerini denemek istemis olmalari. Kumar bu sefer tutmadi ancak ellerindeki Rip Hamilton ve Tayshaun Prince gibi iki mukemmel oyuncu, Rodney Stuckey gibi gelecek icin buyuk umut vaad eden bir oyunkurucu ve bir dunya salary cap bosluguyla hic de kotu durumda olmadiklarini dusunuyorum.

1 yorum:

sampi dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.